11 Temmuz 1999 21:00
'Yazmakla iş bitmiyor'
GÜNÜN YAZILARI
'Yazmakla iş bitmiyor'
Barış Kaygısız
Edebiyatçılar Derneği'nin 27 Haziran 1999'da gerçekleşen 7'inci Olağan Genel Kurulu'nda seçilen Genel Yönetim Kurulu, ilk toplantısında başkanlığa romancı Burhan Günel'i getirdi. Günel'in romanın yanı sıra öykü, çocuk kitabı, şiir, günlük ve deneme-eleştiri alanlarında toplam 30 kitabı bulunuyor.
Günel, halen Kanuni Sultan Süleyman'ın Hindistan seferlerinden yola çıkarak "kurtarma-kurtarılma" yaklaşımlarını inceleyeceği bir roman üzerinde çalışıyor; "Sonsuz ve Gizli" isimli şiir ve bir öykü dosyası ile "küreselleşme bağlantısında edebiyatta postmodernizm eğiliminin temellerini ve sonuçlarını" irdelediği bir kitabını yıl içerisinde yayınlamayı planlıyor.
Günel'le; başkan yardımcılığına Sevgi Özel, genel sekreterliğe Sururi Baykal, saymanlığa Ali Rıza Kars ve genel sekreter yardımcılığına Attila Şenkol'un getirildiği Edebiyatçılar Derneği, edebiyatçı kimliği, düşünce 'suçluları' ve bandrol uygulaması gibi konularda söyleştik.
Geçmiş dönemi ve derneği genel hatlarıyla değerlendirir misiniz?
- Öncelikle söylemek gerekirse dernek heyecanını yitirmişti ve başkalarının sözleriyle "birkaç kişinin etrafında döner hale gelmiş"ti. Yakınmalar vardı. Mesela üye ödentilerine bakınca 6-7 yıldır dernekle ilişkini kesmiş, aidat ödemeyen üyenin ağırlıkta olduğunu görüyoruz.
Genel kurula giderken birkaç kişinin dışındakilere açmadık bile niyetimizi. Eski yönetim tarzına, yönetim anlayışına karşı tepki o kadar yoğunlaşmıştı ki, bizim fazla bir çaba göstermemiz gerekmedi. Yalnızca sorunu çok net koyduk. Esas olarak diğer üyelerden olmak üzere, son dönem yönetimde bulunan arkadaşlardan da çağrı almıştık. İstek vardı.
İçerden ve dışardan aynı tespitlere ulaşılmıştı öyleyse.
- Doğrudur. Dışardaki gerçeklikle yönetimdeki son kadronun belirlediği gerçeklik çakıştı. Sonuçta kaçınılmaz bir şey oldu. Son dönem Şükrü Erbaş'ın başkanlığındaki yönetim de derneğin içinde bulunduğu handikapı görmüştü. Dolayısıyla bize çağrı biraz da ordan geldi. Çünkü biz 1997 yılında dernekten o denli umudumuzu kestik ki, arasında 3-4 kurucu üye de olmak üzere 16 kişi dernekten istifa etmiştik.
Satırbaşları halinde söylersek ne tür sıkıntılarınız var?
- Derneğin 7 yıllık birikimini gözönünde tutarak, yeni girişimlere öncülük etmesi, planlayıcı olması gerekir. Özellikle büyük kentlerin dışında yapılacak etkinliklerde, yerel değerlerin öne çıkarılması önemsenmeli. Yani, 'Her şeyi, en iyisini biliriz' anlayışı kesinlikle olmayacak. Asıl bilenler, asıl önerenler, asıl proje oluşturanlar ve hayata geçirenler üyelerimiz olacak. Bunu yapmazsanız dernek yine 'eski tas eski hamam' devam eder. Mekân sorunumuz da var. Yani 644 üyeli, koca ülkenin koca edebiyatçılarının derneğiyiz ve şöyle bir yerde, erken gelen oturur durumundayız.
Ayrıca edebiyatçı kimliği çok sessiz, çok edilgen bir görüntü içinde. Bireysel uğraşlar içindesinizdir ancak hele toplumcu görüşü de benimsemişseniz aslında amaç topluma ulaşmaktır. Edebiyatçının sesinin yaygınlaşmasını, yükselen bir ses olarak toplumun içinde yerini almasını önemsiyoruz. Bu amaca yönelik girimişlerimiz de olacak
12 Eylül sonrası yaşanan edilgenlik son haddine ulaşmış durumda. İmralı sürecinde kışkırtılan şovenizme karşı aydın sessizliğini nasıl yorumluyorsunuz?
- Derneğin, bu edilgenliğin yıkılması noktasında duyarlı olması lazım. Her şeyden önce duyarlı olacaksınız, verilen her şeyi kabullenmeyeceksiniz. Son günlerde "Mehmedin Kitabı" ve "Hizbullah" toplatıldı. Buna sessiz mi kalmak lazım. Belki edebiyatçı dediğiniz toplasan şu 1000 kişiyi bulacağı kuşkulu olan kitleyi kaldırıma indireceğiz, yürüteceğiz. Çünkü daha önce belki herkes ürünüyle bu savaşı veriyordu, deniyordu. Verebilir. Artık bireysel anlamda sesimizin fazla da yükselemediğinin farkındayız. En azından kendi adıma söyleyebilirim. Roman yazmakla, öykü yazmakla, makale yazmakla iş bitmiyor, yeterli değil. Belki ilk adımı oluyor bizim için.
Peki cezaevlerindeki düşünce suçluları konusu...
- Henüz işin başındayız. Öncelikle yanımızda olan üyemizin konumu nedir, o gerçekliği saptayacağız. Fazla hayalci de olmamak gerekiyor. Ama böyle bir bakış, böyle bir anlayış ve niyet içerisindeyiz. Ancak dernek bu iş için gerekirse yürüyecek. Edebiyatçı kimliğinin belirginleştirilmesi ve toplum içinde ağırlık kazandırılması ile koşut olarak, yapacağımız bu işler de anlam kazanacaktır.
31 Mart 1999'dan itibaren uygulanan bandrol konusunda neler söyleyebilirsiniz?
- Şimdi pratik olarak bu uygulamanın şu anda sayısı onu geçmeyen yazarları doğrudan ilgilendirdiğini söyleyebilirim. Çünkü işleyiş, yazarın yayınevinden bandrol istemesi şeklinde gerçekleşiyor. İşe bugünün kurtarılması açısından bakarsak, bandrol beni ve birçok yazarı ilgilendirmiyor. Ama dünyayı savunması gereken yazarın kendini savunmasından yola çıkarsak bunun aracısı, yöntemi, uygulayıcısı adı bandrol mu olur, başka bir şey mi, yazarın kendi hakkını koruması gerekir.
Uygulamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bakın bizim üç örgütümüz var; PEN, Yazarlar Sendikası ve Edebiyatçılar Derneği. Acaba bu üç kurum birebir her üyesine bir şey sordu mu? Sorduğunu zannetmiyorum. Nitekim, son genel kurul toplantısında da bunu tartışmak durumunda kaldık. Bu anlamda bir oldubittiyle de karşı karşıyayız diye düşünüyorum. Ama sezgilerim, düşüncelerim, dünya görüşüm bana bu olgunun yanında yer almamın doğru olduğunu söylüyor.
Bandrol, sansüre kapı açma riskini de taşımıyor mu?
- Biz şunu öneriyoruz: üç tane yazar kuruluşu saydık. Bunlardan ya biri ya hepsi yetkili kılınır. Yazar kendi örgütüne başvurur örgütünden alır bunu. Ya da Yayıncılar Birliği belki bunu yapabilir. Bakanlığı aradan çıkartmamız gerek.
Gelinen noktada sıkıntılar var. Konuyu yeniden tartışmanız mümkün mü?
- Bu üç örgüt konu üzerinde çalışmıştır ancak üyelerine sormamıştır. Aldıkları karar hepimizi ilgilendirmektedir. Kaldı ki bizim genel kurulumuzda da "Bu 3 örgüt yeniden çalışmalar yapsın" eğilimi çıkmışsa ve konu hâlâ tartışılır haldeyse demek ki bir eksiklik, sakatlık var. Derneğimiz bandrol uygulamasından yana bir görüş bildirmiştir. Bu değişiklikte rol almıştır. Ancak önümüzdeki dönemde, konu gündeme gelirse biz bunu az önce eleştirdiğim noktadan bakarak yeniden tartışabiliriz.
Barış Kaygısız
Edebiyatçılar Derneği'nin 27 Haziran 1999'da gerçekleşen 7'inci Olağan Genel Kurulu'nda seçilen Genel Yönetim Kurulu, ilk toplantısında başkanlığa romancı Burhan Günel'i getirdi. Günel'in romanın yanı sıra öykü, çocuk kitabı, şiir, günlük ve deneme-eleştiri alanlarında toplam 30 kitabı bulunuyor.
Günel, halen Kanuni Sultan Süleyman'ın Hindistan seferlerinden yola çıkarak "kurtarma-kurtarılma" yaklaşımlarını inceleyeceği bir roman üzerinde çalışıyor; "Sonsuz ve Gizli" isimli şiir ve bir öykü dosyası ile "küreselleşme bağlantısında edebiyatta postmodernizm eğiliminin temellerini ve sonuçlarını" irdelediği bir kitabını yıl içerisinde yayınlamayı planlıyor.
Günel'le; başkan yardımcılığına Sevgi Özel, genel sekreterliğe Sururi Baykal, saymanlığa Ali Rıza Kars ve genel sekreter yardımcılığına Attila Şenkol'un getirildiği Edebiyatçılar Derneği, edebiyatçı kimliği, düşünce 'suçluları' ve bandrol uygulaması gibi konularda söyleştik.
Geçmiş dönemi ve derneği genel hatlarıyla değerlendirir misiniz?
- Öncelikle söylemek gerekirse dernek heyecanını yitirmişti ve başkalarının sözleriyle "birkaç kişinin etrafında döner hale gelmiş"ti. Yakınmalar vardı. Mesela üye ödentilerine bakınca 6-7 yıldır dernekle ilişkini kesmiş, aidat ödemeyen üyenin ağırlıkta olduğunu görüyoruz.
Genel kurula giderken birkaç kişinin dışındakilere açmadık bile niyetimizi. Eski yönetim tarzına, yönetim anlayışına karşı tepki o kadar yoğunlaşmıştı ki, bizim fazla bir çaba göstermemiz gerekmedi. Yalnızca sorunu çok net koyduk. Esas olarak diğer üyelerden olmak üzere, son dönem yönetimde bulunan arkadaşlardan da çağrı almıştık. İstek vardı.
İçerden ve dışardan aynı tespitlere ulaşılmıştı öyleyse.
- Doğrudur. Dışardaki gerçeklikle yönetimdeki son kadronun belirlediği gerçeklik çakıştı. Sonuçta kaçınılmaz bir şey oldu. Son dönem Şükrü Erbaş'ın başkanlığındaki yönetim de derneğin içinde bulunduğu handikapı görmüştü. Dolayısıyla bize çağrı biraz da ordan geldi. Çünkü biz 1997 yılında dernekten o denli umudumuzu kestik ki, arasında 3-4 kurucu üye de olmak üzere 16 kişi dernekten istifa etmiştik.
Satırbaşları halinde söylersek ne tür sıkıntılarınız var?
- Derneğin 7 yıllık birikimini gözönünde tutarak, yeni girişimlere öncülük etmesi, planlayıcı olması gerekir. Özellikle büyük kentlerin dışında yapılacak etkinliklerde, yerel değerlerin öne çıkarılması önemsenmeli. Yani, 'Her şeyi, en iyisini biliriz' anlayışı kesinlikle olmayacak. Asıl bilenler, asıl önerenler, asıl proje oluşturanlar ve hayata geçirenler üyelerimiz olacak. Bunu yapmazsanız dernek yine 'eski tas eski hamam' devam eder. Mekân sorunumuz da var. Yani 644 üyeli, koca ülkenin koca edebiyatçılarının derneğiyiz ve şöyle bir yerde, erken gelen oturur durumundayız.
Ayrıca edebiyatçı kimliği çok sessiz, çok edilgen bir görüntü içinde. Bireysel uğraşlar içindesinizdir ancak hele toplumcu görüşü de benimsemişseniz aslında amaç topluma ulaşmaktır. Edebiyatçının sesinin yaygınlaşmasını, yükselen bir ses olarak toplumun içinde yerini almasını önemsiyoruz. Bu amaca yönelik girimişlerimiz de olacak
12 Eylül sonrası yaşanan edilgenlik son haddine ulaşmış durumda. İmralı sürecinde kışkırtılan şovenizme karşı aydın sessizliğini nasıl yorumluyorsunuz?
- Derneğin, bu edilgenliğin yıkılması noktasında duyarlı olması lazım. Her şeyden önce duyarlı olacaksınız, verilen her şeyi kabullenmeyeceksiniz. Son günlerde "Mehmedin Kitabı" ve "Hizbullah" toplatıldı. Buna sessiz mi kalmak lazım. Belki edebiyatçı dediğiniz toplasan şu 1000 kişiyi bulacağı kuşkulu olan kitleyi kaldırıma indireceğiz, yürüteceğiz. Çünkü daha önce belki herkes ürünüyle bu savaşı veriyordu, deniyordu. Verebilir. Artık bireysel anlamda sesimizin fazla da yükselemediğinin farkındayız. En azından kendi adıma söyleyebilirim. Roman yazmakla, öykü yazmakla, makale yazmakla iş bitmiyor, yeterli değil. Belki ilk adımı oluyor bizim için.
Peki cezaevlerindeki düşünce suçluları konusu...
- Henüz işin başındayız. Öncelikle yanımızda olan üyemizin konumu nedir, o gerçekliği saptayacağız. Fazla hayalci de olmamak gerekiyor. Ama böyle bir bakış, böyle bir anlayış ve niyet içerisindeyiz. Ancak dernek bu iş için gerekirse yürüyecek. Edebiyatçı kimliğinin belirginleştirilmesi ve toplum içinde ağırlık kazandırılması ile koşut olarak, yapacağımız bu işler de anlam kazanacaktır.
31 Mart 1999'dan itibaren uygulanan bandrol konusunda neler söyleyebilirsiniz?
- Şimdi pratik olarak bu uygulamanın şu anda sayısı onu geçmeyen yazarları doğrudan ilgilendirdiğini söyleyebilirim. Çünkü işleyiş, yazarın yayınevinden bandrol istemesi şeklinde gerçekleşiyor. İşe bugünün kurtarılması açısından bakarsak, bandrol beni ve birçok yazarı ilgilendirmiyor. Ama dünyayı savunması gereken yazarın kendini savunmasından yola çıkarsak bunun aracısı, yöntemi, uygulayıcısı adı bandrol mu olur, başka bir şey mi, yazarın kendi hakkını koruması gerekir.
Uygulamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bakın bizim üç örgütümüz var; PEN, Yazarlar Sendikası ve Edebiyatçılar Derneği. Acaba bu üç kurum birebir her üyesine bir şey sordu mu? Sorduğunu zannetmiyorum. Nitekim, son genel kurul toplantısında da bunu tartışmak durumunda kaldık. Bu anlamda bir oldubittiyle de karşı karşıyayız diye düşünüyorum. Ama sezgilerim, düşüncelerim, dünya görüşüm bana bu olgunun yanında yer almamın doğru olduğunu söylüyor.
Bandrol, sansüre kapı açma riskini de taşımıyor mu?
- Biz şunu öneriyoruz: üç tane yazar kuruluşu saydık. Bunlardan ya biri ya hepsi yetkili kılınır. Yazar kendi örgütüne başvurur örgütünden alır bunu. Ya da Yayıncılar Birliği belki bunu yapabilir. Bakanlığı aradan çıkartmamız gerek.
Gelinen noktada sıkıntılar var. Konuyu yeniden tartışmanız mümkün mü?
- Bu üç örgüt konu üzerinde çalışmıştır ancak üyelerine sormamıştır. Aldıkları karar hepimizi ilgilendirmektedir. Kaldı ki bizim genel kurulumuzda da "Bu 3 örgüt yeniden çalışmalar yapsın" eğilimi çıkmışsa ve konu hâlâ tartışılır haldeyse demek ki bir eksiklik, sakatlık var. Derneğimiz bandrol uygulamasından yana bir görüş bildirmiştir. Bu değişiklikte rol almıştır. Ancak önümüzdeki dönemde, konu gündeme gelirse biz bunu az önce eleştirdiğim noktadan bakarak yeniden tartışabiliriz.
Evrensel'i Takip Et