24 Haziran 1999 21:00

Öcalan davası karara kaldı

Öcalan'ın TCK'nın 125. maddesine göre "idam talebiyle" yargılandığı ve "asrın davası" olarak nitelendirilen davanın sekizinci duruşması dün yapıldı..

Paylaş
Öcalan davası karara kaldı
Öcalan'ın TCK'nın 125. maddesine göre "idam talebiyle" yargılandığı ve "asrın davası" olarak nitelendirilen davanın dün yapılan sekizinci duruşması için sabah erken saatlerde Mudanya İskelesi'nden ve Gemlik'ten iki ayrı hareket gerçekleşti. Mudanya'dan duruşmaya katılacaklar deniz otobüsüyle İmralı'ya giderken, Öcalan'ın avukatları ve ailesi, hava koşulları nedeniyle Gazi Yatı kaptanının denizdeki fırtına ve dalganın sefer için uygun olmadığını söylemesi üzerine Gemport Limanı'nda uzun süre beklediler. Avukatlar ve Öcalan'ın yakınları, daha sonra Mudanya'dan gelen sahil güvenliğe ait TCSG 84 botu ile saat 08.45'te İmralı Adası'na doğru hareket ettiler. Avukatlar, adaya giderken yanlarında savunmalarında kullanılmak üzere 7 klasör evrak götürdüler.
Duruşma saat 10.45'te Öcalan'ın avukatlarının savunmalarıyla devam etti. Öcalan'ın avukatı Kemal Bilgiç, 348 sayfalık savunmalarını özetleyeceklerini ve savunmalarını bitireceklerini söyledi. Daha sonra söz alan Avukat Mükrime Tepe ise savunmaya kaldıkları yerden devam etti.
Tepe savunmalarında, DGM'lerin, "tarafsız ve bağımsız olmadıklarını" vurgulayarak, Lozan Antlaşması sürecini anlattı ve bazı liderlerin Kürtleri tanıdıklarına ilişkin açıklama yaptıklarını, ancak bu açıklamaların siyasal anlamda soruna bir çözüm getirmediğini belirtti.
'DGM'ler olağanüstü mahkemeler'
"Türkiye'de Kürtler var mı" sorusuna Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in başbakanlığı döneminde "Türkiye'de Kürtler de var" diyerek resmi yanıt verdiğini örnekleyen Tepe, Türkiye'de belirli dönemlerde olağanüstü durumların yaşandığını ve olağanüstü yönetimlerin işbaşına geldiğini söyledi. Bunun günümüzde, OHAL ile özel yönetim, DGM'ler ile özel mahkeme, Terörle Mücadele Kanunu ile de özel yasanın uygulanması şeklinde devam ettiğini belirten Tepe, DGM'lerin olağanüstü mahkemeler olduğunun altını bir kez daha çizerek, "Bu mahkemeler bu gerekçeyle 'tabii hakim güvencesi'ne ve 'tabii hakim ilkesi'ne aykırıdır" dedi.
DGM'lerin siyasi mahkemeler olduğunu ve bu mahkemelerin çağdışı suç tiplerini yargıladıklaının görüldüğünü kaydeden Tepe, hakimlerin atama durumu, bu mahkemelerde askeri hakim bulunması ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/1. maddesine aykırılık teşkil etmesi nedeniyle DGM'lerin tarafsız ve bağımsız olmadığını vurguladı. Tepe ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye aleyhine verdiği kararlardan örnekler verdi.
Öcalan'ın esas hakkındaki savunmasında, PKK'nin yaptığı eylemlerden dolayı birinci derecede sorumlu olduğunu söylediğini hatırlatan Tepe, bu sorunun çözümü konusunda demokratik çözüm önerilerinde bulunduğunu kaydetti.
'Çözüme yönelik adımlar atılmadı'
Tepe'nin ardından savunmaya devam eden Avukat Ahmet Avşar da, Kürtlerin tarihi sürecini anlattı. Şeyh Said isyanı ve Dersim olaylarından sonra Türkiye'nin "çağdaş bir yapılanma için adım atmadığını", dolayısıyla da "Kürt sorununun" süreklilik gösterdiğini söyleyen Avşar, çözüme yönelik adımların atılmasını talep etti. Türklerin ve Kürtlerin tarihi geçmişlerine bakıldığında herhangi bir dış etken yoksa, birlikte hareket ettiklerini söyleyen Avşar'a, müdahil ailelerden bir kadın tepki göstererek dışarı çıktı.
Savunmada Kürtlerin kökenine ilişkin ayrıntılı açıklamalar, müdahillerin sıkılarak dışarı çıkmalarına yol açtı. Mahkeme Başkanı Mehmet Turgut Okyay ise, savunma avukatlarını uyararak, ayrıntı içeren bölümlerin geçilmesini istedi. 19. yüzyılda Türk-Kürt ilişkilerini anlatan Avukat Kenan Sidar da, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki isyanların nedenini, "Osmanlı'da yaşanan çürümeler"e bağladı. Sidar, ağır vergilerin ve askere almanın da bu isyanlara etken olduğunu söyleyerek, bu dönemde Kürtlerin bağımsız bir devlet kurma ve ayrılma taleplerinin olmadığının altını çizdi. Atatürk'ün Kürtlerle olan ilişkisine de değinen Sidar, işgalcilere karşı Türk ve Kürtlerin birlikte mücadele ettiklerini, Kürtlerin kurtuluşun Türklerle birlikte olacağına inandıklarını söyledi. Atatürk'ün 17 Ocak 1923'te İzmit'te yaptığı bir röportajda "Kürtlere yerel özeklik" vereceğini söylediğini hatırlatan Sidar, yine Atatürk'ün Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda Kürt aşiretinin desteğini almak için çaba harcadığını sözlerine ekledi. Musul sorunu ile Kürtlerin geleceğinin tartışıldığını belirten Sidar, 1923'te Meclis'te Kürtlerin geleceğine ilişkin tartışmalarda Kürt kökenli milletvekillerinin tamamının ortak vatanda birlikte yaşamayı dile getirdiklerini söyledi. 1924 Anayasası'nın Kürtleri inkâr ettiğini ifade eden Sidar, Takrir-i Sükûn Yasası'nın Kürtlere karşı çıkarıldığını söyledi. Sidar, 1940-70 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti'nin "Kürt sorununu mezara gömdüğünü" ifade etti. Duruşmaya öğleden sonra 13.40'a kadar ara verildi. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Ankara'da Fethullah Gülen diplomasisi
Milli Güvenlik Kurulu'nun önceki gün gerçekleşen toplantısının ardından yayınlanan bildiriyle birlikte gündemdeki 'ağırlığını' koruyan "Fethullah Gülen tartışmaları", dün de çeşitli çevrelerden gelen açıklamalarla sürdü. Başbakan Ecevit, MGK kararlarında iması bulunan, Anayasa'nın değiştirilen 163. maddesinin yeniden getirilmesinin söz konusu olmadığını söylerken, ANAP ve Mazlum-Der, Gülen'e sahip çıktı.
Ecevit: '163 gelmez'
Başbakan Bülent Ecevit, Türk Ceza Yasası'nın irticaya yönelik ağır cezalandırma ve yaptırımlar getiren eski 163. maddesinin yeniden geri getirilmesinin söz konusu olmadığını bildirdi. Başbakan Bülent Ecevit, Avrupa Sanayici ve İşverenler Konfederasyonu Başkanı Georges Jacobs'u TBMM'de kabulünden sonra gazetecilerin son MGK toplantısı ve Fethullah Gülen'le ilgili sorularını yanıtladı. Dün yapılan MGK toplantısının ardından yayınlanan bildiride, irticayla mücadele yasalarının bir an önce çıkarılmasının yer aldığını anımsatan gazeteciye Ecevit, "28 Şubat süreci denen süreçten sonra bazı yasalar ve yasa tasarıları zaten hazırlanmıştı. Bunlardan çok az sayıda yasa tasarısı Meclis'te görüşülebildi. Diğerlerini de gündemimize almaya kararlıyız" yanıtını verdi. Ecevit, 163. maddenin yeniden geri getirilmesinin söz konusu olup olmadığını soran gazetecilere ise, "Hayır, hayır" dedi. Bu arada, başkanı olduğu azınlık hükümetinin irticai etkinlikleri önlemek için çok etkili kararlar aldığını, kararnameler çıkarttığını söyleyen Ecevit, "Devlet içinde kadrolaşmayı kesin olarak önleyici kararnameler yürürlüğe koyduk. Bunlar koalisyon ortaklarımız tarafından da benimsenmiş durumda. Zaten hükümet programında ve koalisyon protokolünde bunlara yer veriliyor. Bu konuda bir hayli mesafe alındı, özellikle özel yurtların devlete devri konusunda ve özel okulların denetimi konusunda çok etkili bir sistem işlemeye başladı" diye konuştu. Başbakan Ecevit, "Fethullah Gülen olayı konusunda askerler ve siviller arasında bir görüş ayrılığı var mı?" sorusuna ise, "Milli Güvenlik Kurulu toplantıları hakkında bildiğiniz gibi hiçbir açıklama yapılamaz, fakat çok olumlu bir toplantı geçti" yanıtını verdi.
ANAP'tan orduya 'eleştiri'
TBMM Genel Kurulu'nda bütçenin tümü üzerinde ANAP'ın görüşlerini açıklayan Balıkesir Milletvekili Agah Oktay Güner, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni ima ederek, "Dindar vatandaşımızın din inancını, ibadet hürriyetini şu ya da bu şekilde husursuz kılma hak ve hürriyetini hiçbir kurumda görmüyoruz" dedi.
Mazlum-Der sahip çıktı
Mazlum-Der Genel Başkanı Yılmaz Ensaroğlu, medyada Fethullah Gülen'in şahsının ve onunla ilişkilendirilen bir kesimi hedef alan hedef gösterme ve karalama kampanyasının başlatıldığını savundu.
İP'ten yeni iddialar
İP Genel Başkanı Hasan Yalçın da, dün yaptığı basın toplantısında, "Fethullah tarikatının Kuzey Irak'taki okulları, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne, ulusal egemenliğine karşı, ABD'nin yürüttüğü faaliyetlerin üssü durumundadır" diyerek, okulların finansının CIA tarafından sağlandığını bildirdi. MİT'in Fethullah okullarındaki elemanlarından düzenli rapor aldığını ve buna karşılık Kızılay'ın Irak'a yaptığı gıda yardımının bu okullara verildiğini söyleyen Yalçın, Fethullahçıların PKK'ye 35 bin dolar para yardımında bulunduğunu iddia etti. PKK'nin okula müdahalede bulunmama koşulunun, 'Fethullahçıların, Türk devletinin sivil ve askeri istihbarat personelini okula sokmaması' olduğunu söyleyen Yalçın, PKK ve Fethullahçıların CIA'den şikâyetçi olmadığını öne sürdü.
ÖNCEKİ HABER

'AİHM yürütmeyi durdurabilir'

SONRAKİ HABER

Başka halkları, başka kültürleri tanımak!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...