01 Ağustos 1999 21:00

Fındık kabuğu dolusu umutlar

Fındık toplama sezonunun başlamasıyla binlerce mevsimlik işçi, Diyarbakır, Ağrı, Batman, Mardin gibi Kürt illerinden Batı Karadeniz'e akın etmeye başladı.

Paylaş
Fındık kabuğu dolusu umutlar
Muzaffer Özkurt - Suzan Doğan
Batı Karadeniz'in tren garları bugünlerde, insanların açlıktan, lağım karışmış içme sularından öldüğü memleketlerinden kopup gelen mevsimlik Kürt işçileri ağırlıyor. Üç gün üç gece süren eziyetli yolculuğun ardından Arifiye Tren İstasyonu'na varan işçiler, fındık toplamak için birilerinin onları alıp götürmesini bekliyor. Bu bekleyiş de, en az yolculuk kadar eziyet dolu. Çünkü, ne istasyonun bekleme salonuna girmelerine izin veriliyor, ne tuvalete gitmelerine... Polis ve jandarma baskısı da, trenden iner inmez başlıyor.
Değişik illerden Batı Karadeniz'e gelecek fındık işçilerinin umuda yolculuğu, Diyarbakır'dan başlıyor ve Adana, Malatya, Konya, Kütahya, Afyon ve Eskişehir üzerinden Adapazarı'nın Arifiye ilçesinde son buluyor. Üç gün üç gece boyunca tıkış tıkış dolu vagonlarda süren bu yolculuk, şu ana kadar 1500 işçiyi Arifiye'ye ulaştırmış. Bazı işçiler çalışacakları fındık bahçelerine minibüslerle, kamyon kasalarıyla taşınırken, bir çoğu da tren istasyonunda günlerce yanında çalışacakları kişinin, onları alıp götürmesini bekliyor. Yanlarında getirdikleri, giyecekleri, yatakları, yorganları, bidonları, yiyecekleriyle günlerce geceli gündüzlü tren istasyonunda yaşamaya çalışıyorlar. Ama, halkın ödediği vergilerle yapılan istasyonun bekleme salonu da, tuvaletleri de onlara yasaklı...
Hayvan pazarına gider gibi...
Arifiye Tren İstasyonu'nda duvar dibine çömelmiş ve üç gün süren yolculuğun ardından ayakta beklemekten şişmiş ayaklarını dinlendirmeye çalışan Muhsin Özkan, ilk kez geldiğini söylüyor. Üç gündür bu istasyonda bekliyormuş. Öfkeli ses tonuyla, "Diyarbakır'da iş, fabrika olsa bizim burada ne işimiz var" diyor. "Biz de insanız" demeyi de ihmal etmiyor. Özkan ile birlikte gelen Mehmet Sarı da umut yolculuğuna ilk kez çıkanlardan. Günlerdir "rezillik" içinde olduklarını söyleyen Sarı, "Hayvan pazarına gider gibi. Bu böyle olmaz!" diyor ve daha çalışıp çalışmayacaklarının belli bile olmadığını anlatıyor.
Kimle konuşsak, Diyarbakır-Adapazarı arasındaki yolculuğun eziyetlerini anlatıyor. Yolculuk sırasında bir çocuğun trenden düşerek ve feci biçimde yaralandığını söylüyorlar. Hastaneye kaldırılan çocuğun yaşayıp yaşayamayacağı belli değil. Trenin normalde 7-8 kişi alan kompartımanlarına, 20'den fazla kişi sıkışarak gelmişler. Anlattıklarına göre, yolculuk süresince trenin tuvaletleri bile kilitlenmiş. Molalarda da, tuvaletlere sokulmamışlar.
Kimse yardımcı olmuyor
Cebrail Kurt adlı işçi, Arifiye'de hakarete uğradıklarını söylüyor. Kimsenin yardımcı olmadığını anlatan Kurt, sürekli ezildiklerini belirterek, "Dünyanın hiçbir yerinde olmayan uygulamayı bizler burada yaşıyoruz" diyor. Sabahın yedisinden akşamın yedisine kadar çalıştıklarını buna rağmen, kendilerine çoğu kez kalacak yer gösterilmediğini söylüyor. "Bizi eziyorlar" diyen Kurt, fındık toplarken oldukça kötü koşullarda çalıştıklarını ve yaşadıklarını anlatıyor.
45 yaşında olan Ayşe Kaya da, polisin sert tutumundan şikayet ediyor. "Polis benim üstümü ararken bana elimi çamaşır suyuyla yıkamam gerektiğini söyledi" diyen Kaya, mecbur oldukları için buraya geldiklerini belirtiyor ve devletten Diyarbakır'da fabrika açmasını istiyor. Kürt oldukları için eziyet gördüklerini anlatan Kaya, "Devletin başına gelen başkanlar yiyiyor bizler eziyet çekiyoruz. Patronlar bizim üstümüzden para kazanıyor. Bize ise sadaka veriyorlar" diyor. Rıskam Erdem de, Ayşe Kaya gibi, devletten fabrika yaparak, kendilerine iş vermesini istiyor.
Fındık işçileri ile sohbetimiz sürerken, kendilerini fındık tarlalarına götürecek olan minübüs ve kamyon geliyor ve ortalık birden karışıyor. Günlerdir çekilen eziyetin sonunda çalışmaya başlayacak olan işçiler, minübüse, kamyona hucüm ederek, binmeye çalışıyorlar. Ve itişmelerin ardından doluştukları kamyonda, 20-25 gün sürecek ekmek kavgasını verecekleri fındık bahçelerine doğru yola çıkıyorlar.
Yeni tren yanaşıyor...
Akşam saat 21.00'de yeni bir tren yanaşıyor Arifiye İstasyonu'na. İnsanlar yine üst üste yığılmışlar. Yeni gelenler, belki de günlerce kalacakları istasyona eşyalarını indiriyorlar. Ama, onları karşılayan sadece polis oluyor. Kimlikler toplanıyor, çantalar, çuvallar didik didik aranıyor. Çünkü, onlar 20 yıldır "olağan" gün yaşamamış, Olağanüstü Hal Bölgesi'nden geliyorlar. Biz de, artık önceki gibi rahat konuşamıyoruz işçilerle. Terörle Mücadele Şubesi'nden gelen sivil polisler, sürekli olarak Kürt fındık işçilerinin çevresinde dolanıyor, bizi de sürekli gözetim altında tutuyorlar. Biz işçilerle görüşmeye çalışırken, sivil polis hemen yanıbaşımızda bitiyor. Hal böyle olunca, işçiler de, kısa, tek sözcüklük, kaçamak yanıtlar vermeye başlıyorlar. Biliyorlar ki, söyleyecekleri tek bir sözcük bile onları umut kapısı olarak gördükleri Adapazarı'ndan geri gönderilmelerine neden olabilir.
21.00 treninden inen işçilerden Mustafa Ataş, dört gecedir yolda olduklarını anlatıyor. Alacakları paranın çektikleri çileye değmediğini de ekleyerek. Ataş, yaşadıklarını kendisini kötü etkilediğini belirterek, daha fazla konuşmak istemiyor. Abdullahi Tari de yolda perişan olduklarını, çadırda yaşamak zorunda kaldıklarını, tuvaletlerinin bile bulamadıklarını anlatıyor. Fındık toplamak için Akçakoca'ya gidecek olan Seyfettin Yıldız da, yolculuk boyunca çektikleri eziyetleri dile getiriyor.
ÖNCEKİ HABER

Çağımızın ihaneti

SONRAKİ HABER

İşkence doğmamış bebeği öldürdü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...