Ekmeğini çalanı tanımalı
Eskiden insanlar doğdukları yerde ölürdü.Şimdi ise ölüm hiç umulmadık yerlerde karşısına çıkıyor, hayatlarını alıp götürüyor.O hayatlar ki kimsesiz bir coğrafanın kıraç topraklarında açan bir çiçektir. Büyümek için ne suyu vardır ne de ışığı. Ama inadına yaşar. B
Eskiden insanlar doğdukları yerde ölürdü.Şimdi ise ölüm hiç umulmadık yerlerde karşısına çıkıyor, hayatlarını alıp götürüyor.
O hayatlar ki kimsesiz bir coğrafanın kıraç topraklarında açan bir çiçektir. Büyümek için ne suyu vardır ne de ışığı. Ama inadına yaşar. Büyürken küçük ellerinde nasırlar saklanır. Emek ve sömürüyle daha çocukken tanışmıştır. Toprak ,su, ev, insanlar yaşayan yaşamayan ne varsa beylerin ağalarındır. Onlar sadece yoksulluğa sahiplerdir ve ağalıkta beylikte yoksullukta bir miras gibi babadan oğula geçer. Bu kısır döngü böyle devam eder. Ve birgün artık yeter diyip düşerler yollara. Yollar onları başka topraklara götürür. Bu toprakların da beyleri, ağaları tabi birde yoksulları vardır. Onlar artık yoksulların yoksulu olurlar. Burada kimsesizlikleri bir kat daha artar. Diileri, adları farklıdır. Sadece yoksuluk tanıdıktır. Köylerin uzaklarına kurarlar çadırlarını, yağmur çamurun ortasında bütün sığınakları naylon bir çadırdan ibarettir. Bazen şehirlere girişleri yasaklanır. Yani bitmez doğdukları yerde ölemeyenlerin çilesi.
Kimi zaman da geçen gün Ankara Beypazırda olan 'kazadaki' gibi yollarda çanlarını verirler. Haberleri duyanlar içinde bir burukluk bırakır ya da o kadar kişi bir arabaya binerseniz böyle olur denir. Hem doğduklarında hem de öldüklerinde suçlulardır. Oysa onlar yollara yaşamak için çıkmışlardı ve yaşamak için öldüler. Yani bir ömürün bedeli bir ömür olmuştu. Ama bir hayatın bedeli bir hayat olmamalıdır. Ölüm kader olmamalı ve kader olmasın diye insanlar tanımalı emeğini çalanı.
*Antep