15 Haziran 2015 00:54

Kadınlar 7 Haziran’ı değerlendiriyor: Seçimimiz yeni bir hayattan yana

Paylaş

Sevda KARACA

7 Haziran’ın kadınlar için önemi, kadınların sıkıştırılmaya çalışıldığı “kadın vekil oranı yüzde 14’ten yüzde 18’e çıktı” belirlemesinden, yani yeni meclisin cumhuriyet tarihinin en yüksek kadın temsilini bu komik rakamla yakalamış olmasından kaynaklanmıyor sadece. 

Bu rakam, “kendiliğinden” bir temsiliyetin, parti merkezlerinin yaptığı bir “güzelliğin” değil, örgütlü kadın mücadelesinin bir kazanımı olarak karşımızda duruyor. Öte yandan kadınların da emeğiyle yıkılan baraj, AKP iktidarı boyunca kadınların önüne dikilen cinsiyetçi, muhafazakar ve neoliberal setlerin de yıkılması anlamına geldi. Kadınlar, kadın düşmanlarına “yeter, dur bakalım” dedi. 

Peki, bundan sonra ne diyecekler? 

Kadın hareketinin farklı bileşenlerinin deyim yerindeyse “ittifak” yaptıkları bu seçim süreci, sonuçları ve gösterdikleriyle kadınların mücadelesine bir yol haritası da çiziyor. 
Bu süreçte kadınların yan yana gelişlerini özel kılan, bu seçimleri kadınlar için bir eşik kılan neydi? Sonuçlar kadın mücadelesi açısından bir başarı gösteriyor mu? Bundan sonrası için ne hedefleniyor? Feminist, sosyalist kadınlar, Kürt hareketinden ve LGBTİ hareketinden kadınlar yanıtlıyor.


HÜKÜMET DEĞİŞSE DE ERKEK EGEMENLİĞİ BAKİ KALIR

Hülya OSMANAĞAOĞLU
Sosyalist Feminist Kolektif

Seçimlerden bir hafta önce Anayasa Mahkemesi’nin imam nikâhına yasallık kazandıran kararından sonra, özel alanın/ailenin dini normlara göre düzenlenmesi girişimlerinde önemli bir adım daha atıldığını gördük. AKP iktidarı aileyi güçlendirme politikalarını meşrulaştırmak için kullandığı dini değerleri yasa düzeyine yükseltmeye başladı. Gelinen noktada özel alanın/ailenin ikili hukuka tabi kılınması süreci ile karşı karşıyayız. İkili hukuk kadınların aile içindeki ezilmişliğini güçlendirirken patriyarkaya hukuklardan hukuk beğenme seçeneğini sunuyor. 

Boşanma oranlardaki artış karşısında katliama dönüşen erkek şiddeti yasal dayanağını “ailenin korunması” politikalarında buluyor uzun yıllardır. Kamu hastanelerinde kürtaj neredeyse imkânsız hale gelirken, üç çocuk doğurma baskısı doğum teşvikleriyle realize edilmeye çalışılıyor. Neoliberalizm dindar muhafazakârlıkla yaptığı ittifakla kadınların öncelikli kariyerinin annelik olduğuna ve kadınların ancak “zorunlu hallerde” gelir getirici işlerde çalışması gerektiği yönündeki propagandaya hız verdi. Kadınlar için çizilen hayat resminde orta öğretimden sonra evlenmek, en az üç çocuk doğurmak, annelikten ve ev işlerinden arta kalan zamanda aile bütçesine katkı yapmak için güvencesiz, düşük ücretli işlerde geçici olarak çalışmak, babaya ve kocaya her daim itaat etmek ve hizmette kusur etmemek var.  Ağır erkek şiddetine maruz kalındığında devletin aile danışmanlarına başvurmak ve boşanmadan bu şiddetten kurtulmak için erkeğe dini telkinde bulunulmasını beklemek, yine bir sonuç alınamazsa gözü karartıp boşanmaya kalktığında “aileyi yıktığı” gerekçesiyle öldürülmeyi hak etmek var. Erkek egemenliğinin Haziran 2015 itibarıyla durumu/gücü bu…

7 Haziran’dan sonra AKP’nin artık tek başına nelere karar veremeyeceğini sıra sıra okuyoruz. Meclis komisyonlarında çoğunluk olamayacaklar, istedikleri her yasayı meclisten geçiremeyecekler, yolsuzlukların yargılanmasına tek başlarına engel olamayacaklar vb.. Ancak AKP’li ya da AKP’siz herhangi bir hükümetin bugünden yarına erkek egemenliğini sahip olduğu mevzilerden geri püskürtmesi mümkün görünmüyor.  Erkek egemenliği AKP ile ortaya çıkmadı ve AKP’nin tek başına iktidarı kaybetmesiyle de ortadan kalması mümkün değil. Erkek egemenliğinin son 13 yıl içinde ele geçirdiği mevzileri en iyi ifade eden cümle Tayyip Erdoğan’ın “kadın ile erkek eşit olamaz” iddiasıydı. Formel hukukun ne dediğinden bağımsız olarak gündelik hayatın ideolojik yeniden inşası içinde meşruiyetini her gün artıran bu iddia, kadınların hayatını tümüyle belirler hale geldi. Bu nedenle ne iktidar partisindeki bir değişim ne de bir rejim değişikliği mevcut erkek hegemonyasını kısa vadede değiştiremez. Muhtemel koalisyon hesapları içinde AKP’nin dindar muhafazakârlık temelinde güçlendirdiği erkek egemenliği yeni mevziler elde edemeyecek hale gelse bile güç kaybetmesi pek de mümkün görünmüyor. Erkek egemenliğini kısa sürede geriletmek için kadın hareketinin/feminist hareketin taleplerine sahip çıkan bir politik program ekseninde atılacak hızlı adımlara ihtiyaç var. Öngörülen koalisyon seçeneklerinin (AKP-MHP, AKP-CHP, CHP-MHP) herhangi birinin derhal kadın bakanlığını yeniden kurması, İstanbul sözleşmesinin hükümlerini hayata geçirmesi, kadınların ev işi yükünü azaltacak, cinsiyete dayalı iş ayrımını sınırlandıracak yasal düzenlemeleri yapması mümkün değil. Kadın hareketini/feminist hareketi mücadele dolu günler beklemeye devam ediyor. Kuşkusuz HDP’li kadın vekiller  yasama sürecinde bizleri güçlendirecek. Kadın hareketinin taleplerini içeren bir kadın programıyla mecliste yer alacak olan HDP’li kadın vekil arkadaşlarımız mücadelemizin sesini meclis kürsüsünden de duyuracaklar. Ancak yine de erkek egemenliğine karşı yükselteceğimiz mücadele için sokaklar bizi bekliyor…


GELDİK, YIKTIK VE YÜRÜYORUZ

Fulya ALİKOÇ
Emek Partisi Kadın Bürosu

Burjuva siyasette ve medyada koalisyon, azınlık hükümeti, erken seçim senaryoları ve kim nerde ne kadar oy artırdı ya da kaybetti tartışmalarına indirgenen seçim sonuçları analizlerinde kadınların payına yine sayılara sıkıştırılmış bir kenar süsü olmak düşüyor. Oysa kadınların ölüm-kalım mahiyetindeki acil sorunları gösterişli grafiklerle anlatılamayacak kadar seçim öncesi siyasi atmosfere dayatmıştı kendini. Yıllarca kadın mücadelesinin en önünde yer alanlar barajı yıkanların da en önündeydi. Bu yüzden, lütfen değil, hak ettikleri için bu seçimin sonuçlarını en çok kadınlar tartışmalı. Kadınlar neyi bertaraf ettiğine, neyi yıktığına bakıp geleceği nereden ve ne şekilde kuracağını tartışıp yeni olanaklarla birlikte erkek egemenliğine karşı mücadelenin yeni hatlarını belirlemeli. 

Neyi bertaraf ettik? 

13 yıldır birikimli ilerleyen ve son 3 yılda oldukça yoğunlaşan otoriterleşmede frene basılmış, Türkiye bağlamında başkanlık sisteminin nam-ı diğeri olan “Erdoğan Diktatörlüğü”nün önü alınmış oldu. Kadınlar cephesinden bu durum, en yüksek makamında “Kadın erkek eşit değildir”, yukarıdan aşağıya “Kadın kahkaha atmaz”, “Tecavüze uğradıysa çocuk değil anası ölsün” ve en son 7 Haziran’da Muş’ta “Siz evinize gidin, kocalarınız sizin oyunuzu da kullanır” ile en somut ifadelerinden birini bulan AKP güdümlü kadın nefretine karşı kadınların zaferi olarak okunmalı. AKP otoriterleşmesi ile cinsiyet eşitsizliğinden kadın düşmanlığına ilerleyişin bir paralellik gösterdiği bir süreçte kadınlar, “Edepli ol” diyenlere açık ve net bir şekilde “Haddini bil!” dedi.

Kadınların bertaraf ettiği bir diğer şeyse seçime yaklaştıkça en pervasız ve aymaz haliyle ayyuka çıkan iç savaş denemeleri. Tüm kışkırtma ve provokasyon girişimlerine karşın özellikle Kürdistan’da can pahasına gösterilen olağanüstü sağduyunun baş mimarı Kürt kadınlarıdır demek abartı olmaz. Nitekim, Mardin’de 115 yaşındaki Haci Şame Nine’nin kendi deyimiyle “barışa ve özgürlüğe” oy verme azmi, 60 yaşındaki Nefiye’nin “Çocuklarıma barışı miras bıraktım” özgüveni ve sandıkların başından bir an olsun ayrılmayarak halkın iradesinin çalınmasına engel olan genç Kürt kadınlarının kararlılığı “Kürdistan sandığı”ndan çıkan sonucun teminatı oldu, o da tek kelimeyle BARIŞ.

Türkiye’de 30 milyon insan sosyal yardımlar olmaksızın yaşamını idare ettiremeyecek durumda ve bu sayının ezici bir çoğunluğu kadınlar. Seçim sonuçları, insanların bu yoğun yoksullaşma ile “çerez parası” aymazlığı arasında doğrudan ve gözle görülür bir bağ kurduğunu gösteriyor. Ayakkabı kutularından çıkan 30 milyon doların, sayısı en az 7.500 olması gereken ama 38 olan sığınma evlerine, 2,4 milyon kadının çalıştığı ücretsiz aile işçiliğinin ortadan kaldırılmasına, yüzde 48’i sigortasız çalışan kadınların sosyal güvenceye kavuşmasına harcanmayan her bir kuruşun hesabının sorulabilmesinin, kısacası yolsuzluk bakanlarının Yüce Divan’da yargılanmasının önü açılmış, “Çalarım da çırparım da, kimse de benden hesap soramaz” kibri bertaraf edilmiş durumda. 

Neyi yıktık? 

Seçim öncesi “HDP barajı aşarsa/aşamazsa” tartışmalarının bir konusu da meclisteki kadın vekil sayısıydı. Bugünkü tabloda HDP’nin meclise girememesi durumunda %12’lere kadar gerileyecek olan kadın temsiliyeti, HDP’nin %40’lık kadın temsil oranıyla meclise girmesiyle %18’e, yani TBMM tarihinin en yüksek oranına ulaştı. Bu tek cümleyle özetlenebilecek bir tablo: 12 Eylül barajı erkeklik barajıdır ve kadınlar bu barajı yıkmıştır. Ama sadece yıkmıştır. %18 hala siyasetin gündemini belirleyebilecek, kadınların kendileri için karar almasını sağlayabilecek, örneğin koalisyon tartışmalarında kadın cinayetlerine karşı mecliste acil önlem alınmasının bir “kırmızı çizgi” olmasını sağlayacak bir oran değil. 

Diktatörü bertaraf ettik, erkeklik barajını yıktık ve mücadelenin devamındaki taşları sarstık. Şimdi kadın düşmanı otoriterleşmenin önüne taş koyma sırası bizde ve bu taşların birer adı var: Barış, Isparta ve Özgecan. Meclisteki bütün partiler bilsin, kadınların olası hükümet nezdinde kırmızı çizgileri bunlar:

Savaş çığırtkanına sırtımızı döndük; şimdi çözüm sürecinin şeffaf ve sağlam adımlarla ilerlemesini ve kalıcılaştırılmasını, kadınların barış inşasında oynadığı rolün artık meclis düzeyinde de söz, karar ve denetim hakkıyla tanınmasını istiyoruz!
Isparta’da elma bahçelerine giden yolda can veren çocuğu ve 15 kadını unutmadık, kayıtlara “trafik kazası” diye geçen iş cinayetlerinden bıktık. Kadınların emeği üzerindeki katmerli baskı ve sömürü koşullarını ortadan kaldıracak yasal teminat istiyoruz!
Ve Özgecan; bir yıldır durmadan kanayan yaramız, infialimiz ve isyanımız… Başta “erkeklik indirimi” gibi tecavüzcüleri aklayan yasaları ortadan kaldırmak üzere kadın katliamına karşı acil önlem almayan bir meclisin 12 Eylül barajının akıbetinden ibret almasını istiyoruz!


SADECE BARAJ DEĞİL, KADINLARIN ÖNÜNDEKİ SETLER DE YIKILDI!

Handan ÇAĞLAYAN
Araştırmacı- Yazar

 

Koalisyon tartışmaları ve kaos senaryoları bütün gündemi işgal etmiş olsa da 7 Haziran seçimleri, ortaya çıkacak hükümet tablolarından bağımsız tarihsel bir öneme haiz. 12 Eylül’ün halk iradesinin önüne diktiği barajı yıkan seçim sandığının, Türk tipi başkanlık adı altında topluma dayatılan tek kişi rejiminin önüne de set çekmiş olması ya da Kürtlerin, “en büyük Kürt partisi biziz” söylemine karşın, esas temsilcisinin kim olduğunu %80’lere varan bir açıklıkta işaret etmiş olması bu saptamayı haklı çıkarmaya yeter. 

HDP’yi barajın üstüne taşıyan gücün toplumsal ve politik niteliği de en az barajın yıkılması kadar önemliydi. HDP çatısı altında bir araya gelen bileşenler ve onlara oy verenler, bütün çeşitlilikleri içinde bir araya gelebilirlikleriyle ve birlikte eyleyebilirlikleriyle Türkiye siyasal hayatının ufkunu genişletecek ve Gezinin devamı da denebilecek radikal bir dönüşümü vaat ediyor. LGBT-İ bireylerle dindar Müslümanların ya da sosyalistlerle farklı inanç kimliklerinin, eşitlik, özgürlük, hak temelli ortak gündemlerle bir araya gelebilmesi başlı başına üzerine durmaya değer. Öte yandan 7 Haziran seçim sonuçları, kadınlar açısından ayrıca da sayısal verilerin ötesinde bir öneme ve anlama sahip. 

Bu, en iyi seçim öncesindeki iklime bakarak değerlendirilebilir. Seçimin hemen arefesinde alınan ve imam nikahı öncesi resmi nikah zorunluluğunu gereksiz görerek, küçük yaşta evliliğe kapı açan AYM kararı, söz konusu iklim hakkında fikir vericidir. 

AKP iktidarının özellikle ustalık döneminde, kadınlar aleyhine çoğalan girişim ve düzenlemelerine ilişkin liste çok uzun; “kadın erkek eşitlik komisyonu”nun “fırsat eşitliği komisyonu”na dönüştürülmesi, içinde kadın adı geçen devlet bakanlığının, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na dönüştürülmesi, başta sosyal politikalar olmak üzere devlet icraatlarında aileden bağımsız bir kadın varlığının kabul edilmemesi, kürtaj yasağı girişimleri, doğum kontrolünü kısıtlayıcı düzenlemeler, kızlı/erkekli tartışmaları, karma eğitimin sorunsallaştırılması, eğitimde 4 4 4 uygulaması, sosyal mekânların cinsiyete göre ayrıştırılması, evlilikten, boşanmaya, okul-aile birliklerinden sosyal yaşama değin her alanda diyanet işleri başkanlığının müdahil olacağı yapılaşmalara gidilmesi; annelik kariyeri söylemi, kadınlar için yarı zamanlı esnek çalışmanın kural haline getirilmeye çalışılması; feministlerin ve feminist hareketin şeytanlaştırılması, hedef haline getirilmesi; toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını sulandırmak için fıtrat ve toplumsal cinsiyet adaleti kavramlarının tedavüle sokulması; her türlü baskıya rağmen etkisizleştirilemeyen feministlere ve akademik entelektüel alandaki feminist birikime karşı doğrudan iktidar destekli “sivil” örgütlerin ve faaliyetlerin devreye sokulması… 

Öte yandan iktidarın ürettiği ve her türlü araç ve söylemle gündelik hayata sirayet eden patriarkal güç, gerilim ve şiddet kültürünün de kadınlar için dolaylı da olsa yıkıcı sonuçları oldu. Siyasal yaşama damgasını vuran “gücüm yetiyor yaparım”, hatta türlü düzeylerde icra edilen “gücüm var döverim” yaklaşımı siyasal yaşamla sınırlı kalmadı. Kadına yönelik erkek şiddeti, ülke tarihinde görülmemiş boyutlara ulaştı. 7 Haziran, kadınlara yönelik tüm bu saldırıları bir çırpıda geriye döndüremeyecek olsa da devamı önüne set çekti. 
Öte yandan kadınlar açısından HDP’yi ayrıca vurgulamayı gerektiren etkenler var. Zira HDP, eşbaşkanlık sistemi gibi Türkiye siyasal hayatına kazandırdığı eşitlikçi yeniliklerle, kota uygulamasıyla, hem LGBT-İ bireyleri içermesi hem de kendini kadın partisi olarak tanımlamasıyla özel bir konuma sahip. 

HDP aynı zamanda gerisinde otuz yılı aşkın bir mücadele geleneği ve örgütlü dinamiğe sahip bulunan Kürt kadın hareketi ile Türkiye feminist hareketinin şimdiye değin gerçekleştirdikleri en somut, en kapsamlı ve en doğurgan ortaklığa ev sahipliği yaptı. Hüda Kaya ile Filiz Kerestecioğlu’nun birlikte parlamentoya taşınmış olması ayrıca üzerinde düşünmeye değer. Doğurgan bir ortaklık, çünkü bu ortak emek süreci hem feminist hareketi hem Kürt kadınları hem de barış sürecini güçlendirecek bir sinerjiyi açığa çıkardı.


EŞİTLİK YOLUNDA DAHA ÇOK İLERLEYECEĞİZ 

Yasemin ÖZ
Kaos-GL Derneği

Feminist hareket otuz yıldır kadınların karar mekanizmalarında eşit temsilini talep ediyor. Bu amaçla kurulan kadın örgütleri ve platformlar var. Bu örgütlere giderek daha çok kadın katılıyor, eşitlik konusundaki farkındalık yayıldıkça giderek bu konuda daha güçlü ses çıkıyor. Bunun sağlanması için Ka-Der ve Kadın Koalisyonu gibi oluşumlar cinsiyet eşitliği konusunda partileri izliyor, partilerle tartışarak ilerlemeye çalışıyor ve analizlerini kamuoyuyla paylaşıyor.

Bu mücadelenin sonucu kadınlara karar mekanizmalarında daha çok yer vermeleri yönünde tüm partilerin üzerinde bir baskı oluştuğu açık. Son genel seçimlerden sonra, asla yeterli olmasa da, kadın milletvekili sayısı tarihindeki en yüksek sayıya ulaştı. Bazı partiler kerhen bazı partiler ise daha samimi bir şekilde seçilebilir yerlerden daha çok kadın aday gösterdiler. HDP ise feminist hareketin bu yöndeki taleplerini gerek eş başkanlık sistemi gerekse milletvekillerinin cinsiyet yönünden eşit dağılımı ile hayata en çok geçirebilen parti oldu.  Bu kuşkusuz feminist mücadelenin sonucudur. Mücadele büyüdükçe eşitlik yolunda daha çok ilerleyeceğimize inanıyorum.

Bu şekilde, feminist mücadelenin somut, hayata yansıyan en önemli başarılarından biri kadınların mecliste daha fazla yer almaları oldu. Bu da mücadelenin, örgütlülüğün, kolektivite, inanç ve dayanışmanın hayatı ne kadar değiştirebildiğine dair göstergedir.
Türkiye giderek despotlaşan, anti-demokratik ve cinsiyet eşitliği karşıtı söylem ve politikalara maruz kaldı uzun süren AKP hükümeti döneminde. Seçimlerin sonucu da bu tutumlara tepkiyi yansıtmakta. Bu nedenle feminist ve LGBTİ hareketin meclisten öncelikli beklentileri cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli her türlü şiddet ve ayrımcılığı ortadan kaldırıcı düzenlemeler yaparak bunların uygulamaya geçmesinin sağlanması ve uygulamaların takip ve denetimi bana göre. Kadın cinayetleri, zorla ve çocuk yaşta evlilikler, aile içi şiddet, yoksulluk, ayrımcılık, güvencesiz çalışma ve cinsel şiddet kadınların yaşamına bu denli tehdit oluştururken, bu yaşamsal sorunların ortadan kalkması için gerekli yasal düzenlemeler ve uygulamalar birincil önemde. Önceki hükümetin kürtajı fiilen uygulanamaz hale getiren uygulamalarını ortadan kaldırmak da ivedi bir durum. Keza, kadın bakanlığını ortadan kaldırıp kadını aile üzerinden tanımlayan eski hükümetin adeta kadın düşmanı uygulamalarından kurtulmanın bir diğer yolu da, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nı eskisi gibi Kadından Sorumlu Bakanlık haline getirip, kadın kelimesinin telaffuzuna dahi tahammül edemeyen ve kadın kelimesine yalnızca cinsel anlamlar yükleyen muhafazakar zihniyete tavır konulması. Meclisten benim temel beklentim; kadınların ne yapıp yapmayacağını tarif etme cüretini kendinde bulan, bedenleri ve cinsel haklarına müdahale etmeye kalkacak bir hükümete ve bu yöndeki yasal düzenlemelere izin verilmemesi.

ÖNCEKİ HABER

‘Seçimlerin birinci kaybedeni Erdoğan’

SONRAKİ HABER

Metal işçileri sendikasını arıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...