23 Haziran 1999 21:00
Birbirine benzer şairler ormanı
Birbirine benzer şairler ormanı
Sennur Sezer - Şair, Yazar
Şiir yazarla okur arasında her okunuşta yeni anlamlar yazanacak bir şeydir. Orhan Veli'nin "Dalgacı Mahmut" şiirini alalım, orada hemen ilk anda farkına varılmayan, adeta mistik diyebileceğimiz bir yan vardır. "Dalgacı Mahmut" gökyüzünü boyar, denizi diker ama onun insan üstü bir yanı olduğunu bunun bir tür bir tanrı konuşması olduğunu sonradan farkederiz. Ancak okuduğumuzda fark edebileceğimiz ayrılıklardır bunlar.
Son dönemde çıkan bu kasetler, kitaba yönlendirmiyor kuşkusuz. Bu şiir kitaplarının satışından da belli. Üstelik her şiir yüksek sesle de okunamaz. Şimdi Nâzım'dan bazı parçalar okunuyor ve gençlerimiz bu bir kaç şiirle şairi tanıdıklarını zannediyorlar. Ataol Behramoğlu'nun en çok bilinen dört dizesi ya "cellat uyandı yatağında" bir gecedir ya "Kızım" adlı dörlüğüdür ve tabi bir de "Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var"dır. Ama Ataol'un diger şiirlerini bilmeden bir okur onu bildiğini zanneder.
Böylece belli parlak şiirlerle şairlerin özellikleri unutturulup birbirine benzer şairler ormanı oluşturuluyor. Oysa her şairin, kendi içinde bile değişik yönleri vardır. Bir sürüleşme eğitimi almış başını gidiyor. Bence sadece bir modayı izliyorlar. Savaş Ay eski matineleri izlemiş olmanın heyecanıyla ve belki de iyi niyetle bunu yapıyor. Ama unutmamak gerek ki, cehenneme giden yollar da iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir. İbrahim Sadri'nin yaptığı ise bütünüyle ayrı bir arabesk. Türkiye'de kitabı olmadan CD çıkartmış bir vaka. Bu da şiirin seyredilir, kulakla dinlenir bir şey haline getirilerek kendi işlevini yitirmesi bence. Şiir drama yapılır, şiir dinletisi yapılır ama şiir müziklendiği zaman bile, o şiiri vurgulaması gerekir. Burada ise öne çıkan şiir değil İbrahim Sadri.
Sennur Sezer - Şair, Yazar
Şiir yazarla okur arasında her okunuşta yeni anlamlar yazanacak bir şeydir. Orhan Veli'nin "Dalgacı Mahmut" şiirini alalım, orada hemen ilk anda farkına varılmayan, adeta mistik diyebileceğimiz bir yan vardır. "Dalgacı Mahmut" gökyüzünü boyar, denizi diker ama onun insan üstü bir yanı olduğunu bunun bir tür bir tanrı konuşması olduğunu sonradan farkederiz. Ancak okuduğumuzda fark edebileceğimiz ayrılıklardır bunlar.
Son dönemde çıkan bu kasetler, kitaba yönlendirmiyor kuşkusuz. Bu şiir kitaplarının satışından da belli. Üstelik her şiir yüksek sesle de okunamaz. Şimdi Nâzım'dan bazı parçalar okunuyor ve gençlerimiz bu bir kaç şiirle şairi tanıdıklarını zannediyorlar. Ataol Behramoğlu'nun en çok bilinen dört dizesi ya "cellat uyandı yatağında" bir gecedir ya "Kızım" adlı dörlüğüdür ve tabi bir de "Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var"dır. Ama Ataol'un diger şiirlerini bilmeden bir okur onu bildiğini zanneder.
Böylece belli parlak şiirlerle şairlerin özellikleri unutturulup birbirine benzer şairler ormanı oluşturuluyor. Oysa her şairin, kendi içinde bile değişik yönleri vardır. Bir sürüleşme eğitimi almış başını gidiyor. Bence sadece bir modayı izliyorlar. Savaş Ay eski matineleri izlemiş olmanın heyecanıyla ve belki de iyi niyetle bunu yapıyor. Ama unutmamak gerek ki, cehenneme giden yollar da iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir. İbrahim Sadri'nin yaptığı ise bütünüyle ayrı bir arabesk. Türkiye'de kitabı olmadan CD çıkartmış bir vaka. Bu da şiirin seyredilir, kulakla dinlenir bir şey haline getirilerek kendi işlevini yitirmesi bence. Şiir drama yapılır, şiir dinletisi yapılır ama şiir müziklendiği zaman bile, o şiiri vurgulaması gerekir. Burada ise öne çıkan şiir değil İbrahim Sadri.
Evrensel'i Takip Et