24 Nisan 1999 21:00

'Başka olsun isterdim ama...'

Antep'in gecekondu mahallelerinde 'ev döndürmeye' çalışan binlerce kadından biri Rukiye Kılınç. Dünyaya geliş nedeni erkek çocuk isteyen bir babanın inadı yüzünden olmuş.

Paylaş
'Başka olsun isterdim ama...'
Serpil İlgün
Temizlik için yardıma geldiği evde tanışıyoruz 22 yaşındaki Rukiye Kılınç'la. Bu görünüş zayıf fizikli esmer kara kuru yüzlü, evli ve iki çocuklu bir kadına değil, en fazla 18'indeki çelimsiz bir genç kıza ait olabilir diye düşünüyoruz. Gerici gelenek ve göreneklerin yaşamlarını belirlediği binlerce kadından biri, Rukiye. Onlar gibi çekingen ve utangaç. Adları Deniz ve Devrim olan ve yaşlarına göre fazlasıyla uslu çocuklarına, zaman zaman sözlü, zaman zaman da el hareketleriyle yaptığı müdahaleler arasında, okuma yazma bilmeyen genç bir emekçi kadının yaşamını konuştuk Rukiye'yle.
'Yüreğim sızlıyor'
Arap kökenli bekçi bir babanın yedi kızından biri Rukiye. Annesinin hastalığı olmasa babası erkek çocuğu bulana kadar çocuk yapmaya devam etmekten yanaymış. Babasının bekçilikten başka geliri olmadığı için yoksulluk içinde büyüdüklerini anlatıyor Antep şivesiyle. "Maddi durumumuzun kötülüğünden babam bizi okula göndermedi. Sadece bir kardeşim, bir öğretmenin yanında kaldığı için okuma yazma biliyor." Okuma yazma bilmemenin günlük yaşamına nasıl yansıdığını aktarırken "bomboş olma" ifadesini kullanıyor ve devam ediyor. "En basiti bir yerden bir yere gidemiyorsun. Çünkü dolmuşun, otobüsün üstündeki yazıları okuyamıyorsun. Sorunca 'Kör müsün, okusana' diyorlar. Ne diyeyim. İnsan utanıyor, sıkılıyor." Dükkânlarda, mağazalardaki etiketi, yürürken rastladığı bir yazıyı ya da gazetelerde gördüğü ve merak ettiği fotoğraf altındaki haberi okuyamamanın verdiği sıkıntıyı "Yüreğim sızlıyor" diyerek tarif ediyor.
17 yaşında yaptığı evliliğin, kadının hiçbir konuda söz sahibi olmadığı Antep'te, Rukiye'nin hayatındaki tek "radikal" karar olduğu söylenebilir. Çünkü ailelerinin karşı olmasına rağmen evlenmeyi başararak, Kilis'e bağlı Burç köyüne "Hanımı deli olan kaynının eşyasına" gelin gider. Kayınbiraderinin eşi rahatsız olduğu için onun ihtiyaçları da dahil evdeki bütün işleri yapmak ona düşmüş. "Normalde bir hafta sürer bizim orda düğünler. Bizimkinde bir davul tutuldu, bir kına yapıldı. Gelinlik giydim ama bir hatıra resim çektirip, bir kenara koyamadık. Biraz maddi durumum iyi olursa, bir gelinlik bulup, resim çektirmek istiyorum."
Eşi Mehmet'e başka bir kız beğenen kaynanasının, kendisini hiç istemediğini anlatıyor gülümseyerek. "Evlendik ama istemiyorlar ya, eşya falan vermediler. Kendi ailem de bir şey vermedi. Zaten yoktu. Kaynımın iki odalı küçük evinde oturduk." İnşaatlarda çalışan Mehmet, evlendikleri yıl, bir süre köyde zengin bir ağaya ait bağ evinde çalışır. Rukiye de bağ evinin temizlik işlerini yapar. "Hanımları gelirdi yerlerdi, içerlerdi. Mecbursun orayı temizlemeye, zoruma giderdi ama yapardım. Mehmet patronlarla geçinemeyince biz de çıktık." Antep'e gelirler sonra. Kira ödeyemeyeceklerinden, Rukiye'nin yine bir bağevinde bekçilik yaptığı için Antep'te boş olan iki gözlü baba evine, -ailesi döndüğünde çıkmak şartıyla- yerleşirler.
'Mehmet eskisi gibi değil'
Evliliğinin nasıl gittiği sorusuna "Bizim evliliğimiz iyi de, Mehmet'in işi olmadığı için kötü oluyor. Dayağı yeni evlendiğimde çok yedim. Mehmet çok dövdü. Çünkü kaynanamlarla dövüşürdük, sinirlenirdi bana vururdu. Şimdi çok şükür, dövdüğü falan yok" yanıtını veriyor. Mehmet'in "eskisi gibi" olmadığını, bunda üç yıldır tanıştığı EMEP'in etkisinin olduğunu anlatıyor. "Mehmet eskisi gibi bana çok karışmıyor. Beni de dinliyor. Partide konuştuklarını bana da anlatıyor. Kadın toplantısı olduğu zaman beraber gidiyoruz. Okur yazarım yok ya, önce sıkılıyordum, ne yapabilirim diyordum. Baktım hep bizim gibi insanlar, herkes yakın davranıyor. Çok iyi bir şey. İnsan aydın oluyor, bilgi öğreniyor." Komşularının ve yakın çevresinin "hacı-hoca takımı"yla çevrili olduğunu, bu nedenle de partiyi anlatamadığını söylüyor. "Çevrem kötü bir şey belliyor partiyi. Komşularım da çok dinci. Cuma günleri coşuyorlar bizim mahallede. Def falan çalıyorlar." Rukiye, eşinin en çok din sömürüsüne tahammül edemediğini anlatıyor. "Mehmet, 'Zengin Allah'ı tanımıyor, ona yağmur gibi yağıyor, gün görüyor. Fakir tanıyor, şükür ede ede sürünüyor. Bizi uyutuyorlar' diyor. Doğru söylüyor."
'Bana bayram geldi'
Hafif mahçup, çevresinde ve televizyonda gördüğü kadınların sorumsuzluklarına değil ama çok sayıda makinenin kolaylaştırdığı yaşamlarına özendiğini söylüyor. "Elleri sıcak sudan, soğuk suya değmiyor. Biz de varlıklı olsak, biz de onlar gibi olsak diyorum ama, kuru kuru demekle de olmuyor biliyorum." Tek eşyası beş kat yatak ve biraz kap kacaktan ibaret olan Rukiye, kadının o tükenmez "yettirme" becerisiyle, evini çekip çevirenlerden. Kaynanasının ameliyatı için alınan borçlar, kardeşler yanaşmadığı için eşinin üzerine yıkıldığından, Mehmet çalışabildiği dönemlerde de bu becerisini sürdürmek zorunda. Ama bugünlerde yüzü gülüyor Rukiye'nin. Çünkü üç aydır işsiz olan 29 yaşındaki Mehmet iş bulmuş. "İşe başlıyor ya, bana bayram geldi" diyor Rukiye. Hem de yeme içme masrafı olmayan, her kuruşunu "sağlam" getireceği bir iş. İstanbul'a yük götürülecek.
Perşembeden gidilip, bir hafta sonra dönülecek. Haftada 15 milyon lira sağlam alacak Mehmet. Rukiye de masraf olmasın diye annesine gidecek. Biraz olsun para kazanmak için evlere temizliğe gittiğini, ancak her eve güvenilmediği için seçici davranmak zorunda kaldığını söylüyor. "Çalışmayı çok istiyorum. Ama okur yazar değilim ki, temizlikten başka bir şey bilmem, başka bir şeyden anlamam." Söz yeniden okur yazarlığa gelince, neden hiç kursa gitmediğini soruyoruz. Önceleri, kendisi de ilkokul mezunu olan Mehmet'in izin vermediğini, daha sonra ise, bugün dört ve bir buçuk yaşında olan Devrim ve Deniz'i bırakacak kimsesi olmadığından gidemediğini anlatıyor. Ama bu kez kararlı. Sonbaharda açılacak kurslardan birine mutlaka gidecek. Ve çocuklarını dilenme pahasına okutacak. Mehmet'in de aynı fikirde olduğunu söylüyor. Yarınların salt düş kurarak şekillenemeyeceğini, düş kurmaktan öte çabalar gösterilmesi gerektiğini öğrenmiş Rukiye. "Çok şeyin olmasını isterim. En azından yoksulluktan kurtulalım isterim ama kuru istekle olmuyor. Tek çocuklarım iyice okusun yeter."
ÖNCEKİ HABER

HABAŞ işçileri ölümle burun buruna

SONRAKİ HABER

Bombardıman genç yaşlı ayırmıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...