8 Ağustos 1999 21:00

Yükselen hareketin iki temel 'ders'i

Yükselen hareketin iki temel 'ders'i
İhsan Çaralan
Daha 4-5 hafta önce; işçi ve sendikal çevrelerden ve emekçi hareketine önem verdiğini söyleyen çevrelerden gelen en büyük yakınma; "Sınıf hareketi dibe vurdu", "Yaprak kıpırdamıyor", "Bu şartlarda hükümet ve patronlar ne istese yaparlar; kimseden de çıt çıkmaz" olarak formüle edilen"derin tahliller"e dayanan gözlemlerdi. Şimdi ise; Türkiye tarihinin en en büyük kitle gösterisi ve kapıya dayanan "genel grev"den, "genel direnişler"den söz edilip; Türkiye'nin geleceğinde etkili olabilecek bir işçi-emekçi hareketi dalgasının "imkânları" üstünde tartışılıyor..
Demek ki; hareketin bugün ulaştığı boyutun kendisi, aynı zamanda, ilk dersini sunuyor: "Görünüşe aldanma!"
İşçi hareketinin, emekçi mücadelesinin yükseliş ve alçamasında ana etken, hareketin üstünde yükseldiği "nesnel koşullar"dır. Emekçilerin refah durumu yükseliyor, çalışma koşulları iyileşiyor, işsizlik düşüyorsa; işçi hareketinin nispeten bir durgunluk içinde olması "normal"dir ve bu koşullar sürdüğü sürece de; harekette ciddi istikrarlı bir "yükseliş" beklenemez. Ama işçilerin yaşama ve çalışma koşulları kötüleşiyor, sermaye işçilerin kazanılmış haklarına saldırı üstüne saldırı düzenlediği halde işçilerden bir tepki gelmiyorsa; burada "hareket dibe vurdu" tahlili yapıp kalmak, aslında "hiçbir şey söylememek"tir. Burada asıl olan, görünüşten bir sonuca varmak yerine, hareket içinde biriken "patlama unsurları"na, mücadelenin yükselişini destekleyen ve önleyen etkenlerin karşılıklı ilişkilerine bakmak ve ona göre hareketin geleceğine dair kestirmelerde bulunmaktır. Dahası büyük işçi eylemlerinin, nispeten dingin geçen bir dönemin hemen sonunda ani ve patlamalar şeklinde geliştiği düşünülürse; "dibe vurdu" tahlillerinden çıkarılacak sonuç; işçi hareketinin "bittiği" değil; hareketin mayalanmasında gelinen aşamayı gözleyerek, bir yükseliş için ortaya çıkacak vesilelerin oluşmasını kolaylaştırmak için gereken önlemleri almanın bir görev olarak (iradi etkenin olumlu rolü) ortada durduğudur.
Son işçi ve emekçi eylemleri; elbette ki uzunca bir dönemi kapsayan seçim tartışmaları; düzen partilerinin işçi hakları konusunda yaptıkları vaatler, Kürt sorununda inisiyatifin hükümetin eline geçmesiyle ırkçı-şoven temelde bir propagandanın işçi-emekçi saflarında "uyuşturucu" etksi yapması ve son 3 yıldır "Şeriatçılık ve bölücülük" üstünden asker önderliğinde sürdürülen kampanyanın emekçileri politika dışına itmesi vb gibi etkenler işçi-emekçi hareketinin kendi talepleri temelinde yükselişini engelleyen etkenler olarak rol oynamıştır. Bu etkiler az çok hafifleyip; hükümetin gerçek rolü açığa çıkması; ve yıllardır süren emekçilere saldırının "sosyal güvenlik", "tahkim" gibi alanlarda ete kemiğe bürünmesi gibi gelişmeler, işçi, emekçi hareketinin yükselteceği mecraya yönelmesinde belirleyici olmuştur. Ve elbette; İİSŞP ve diğer sendikal platformların irili ufaklı ama yaygın girişimleri, EMEP'in hareket içindeki etkisini olumlu yönde kullanması, emekçiler içinde az çok bir etkiye sahip "emekten yana" siyasi odakların etkilerini hareketin ilerlemesi doğrultusunda kullanmaları, işçi, emekçi hareketinin yükselişini kolaylaştırıcı etkenler olmuştur.
Denebilir ki; işçi sınıfı hareketinin uzun yıllardan beri mücadelelerinin bir dersinin sonucu geçtiğimiz bir ay içinde gerçek haline geldi: Ekmek Platformu!
Türkiye tarihinde ilk kez; başlıca emekçi konfederasyonları ve örgütleri bir araya gelerek Emek Platformu'nu oluşturması; sermaye ile emeğin kamplaşması, emek ve sermaye cephesinin ayrışması olarak tezahür etti.
Bugüne kadar birer birer işyerleride, kendi talepleri için işçiler parti, din ve mezhep ayırımı, ırk ve milliyet farkı gözetmeksizin birleşiyorlardı. Ama, emek örgütlerini "en tepede" birleşmesi ilk oluyordu. Bu, "en tepede" olan birlik içinde parçalanma gündeme geldiğinde, sendika şubeleri ve işyerlerinde yükselen tepki (ayrıntısına dün değinildi); "yukardaki dalgalanmaları" kontrol altına almaya yöneldi. Daha da önemlisi; sermaye ile emek örgütlerinin tepesindeki bürokrasi ile hükümet ve sermaye arasındaki ilişkiler de işçilerin gözü önünde cereyan etmeye başlamış, mücadeleyi bölen sendikacılar tepki alırken, işçiler düzen partilerinden istifa etmeye yönelerek (Gölcük örneği) sermaye cephesinden kopmada daha radikal adımlar da attılar.
Mücadele içinde işçiler ve kamu emekçileri; hangi partilerin kendilerine karşı olduğunu, hangi partilerin kendilerinden oy alıp sermayeye hizmet sunduğunu, hangi partilerin kararlı bir biçimde işçinin yanında hangilerinin kararsız "dostlar" arasında olduğunu, kimlerin fırsatçı ve her an işçiye satmaya hazır olduğunu görmeye başladılar.
Hareketin bugün sunduğu olanaklar ve bunların değerlendirilmesine ilişkin ipuçlarına da yarın değineceğiz.

Evrensel'i Takip Et