3 Ağustos 1999 21:00

'Özel üniversitelere beyin göçü için

'Özel üniversitelere beyin göçü için
    zemin hazırlanıyor'
Tacim Coşgun
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Öğretim Üyesi Yardımcı Doç. Dr. Mithat Sincar, son dönemde üniversitelerde yaşanan istifaları değerlendirerek, istifaların temel gerekçesi olan "yetkilerin tek elde toplanması ve öğretim üyelerine söz hakkı verilmemesinin" yeni uygulama olmadığını söyledi. Sincar, "Bugün kamu üniversitelerinin tahrip edilmesinin nedeni özel üniversitelere eleman kaydırmaya zemin hazırlamaktır. Fakat tabi işin kötü yanı, üniversitelerde bu durumun kanıksanmış olması" dedi. Doç. Dr. Mithat Sincar ile üniversitelerde yaşanan istifalar üzerine görüştük.
Geçtiğimiz dönemi tartışmalı geçiren İstanbul Ünversitesi'ni bu noktaya getinen olgular nelerdir?
Yaşananlar, YÖK düzeni ile birlikte aslında merkezileştirme adı altında yaratılan rektörlük ve YÖK sultasının nerelere gideceğinin somut bir örneğini teşkil ediyor. Merkezileştirme, yetkileri bu kadar alınmış fakültelerin diğer birimlerinin özerkliğini de ortadan kaldırmıştır. Bu sayede yetkiyi kullanmaya hevesli bir rektör pekâlâ çok şey yapabilir. Bundan önceki dönemlerde bu yetkiler yok muydu diye sorulabilir. Vardı, ama üniversite gelenekleri gözetildi, bu yetkiler kullanılmadı. İstanbul Üniversitesi'nde böyle olmadı ve rektör geleneklere aykırı davranarak yasal yetkisini kullandı. Tabir yerinde ise dikta yetkisine sahip, herşeyi kendisi belirlemek isteyen bir rektörün bu yetkileri, kullanması için bir engel yok. İstanbul Üniversitesi'nde yaşananlar bunun net bir şekilde açığa çıkması anlamına geliyor. Yani hukuksal olarak yeni bir durum değil.
Şimdiye kadar mevcut olan, pek çok kişinin pek de ilgilenmek istemediği bu durum neden bugün gündeme geldi. Çünkü bugüne kadar somut sonuçları çokta ortaya çıkmamıştı. Ama bugün yakıcı bir şekilde karşımıza çıktı. Şimdi bu şunu gösteriyor: Bir çok rektör, dekan, örneğin öğretim elemanlarına, 'Bakın biz burada iken bunu uygulamayız', diye güvence vermek istiyor. Ancak, bu güvencelerin aslında ne kadar dayanaksız ve çürük olduklarını bu olay göstermiştir. Bunların hiçbirinin güvenilir bir tarafı yoktur. Dolayısıyla üniversitelerde herkes mevcut hukuksal durum, yetkliler ve bilimsel çalışmalar açısından, mevcut düzenlemelerin rektörlerin verdiği fiili güvencelerden bağımsız olarak değerlendirilmesi gerektiğinin farkına varmalıdır. İstanbul Üniversitesi'ndeki olay, bunu göstermesi açısından uyarıcıdır.
İstanbul Üniversitesi yöneticileri tarafından istifalar, laik-şeritaçı tartışması üzerinden yürütülmek isteniyor. Burada asıl üzerinde durulması gereken nokta sizce nedir?
İstifa eden öğretim üyelerinin hepsinin özellikle son istifa eden Toktamış Ateş'in Atatürkçülük ve laiklik konusundaki tavrı tüm herkesçe biliniyor. Belkide bu konuda rektörün kendisinin bile Ateş'le yarışmaya imkânı yoktur ama bu olay kavramların tabulaştırılarak ne yönde, nasıl tehlikeli bir halde kullanılabileceğine bir örnek olmuştur. Rektör Alemdaroğlu, bunları laiklik, Atatürkçülük sloganları arkasına gizlenerek yapmaya çalıştı. Bu kavramlar arkasına gizlenerek nasıl otoriter bir yapının oluşturulabileceğini de ortaya koymuştur. Laikliği korumak ya da şeriatla mücadele bahanesinin arkasına sığınarak bütün özgürlüklerin bütün özerkliklerin geride kalan kısımları da, ayaklar altına alınmıştır. İstifa eden öğretim üyelerinin hepsine Atatürkçülük düşmanı sıfatı yakıştırılmak istendi. Oysa bir Bülent Tanör'e bakarsanız Kemalist devrimle ilgili çalışma yapanların başında gelir. Bu meseleyi objektif olarak, bilimsel ölçülerde ele almaya çalışan, kendi siyasi tavrını da gizlemeyen bir insan. Bunun dışındakilerin de hiçbirisinin böyle bir sıfatı hak ettiklerini kimse söyleyemez. Yani burada bir kötü niyet var. Demek ki bu kavramlar başka amaçlar için bir paravan olarak kullanılıyor. Fakat üniversiteler temelinde İstanbul Üniversitesi gibi büyük bir camiada bu olay patlak verince herkes bir daha düşünmek zorunda kaldı ve düşünmelidir de.
Yaşanan istifalar üniversitelere biçilen yeni misyonla bağlantılı olarak düşünülebilir mi?
Hepsi düşünülebilir. Bugün kamu üniversitelerinin tahrip edilmesinin, zayıflatılmasının nedeni ve bununla varılmak istenen nokta, özel üniversitelere eleman kaydırmaya zemin hazırlamaktır. Bir takım insan küser, mantıksal sonuç bunu getiriyor, üniversitesine küstürülür, yarın bir gün ayrılır üniversitesinden. Ne yapacak? Hepsi de kaliteli elemanlar, yetişmiş insanlar.
O zaman kendisine çok daha fazla maddi imkân ve çalışma şartları sunan özel üniversitelere gider. Kendi siyasi yaklaşımları ile bağdaşmaz gördükleri için özel üniversitede çalışmayan birçok insan buna zorlanabilir. İşte nesnel açıdan bakıldığında bunun yolunu açmaya çalışıyorlar. Böyle bir sonuç ortaya çıkıyor. Bunun bilinçli olarak bu amaçla yapılıp yapılmadığını kestirmek zor tabi. Kamu üniversitelerinin tahribi şeklindeki politikanın bu ayağı, özel üniversitelere kapı açmaktır yani zemini onlara hazırlamak, elverişli hale getirmektir.
Bugüne kadar bu yetkilerin var olduğu bilinmesine rağmen öğretim üyelerinden ses çıkmadı. İstanbul Üniversitesi'nde anabilim dalı başkanlarının bazı yetkilerinin alınması üzerine yayıldı bu olaylar. Acaba başlangıç mı bekleniyordu?
Pek çok konuda bütün üniversitelerde öğretim üyelerinin kendi inisiyatiflerinin özerk davranış alanları ortadan kalktı. Şimdi ben şunu diyorum. Bir bütün olarak YÖK'ün izlediği politika, kamu üniversitelerinden kaçışa taraf olmak, kaçışın yollarını açmak şeklinde. Bu tutum bilimsel özerklikten, yarı özerkliğe ve ücret konusuna kadar pek çok alanda gözlenebilir. Öyle bir durum yaratılıyor ki, mesela istifalarla kamu üniversitelerinden uzaklaştırabilirsiniz ve özel üniversitelerin kucağına atabilirsiniz.
Ama duyarlı insanların bulunduğu üniversitelerde bunun sorunsuz yapılması zor ve sorunların yaşanması kaçınılmaz. Komplodan ve çeşitli varsayımlardan arındırılarak en vahimi şöyle açıklanabilir. Bu yetkiler vardı, bu yetkileri kullanmak isteyen, buna hevesli bir insan rektör olunca kullandı. Öte yandan duyarlılığını yitirmemiş, azımsanamayacak sayıda insan hâlâ üniversitelerde var ve tepki gösterebiliyor. Şimdi Ankara üniversitelerinde de bu tür düzenlemeler yapılmıyor değil, vardır. Neden bu tür tepkilerin ortaya çıkmadığını gene aynı mantıkla çözebiliriz. Ya, bu tür yetkilerini sonuna kadar kullanacak bir rektör çıkmadı ya da, İstanbul Üniversitesi'ndeki duyarlılık burada yok. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


'Gençliğin Ören buluşması engellenmesin'
İzmir Öğrenci Velileri Derneği (İZ-ÖVDER) Bergama Şube Başkanı Uyar Demircioğlu, İçişleri Bakanlığı'na, Özel Kalem Müdürlüğü'ne ve Balıkesir Vali Vekili Özay Peker'e faks gönderdi. Faksta, "Dünya Barış İçin Ege'de Bir Damla sloganı ile Ören'de yapılması planlanan gençlik kampını engelleme girişimize anlam veremiyoruz" denildi. Demircioğlu, bir yanda anlamsız savaşlar, uyuşturucu batağında ve eğitimsiz bırakılmışlığın yarattığı ortamlarda yaşamlarını yitiren gençler olduğunu kaydederek, kardeşliğin, paylaşımın ve yurt sevgisinin pekişmesi, dünya barışının kurulması için çabalayan, bilim yol göstericiliğinde üretmek, paylaşmak isteyen gençlerin önüne engeller çıkarıldığını ifade etti. Demircioğlu ayrıca, engelleme tutumundan vazgeçilmesini ve derhal gerekli kolaylıkların sağlanmasını talep etti. Demircioğlu, geçtiğimiz yıl ilçeleri Bergama'da anlamlı buluşmanın ilkini gerçekleştiren gençliği desteklediklerini ve ellerinden gelen katkıyı yapacaklarını söyledi.
Kurdakul: Gençlere katkı sunun
Yazar Şükran Kurdakul, Zeytinli Belediye Başkanlığı'na gönderdiği faksta, "Gençlerin hazırlık çalışmalarında katkılarınızı esirgemeyeceğinizi umuyor, şimdiden başarı dileklerimi sunuyorum" dedi. Geçtiğimiz yıl Evrensel Kültür Merkez'nin düzenlediği Dünya Gençlerinin Bergama Buluşması'na katıldığını belirten Kurdakul, çeşitli ülkelerden gelen gençlerin bu buluşmasının, aslında Kültür Bakanlığı'nın görevleri arasında olduğuna dikkat çekti. Kurdakul, böyle bir toplantıyı gençlerin devletten hiçbir yardım beklemeksizin gerçekleştirmelerinin, teşekkürle karşılanması ve emsal olarak kabul edilmesi gerektiğini vurgulayarak, "Bu yıl körfezi temsilen aynı buluşmanın Zeytinli'de yapılması, yerli ve uluslararası basında sık sık beldemizin adı geçeceği için beni son derece sevindirmiştir" dedi.
Antep Belediyesi'nden destek
Ören Antep Tertip Komitesi, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi yetkilileriyle görüşerek, Ören Buluşması'na destek istedi. Antep Belediyesi yetkilileri, kampı maddi olarak destekleyebileceklerini belirterek, ulaşım gideri için 100 milyon lira verdi.