18 Ağustos 1999 21:00

Takdir-i insanoğlu...

Takdir-i insanoğlu...
Rojda İldan
Deprem sonrasını Avcılar'da geçiriyoruz. Daha girişte başlıyor enkazlar. Karayolları durağında aralarında on metre olan iki enkaz var. Deprem sonrası bu enkazları ilk gördüğümüzde saat 06.00'dı. Sadece bir polis arabası, gözü yaşlı insanlar ve ellerinden geleni yapmak için oraya yardıma koşan insanlar vardı. Çaresizce enkazın altından gelen çığlıkları dinliyorlardı... İkinci gittiğimizde saat 14.50'ydi. Asker yeni ulaşmıştı enkaza. Polislerle beraber ne yapacaklarını bilmeden eşyaları oradan oraya atıyorlardı. Sivil savunma, itfaiye yani enkazın altındakileri kurtarma işine yarayacaklar hâlâ yoktu. On dakika sonra AKUT (Arama Kurtarma Derneği) ekibinden iki kişi geldi. Deprem saatinden 13 saat sonra alttakileri kurtarmaya gelen ilk kişilerdi onlar. Derinliklerden gelen çığlıklar kesilmişti. Depremin kardeşini karanlıkta bıraktığı bir abla ağıt yakıyordu.
27 saat sonra...
Üç yüz metre ötedeki Hacışerif'te olanlar Karayolları Durağı'nda olanlardan farklı değildi saat 16.00 sıralarında. Sadece biraz daha kalabalıktı oralar, çünkü enkaz daha çoktu. Daha çok polis, daha çok asker, daha çok AKUT'lu vardı orada. Kurtarma çalışması yapanların sayılarının fazla olması bekleyenlerin umudunu artırıyordu yanlızca. Salı saat 16.00'da bir anne vardı o enkaza bakan, üç çocuğunun çıkması umuduyla. Saatler ilerliyor. Beş, altı, yedi, sekiz, dokuz. İyice yorulan kurtarma ekibi bir ses duyuyor aşağıdan. Tekrar canlanıyorlar. Yaklaşık kırk dakika sonra sesin geldiği yere ulaşıyorlar ama artık ses yok. İki ceset çıkarıyorlar önce. Bir anne bebeğine sımsıkı sarılmış, çırılçıplak belki de son kez emziriyor. Sonra bir çocuk cesedi daha çıkarıyorlar. Enkazın altından üç çocuğunun çıkmasının bekleyen anne 100 metre uzakta olmasına ve enkazdan çıkarılan çocuk bezlerle sarılı olmasına rağmen tanıyor onu. Bir çığlık koparıyor. Anne uzaklaştırılıyor enkazın çevresinden böylece öğrenemiyor sabaha doğru diğer iki çocuğunun da cansız olarak çıkarıldığını. Dün sabah saat 06.00... Depremin üzerinden 27 saat geçmiş... Alt katlara daha ulaşılamadı. Bekleyenler artık umutlu değil burada. Polisi, askeri aşmaya çalışıyorlar. Polis izin vermiyor. "Bekleyin, şimdi Alman kurtarma ekibi gelecek" diyorlar. Bekleyenlerden biri bağırıyor polise, itiyor geçiyor. "Bırak Almanı, devlet nerede devlet. Yok burada. Kendi cenazemi kendim alırım ben" diyor. Kendi de alamıyor. Betona değil de kuma benzeyen duvarları karınca sabrıyla eşiyor yalnızca. Adamın yanında üç kız kardeş, ağabeyleri Demir Düzgün için yarı Türkçe yarı Kürtçe ağıtlar yakıyorlar. Sonradan öğreniyoruz Demir Düzgün'ün binanın alt katındaki Ford mağazasının muhasebecisi olduğunu ve deprem gecesi patronun hesabını yapmak için yanındaki iki işçiyle beraber çalıştıklarını.
Başı sağlam sonu virane...
Avcılar'ın Reşit Paşa Caddesi'nde; başının sağlam sonunun virane olduğu bir caddedeyiz, üç enkazı izlemek üzere. İlk binanın sadece son iki katına ulaşıldı. Ulaşılan son iki kattan 3 ölü 20 yaralı çıktı, yaralıların sağ kalacakları kuşkulu. Ulaşılamayan alt katlardan canlıyı bıra,k cansız insanın bile çıkacağından kuşkuluyuz. Çünkü arama çalışmaları burada dozerlerle yapılıyor. Yığınlar dozer kepçesiyle alınıyor, çöplüğe aktarılıyor. Burada sadece asker, polis ve cenazeleri götürmek üzere gelen birkaç ambulans var. "Yani enkazın altındaki insanlar nasıl canlı çıkarılabilir?" sorusuna yanıt verebilecek hiç kimse yok. Depremin acı sonucunun faturasına "takdir-i ilahi" yazan zihniyet, enkazda bulunamayan insanların hesabı sorulduğunda kâğıda ne yazacak acaba?
Reşit Paşa'daki diğer enkazlara gidiyoruz. Bağıran bir adamı dinliyoruz burada. 34 senedir yıkım müteahhitliği yaptığını söylüyor, bağırıyor etrafında gözü yaşlı olanlara, "Burada suç kimin biliyor musunuz? Ranta sizleri satan oy verip de başa getirdiğiniz belediyenin, güvenip de canınızı teslim ettiğiniz müteahhidin, para uğruna mesleğini hiçe sayan mimarın mühendisin, bunca okumuşluğu olup bu evleri hiç sormadan alan sizlerin." Sonra bize dönüyor ekliyor: "Yazın da söyleyin efendilere. Faturaya takdir-i ilahi değil, takdir-i insanoğlu yazsınlar".