7 Mayıs 1999 21:00
Sanat nedir, ne değildir?
Sanat nedir, ne değildir?
Muazzez Menemencioğlu
İki yıldır sergilenmekte olan ve üçüncü yıl da sergilenmesi tasarlanan, Rasmina Reza'nın yazdığı, Gencay Gürün'ün seçip, çevirip, yönettiği "Sanat" adlı oyun bu yıl Sadri Alışık En iyi Erkek Oyuncu Ödülü aldı. Can Gürzap, Cüneyt Türel, Cihan Ünal'ın rol aldığı oyun, bir tablo çevresinde geçiyor. Yılların tiyatro birikimini sahneye aktarmasını bir kez daha başaran oyuncular, bize rollerini, oynadıkları karakterlerin toplumdaki karşılıklarını, 'sanat' kavramını anlattılar.
Cihan Ünal, ilk siz giriyorsunuz sahneye ve bizlere diyorsunuz ki, Serge (Can Gürzap) bir tablo almış. Beyaz... Yüzünüzdeki anlamla bizim de resmi beğenmememiz gerektiğini mi anlatmak istiyorsunuz?
Cihan Ünal: "Serge (Can Gürzap) arkadaşım bir tablo almış. Aşağı yukarı 120'ye 160 boyunda bir tablo. Beyaz. Beyaz fon üzerine, çok yakından bakılacak olursa görülebilen iki diyagonal çizgi. Onlar da beyaz." Böyle başlıyor benim cümlem. 15 yıla dayanıyor arkadaşlıkları. Bir dostlukları var. Yaradışları, meslekleri ayrı, dünya görüşleri farklı. Marc -yani ben- ayakları yere basan, biraz tutucu ve karşısındakini memnun etmek için, karşısındakinin istediği şekilde davranmayan, kendi görüşüne göre davranan ve de sanat konusunda birtakım yenilikçi, çağdaş adı altında, "modern" tanımlaması altında, moda olmayan yutturmacılığa karşı yani yenilik, sürpriz, şaşırtıcılık gibi ileri sürülen görüşleri geçici olarak bulan ve temelde halka kaygı değil saygı taşıyan bir kimlik olarak gören bir kişiliği canlandırıyor. Arkadaşının böyle beyaz bir tabloya 200 Frank gibi büyük bir meblağ ödemesini doğru bulmuyor. Çünkü diyor ki, bu sırf çevresinde birtakım hava yaratmasını, moda olsun diye, ilerde hiçbir şey ifade etmeyecek bir portreye sanat eseri diyor. Marc (Ben) onu bir sanat eseri olarak görmüyorum, bu kadar para vermesine de karşı çıkıyorum; onu incitiyorum, kırıyorum. Şunu da söylüyor Serge'ye (Gürzap'a) 'Dostlukta hoşgörü yoktur', Hoşgörü demek, umursamak demektir eğer dostunsa.
"Ben boş veremem, uyarırım" diyor. "O yüzden bu tablo beş para etmez neden aldın onu?" diye soruyor yalnız bunu söylerken temelde, dipte yatan kendi kişilik sorunları ve o üç arkadaş Marc'ın da (Cihan Ünal) odak noktası olmak üzere arkadaşlarının arasında daima lider görünmesi ve onların hayranlıklarını kazanmak istemesi. Onların kararlarında kendisine danışmasını isteyen bir kişilik. Bu nedenle de arkadaşının ona sormadan böyle bir tablo alması gücüne gidiyor. Sanki onun gözündeki önemini yitirmiş, odak noktası olmaktan çıkmış gibi geliyor ona.
Siz Can Gürzap, üçünüze de ödül getiren oyundaki kişiliğinizle uzun sürtüşmelere neden olan tabloyu, canlandırdığınız karakter severek ve sanat olduğunu düşünerek mi alıyor?
Can Gürzap: Ödül meselesi benim ve arkadaşlarım için önemli değil. Seyirci, kurul üyelerinin söylediğiniz gibi iki yıl ses çıkarmamaları. Yani biraz takılmak olsun diye söylüyorum, biz de, yani kendimiz de "şüphe" etmeye başlamıştık. Serge tabloyu severek mi aldı? Herhalde severek aldı. Ben alır mıydım böyle bir tabloyu? Sanmıyorum.
Şimdi ilginç bir adam aslında Serge. Evlenmiş boşanmış, bir gay'lik (eşcinsel) de var. Yenilikçilikten, sürekli çağdaşlaşmaktan söz ediyor. Bu çağdaşlığı da, o anı iyi yaşayabilmek, doğru paylaşabilmek olarak görüyor. O an böyle soyut bir resmin moda olduğu bir dönem kendisi de sanatın ilgilendiği, resimden hoşlandığı için almak gerektiğini düşünüyor. Cihan daha yumuşak bir eleştiri ile başlasaydı herhalde bu kadar gerginlik olmayacaktı. Olmazdı diye düşünüyorum ama o zaman da oyun olmazdı.
Sayın Türel, Oyundaki rolünüzle "tablo"ya gelen tepkiler nedeniyle kişilik tartışmaları, zayıflıkları, kusurlar, artıdeğerler konuşuluyor. Can Gürzap; rolünüz için, aslında iyi bir eğitim görmüş, iyi bir aile çocuğu ama derler ya hani, bir baltaya sap olamamış diye yorumladı. Çok güç bir roldü.
Cüneyt Türel: Ben aslında kültürlü biri olarak kültürsüz birini oynamak zorunluğunu çekiyorum dememi istiyorsunuz. Bu bir kültür meselesi değil daha çok rolle boğuşabilmek sorunu. Şimdi oyundaki rolümüzle, tabloya karşı gelen tepkiler nedeniyle andığınız değerler konuşuluyor. Evet, dediğiniz doğru. Bu anlamda, bu üç arkadaşın ikisi entelektüel sayılabilir. Ben onların yanında saf, sahici, doğal kişiliğimle katılmış bir üçüncü arkadaşım ve bu konuda onlar kadar bilgili değilim oyun içinde. Kendime göre de bir değerlendirme yapıyorum ve sonunda tablo tartışmasını bırakıyorum artık. Dostluk, vefa, paylaşma gibi kavramlar benim için önem taşımaya başlıyor. Belki yazar da bu noktada vermek istediği demeci de zaten benim aracılığımla veriyor. Yani iyi ve güzel şeyler duyarlılıkla algılanabilir olması ve bu duyarlılığın var olmasıdır önemli olan. Sanki sen bir mantık tartışması yapıyorsun, ben duyarlık tartışması yapıyorum demeye getiriyor. Dolayısıyla duyarlığı meraklaştırma çok güzel. İşte benim rolüm için söyleyeceğim bu.
Muazzez Menemencioğlu
İki yıldır sergilenmekte olan ve üçüncü yıl da sergilenmesi tasarlanan, Rasmina Reza'nın yazdığı, Gencay Gürün'ün seçip, çevirip, yönettiği "Sanat" adlı oyun bu yıl Sadri Alışık En iyi Erkek Oyuncu Ödülü aldı. Can Gürzap, Cüneyt Türel, Cihan Ünal'ın rol aldığı oyun, bir tablo çevresinde geçiyor. Yılların tiyatro birikimini sahneye aktarmasını bir kez daha başaran oyuncular, bize rollerini, oynadıkları karakterlerin toplumdaki karşılıklarını, 'sanat' kavramını anlattılar.
Cihan Ünal, ilk siz giriyorsunuz sahneye ve bizlere diyorsunuz ki, Serge (Can Gürzap) bir tablo almış. Beyaz... Yüzünüzdeki anlamla bizim de resmi beğenmememiz gerektiğini mi anlatmak istiyorsunuz?
Cihan Ünal: "Serge (Can Gürzap) arkadaşım bir tablo almış. Aşağı yukarı 120'ye 160 boyunda bir tablo. Beyaz. Beyaz fon üzerine, çok yakından bakılacak olursa görülebilen iki diyagonal çizgi. Onlar da beyaz." Böyle başlıyor benim cümlem. 15 yıla dayanıyor arkadaşlıkları. Bir dostlukları var. Yaradışları, meslekleri ayrı, dünya görüşleri farklı. Marc -yani ben- ayakları yere basan, biraz tutucu ve karşısındakini memnun etmek için, karşısındakinin istediği şekilde davranmayan, kendi görüşüne göre davranan ve de sanat konusunda birtakım yenilikçi, çağdaş adı altında, "modern" tanımlaması altında, moda olmayan yutturmacılığa karşı yani yenilik, sürpriz, şaşırtıcılık gibi ileri sürülen görüşleri geçici olarak bulan ve temelde halka kaygı değil saygı taşıyan bir kimlik olarak gören bir kişiliği canlandırıyor. Arkadaşının böyle beyaz bir tabloya 200 Frank gibi büyük bir meblağ ödemesini doğru bulmuyor. Çünkü diyor ki, bu sırf çevresinde birtakım hava yaratmasını, moda olsun diye, ilerde hiçbir şey ifade etmeyecek bir portreye sanat eseri diyor. Marc (Ben) onu bir sanat eseri olarak görmüyorum, bu kadar para vermesine de karşı çıkıyorum; onu incitiyorum, kırıyorum. Şunu da söylüyor Serge'ye (Gürzap'a) 'Dostlukta hoşgörü yoktur', Hoşgörü demek, umursamak demektir eğer dostunsa.
"Ben boş veremem, uyarırım" diyor. "O yüzden bu tablo beş para etmez neden aldın onu?" diye soruyor yalnız bunu söylerken temelde, dipte yatan kendi kişilik sorunları ve o üç arkadaş Marc'ın da (Cihan Ünal) odak noktası olmak üzere arkadaşlarının arasında daima lider görünmesi ve onların hayranlıklarını kazanmak istemesi. Onların kararlarında kendisine danışmasını isteyen bir kişilik. Bu nedenle de arkadaşının ona sormadan böyle bir tablo alması gücüne gidiyor. Sanki onun gözündeki önemini yitirmiş, odak noktası olmaktan çıkmış gibi geliyor ona.
Siz Can Gürzap, üçünüze de ödül getiren oyundaki kişiliğinizle uzun sürtüşmelere neden olan tabloyu, canlandırdığınız karakter severek ve sanat olduğunu düşünerek mi alıyor?
Can Gürzap: Ödül meselesi benim ve arkadaşlarım için önemli değil. Seyirci, kurul üyelerinin söylediğiniz gibi iki yıl ses çıkarmamaları. Yani biraz takılmak olsun diye söylüyorum, biz de, yani kendimiz de "şüphe" etmeye başlamıştık. Serge tabloyu severek mi aldı? Herhalde severek aldı. Ben alır mıydım böyle bir tabloyu? Sanmıyorum.
Şimdi ilginç bir adam aslında Serge. Evlenmiş boşanmış, bir gay'lik (eşcinsel) de var. Yenilikçilikten, sürekli çağdaşlaşmaktan söz ediyor. Bu çağdaşlığı da, o anı iyi yaşayabilmek, doğru paylaşabilmek olarak görüyor. O an böyle soyut bir resmin moda olduğu bir dönem kendisi de sanatın ilgilendiği, resimden hoşlandığı için almak gerektiğini düşünüyor. Cihan daha yumuşak bir eleştiri ile başlasaydı herhalde bu kadar gerginlik olmayacaktı. Olmazdı diye düşünüyorum ama o zaman da oyun olmazdı.
Sayın Türel, Oyundaki rolünüzle "tablo"ya gelen tepkiler nedeniyle kişilik tartışmaları, zayıflıkları, kusurlar, artıdeğerler konuşuluyor. Can Gürzap; rolünüz için, aslında iyi bir eğitim görmüş, iyi bir aile çocuğu ama derler ya hani, bir baltaya sap olamamış diye yorumladı. Çok güç bir roldü.
Cüneyt Türel: Ben aslında kültürlü biri olarak kültürsüz birini oynamak zorunluğunu çekiyorum dememi istiyorsunuz. Bu bir kültür meselesi değil daha çok rolle boğuşabilmek sorunu. Şimdi oyundaki rolümüzle, tabloya karşı gelen tepkiler nedeniyle andığınız değerler konuşuluyor. Evet, dediğiniz doğru. Bu anlamda, bu üç arkadaşın ikisi entelektüel sayılabilir. Ben onların yanında saf, sahici, doğal kişiliğimle katılmış bir üçüncü arkadaşım ve bu konuda onlar kadar bilgili değilim oyun içinde. Kendime göre de bir değerlendirme yapıyorum ve sonunda tablo tartışmasını bırakıyorum artık. Dostluk, vefa, paylaşma gibi kavramlar benim için önem taşımaya başlıyor. Belki yazar da bu noktada vermek istediği demeci de zaten benim aracılığımla veriyor. Yani iyi ve güzel şeyler duyarlılıkla algılanabilir olması ve bu duyarlılığın var olmasıdır önemli olan. Sanki sen bir mantık tartışması yapıyorsun, ben duyarlık tartışması yapıyorum demeye getiriyor. Dolayısıyla duyarlığı meraklaştırma çok güzel. İşte benim rolüm için söyleyeceğim bu.
Evrensel'i Takip Et