30 Nisan 1999 21:00

İşçinin emekçinin bayramı

Uygarlık savaşlar, kan ve ölüm pahasına gelişti. İşçilerle emekçilerin sömürülmesi pahasına. Onun için bütün o görkemli yapıların duvarlarında izleri vardır bu acıların.

Paylaş
İşçinin emekçinin bayramı
Adnan Özyalçıner
Bugün, genel olarak rahatımız yerinde, uygar bir toplumda yaşıyoruz. İçinde barındığımız evlerimiz, bunları birbirine bağlayan düzenli yollarımız var. Karnımızı doyurmak için ekmekten tuza, etten sebzeye, meyveye, sudan her türlü içeceğe kadar yaşamımızı sürdürmek için gerekli olan şeyler elimizin altında. Havadan, karadan, denizden en hızlı taşıtlarla kentler, ülkeler birbirine bağlanmış. Geceleri her yıl ışıl ışıl. Evlerimiz türlü türlü soba ve kaloriferlerle kışın sıcacık, yazları çeşit çeşit klimalarla ya da açık pencerelerimizden giren rüzgârla sepserin oluyor.
Yerimizden bile kalkmadan televizyonlarımızın ekranlarından bütün dünyayı izleyebiliyoruz. Füzelerimizle uzayın derinliklerine ulaşmaya çalışıyoruz.
Bütün bunlar, uygar bir toplumda yaşadığımızı gösteriyor.
Bir de eski kentlere bakın. Bunları çeviren surları, kaleleri görün. Eski tapınakların, şatoların, sarayların, köprülerin, kervansarayların, tarihsel anıtların, camilerin, kiliselerin görkemi karşısında şaşkınlığa uğramaktan başka bir şey gelmez elinizden.
İsterseniz bir düşünelim, kim yaptı bütün bunları? Dün taşları yontup üst üste koyarak, harcını kararak o yüce duvarları ören kim, kimler? Bugün gökdelenleri yükseltip asansörle bir dakika dolmadan bizi bulutları delen en üst katlara ulaştıran kim, kimler?
Eski, yeni yeryüzündeki tüm uygarlığı yaratanın emek olduğunu hiç düşündünüz mü? Emeğin gücünün bizi bugünlere getirdiğini biliyor musunuz? Bugün nimetlerinden yararlandığımız 20. yüzyıl uygarlığını, üretici olan işçilerle emekçilere borçluyuz. Bertolt Brecht, okumuş bir işçinin ağzından, bu durumu, daha doğrusu uygarlığın gerçek sahibinin kim olduğunu sorguluyor:

Okumuş Bir İşçi Soruyor
Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız kıralların adını yazar.
Yoksa kayaları taşıyan kırallar mı?
Bir de Babil varmış boyuna yıkılan,
kim yapmış Babil'i her seferinde?
Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar
altınlar içinde yüzen Lima'nın?
Ne oldular dersin duvarcılar Çin seddi bitince?
Yüce Roma'da zafer anıtları dikenler?
Sezar kimleri yendi de kazandı bu zaferleri?
Yok muydu saraylardan başka oturacak yer
dillere destan olmuş koca Bizans'ta?
Atlantik'te, o masallar ülkesinde bile,
boğulurken insanlar uluyan denizde bir gece yarısı,
bağırıp imdat istedilerdi kölelerinden.
Hindistan'ı nasıl aldıydı tüysüz İskender?
Tek başına mı aldıydı orayı?
Nasıl yendiydi Galyalıları Sezar?
Bir ahçı olsun yok muydu yanında onun?
İspanyalı Filip ağladı derler,
batınca tekmil filosu.
Ondan başkası acaba ağlamadı mı?
Yedi Yıl Savaşı'nı İkinci Frederik kazanmış ha?
Yok muydu ondan başka kazanan?

Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı.
Ama pişiren kimler zafer aşını?
Her adımda fırt demiş fırlamış bir büyük adam.
Ama ödeyen kimler, harcanan paraları?
İşte bir sürü olay sana
Ve bir sürü soru.

Bütün bu uygarlık ne pahasına gerçekleşti? İşte soru bu. Elbette ki savaşlar, kan ve ölüm pahasına. İşçilerle emekçilerin sömürülmesi pahasına. Onun için bütün o görkemli anıtlarla yapıların duvarlarında izleri vardır bu acıların. Sennur Sezer, "Hangi Kan" şiirinde bunu belirtiyor:

Bir sözle kuruldu dünya
Hep o sözü aradım ve buldum: Emek
Dokunulmamış toprağı işlemek
Dokunmak ayva tüylü sevgili yüze
Ve kan ter mutlu varmak uykuya.

Emek:
Dizgin vurmak suya
Su gibi akıtmak iplikleri
Harfleri iplik gibi dokumak
Ve soğumadan alın teri
Düşünmek yarın işleyeceğini.

Emek paramparça kâğıt paralarla
Satıldığında kaç yaşındaydı dünya?

Emekle oluştu dünya
Sonra ellerimiz kilit vurdu uykuya
Atıldı bir bir arkadaşlarımız
Suyu yitmiş bir yemiş gibi
Kanı azaldıkça.

Ne zaman öğrendik direnmeyi
Birbiri ardına toplanmayı
Yürümeyi...

Osmanlı tarihi söyler
Tersane grevi
Tramvay grevi...

Ya daha önce
Piramit yontulurken
Hangi kan karıştı harcına
Hangi kan?

Onun için bugün, kanları, canları pahasına da olsa, 20. yüzyıl uygarlığını yaratan işçilerle emekçiler, 21. yüzyıl uygarlığını daha da yükseltmek için var güçleriyle çabalıyor. Onun için kendi elleriyle, alın terleriyle yarattıkları uygarlıktan paylarını eşitçe alabilmek için alanları doldurdular.
Onun için mayıs güneşinin aydınlatacağı sömürüsüz, sınıfsız bir dünyada emeğin gücünün egemen olacağı bir toplumda barış içinde, kardeşçe yaşanacak günlerin özlemini haykırıyorlar.
1 Mayıs işçinin, emekçinin bayramı hepimize kutlu olsun!

ÖNCEKİ HABER

DYP bakandan yardım istedi

SONRAKİ HABER

Brezilya'da 1 Mayıs'ta hükümete öfke

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...