29 Haziran 1999 21:00

Beyoğlu'nda gezinen tramvay Kürt'tür

"Orada bir tramvay var ya... Hani penceresinden deniz gözükmüyor, tutsaktır o. Beyoğlu'nda gezinen tramvay Kürt'tür... Deniz görünmez çünkü penceresinden."

Paylaş
Beyoğlu'nda gezinen tramvay Kürt'tür
Özlem Ergun src=/resim/b1.gif width=18 height=18>" Sunay Akın, bir 'araştırmacı gazeteci' değildir. Gazeteci bile değildir. Altı üstü bir şair! Ama, 'araştırmacı şair'... Sömürünün, zulmün, katliamın, savaşın, suçluların, haber ve imge arasında, karmaşık, inanılmaz ama kesinlikle doğru ve kanıtlara dayanan ilişkiler kurarak yakalayan bir araştırmacı şair" diyor Aydın Çubukçu, söz konusu olan Sunay Akın olduğunda. Çubukçu, literatüre yeni bir kavram daha katarken, onu en iyi tanımlayan anlatımı da yakalıyor aslında. Onun düşün insanı kimliğini en iyi aktaran bu ifadenin dışında söylenecek pek çok şeyin; eksik, yarım kalacağını düşünmek yanlış olmaz herhalde. Sunay Akın'ın kitaplarını okumuş olanlar ya da onu dinleme fırsatını bulanlara, onu yeniden anlatmanın ne kadar gereksiz olduğunu biliyoruz ve bir o kadar da zor olduğunun farkındayız. Bizim ki olsa olsa bir bellek tazelemesi, yeni bir merhaba, sıcak bir anımsama... src=/resim/b1.gif width=18 height=18>Katliam göz önünde src=/resim/b1.gif width=18 height=18>İnsan yüreği, şair duyarlılığı ve aydın kimliği ile her fırsatta okuru ile buluşmayı bir şölen haline dönüştüren, genç yaşlı demeden herkese, her daim bir şeyler anlatma telaşı içinde olan Sunay Akın'ı, geçtiğimiz cumartesi günü boğazın mavi sularında yakaladık. Tekne Kadıköy'den, Beykoz'a yol almaya başladığında, İstanbul'un taşı toprağı şiir olmuştu çoktan... Ertuğrul Fırkateyni'nin öyküsünden, Bizans mısralarına, Sümer Tabletleri'nden, Üsküdar'daki Mahya İsyanı'na ve Salacak'ta sessiz, kimsesiz ölen dalgıça kadar pek çok şey, onun dilinden hayat buldu ve belki de ilk kez duyuldu pek çoğumuz tarafından... Ve sonra şiir ve yine Sunay Akın deyince aklımıza ilk geliveren Kızkulesi... src=/resim/b1.gif width=18 height=18>Kızkulesi'nin iş makinaları altında kalmış yorgun sureti karşısında, öfkeliydi Sunay Akın, "Buraya 900 metrekare kapalı inşaat alanı diyorlar" derken, öfkeyle birlikte hüznü de yaşıyordu. Ve sonra devam etti. "Bu katliam burada herkesin gözü önünde yapılıyor. Özelleştirmenin ne olduğunu da görsün işte insanlar." src=/resim/b1.gif width=18 height=18>Özelleştirme adı altında sermayeye peşkeş çekilenler sadece fabrikalar değildi, herşeyin değerinin para ile ölçüldüğü günümüzde artık, tarihi ve doğal doku da 49 yıllığına dolarla değiş tokuş edilmişti. Geleceğimiz, insanlığımız gibi... src=/resim/b1.gif width=18 height=18>Çözüme ilişkin olaraksa, gelin yine Akın'a kulak verelim. Ve onun imgeyle hayatı buluşturan ustalığına. "Hani bir çalışma masanız vardır, cam açıksa eğer kağıtlar uçuşur, üzerine taş koymanız gereklidir. İstanbul'da böyle oldu artık. Ağırlık olmak lazım." src=/resim/b1.gif width=18 height=18>En azından tabela olmak src=/resim/b1.gif width=18 height=18>Ağırlık olmak konusunda, aydınların yol gösterici olmasını beklemişizdir hep, ilk söylemler ve ilk pratikler onlardan gelmelidir deriz. Biz mi yanılmışızdır yıllardır, yoksa onlar da mıdır problem?.. Sunay Akın'ın kendini aydın diye tanımlayıp da, zaman zaman kocaman laflar etmekten başka bir yapıp etmesi olmayan şahsiyetlere (!) sözü ise, hayli çarpıcı. Hani, bunun üstüne başka ne denilebir ki dedirten cinsten. src=/resim/b1.gif width=18 height=18>"Karayollarında Aydın tarafını gösteren tabela bile, okla bir yön gösterir. Yani aydın kişi, yol gösteren olarak en azından bir tabela olmak zorundadır. Ama günümüzdeki aydınların pek çoğu 'U' dönüşü tabelası oldukları için bu topluma, zaten geldiği yeri göstermektedir. Toplum zaman içerisinde bir ilerleyiş gösteriyor. İleriyi gösteren bir yön tabelası gereklidir, bu U dönüşü tabelelarını anımsatanlarınki aydın tavrı değildir." src=/resim/b1.gif width=18 height=18>Tramvayın tavrı var... src=/resim/b1.gif width=18 height=18>Sanatçının, aydının görmekten öte bakmasını bilmesinin zorunluluğunu bir kez daha hatırlatan Akın, "Aydınlar gerçek anlamda içeride değiller. Olsalar oksijensizliği, nefessizliği, karanlığı anlarlar. İçeride olanları görüyoruz. Öğrenciler, işçiler... Bugün 500 bin işçi grevde" derken, görememenin nereden kaynaklandığına da dikkat çekiyor. src=/resim/b1.gif width=18 height=18>Ve bir tramvayın olduğundan daha başka nasıl görülebileceği, sonra neleri anımsatabileceğini yine ondan öğreniyoruz src=/resim/b1.gif width=18 height=18>"Orada bir tramvay var ya... Hani penceresinden deniz gözükmüyor, tutsaktır o. Beyoğlu'nda gezinen tramvay Kürt'tür... Deniz görünmez çünkü penceresinden. Ama o tramvayın bir tavrı vardır. Ne diyor asılmak, tehlikeli ve yasaktır." src=/resim/b1.gif width=18 height=18>Yasaklamaların, sansürlerin tarihinin insanlık tarihi ile eş olduğunu; asıl önemli olanın kişinin içindeki duvarları yıkması olduğunu söyleyen Akın, "O yasaklar gün gelir zaten yıkılır, peki ya içimizdeki görünmeyen duvarlar" derken, kişinin kendisine uyguladığı otosansürün tehlikesine dikkat çekiyor. src=/resim/b1.gif width=18 height=18>Salon verir, sokak alırız src=/resim/b1.gif width=18 height=18>Akın, "0rhan Veli'nin Yaprak Gazetesi'nin ilk sayısında yazdığı bir manifestoda, şöyle bir dize vardır: Salon verir sokak alırız" dediğinde, sözü nereye bağlayacağının ayırdına varamıyorsunuz önce. Ama ardından, "Sokaklara çıkma zamanı geldi. Yani biz ışık istiyorsak, ışığı hep salonlara değil, sokaklara, kente götürmemiz gerekir" ardından da, "Festivaller yapılıyor. Ama bunlar halktan uzak ekonomik olarak uzak, duyuru olarak uzak. Kendimizi kandırmayalım" diye sözünü bitirdiğinde, söyleyecek başka da bir şey kalmıyor. src=/resim/b1.gif width=18 height=18>Ve bu boğaz gezintisinin sonrasında, şiirin ve Sunay Akın'ın ardından, ayaklarınız karaya bastığında, öncesinde anlam veremediklerinize daha bir başka bakmaya ve belki de görmeye başlıyorsunuz.
ÖNCEKİ HABER

Mudanya'dan notlar...

SONRAKİ HABER

Tiyatro izleyicisi komedi seviyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...