14 Haziran 2015 01:39

Bir iktidar nasıl devrilir nasıl devrilemez?

Bir ülkede iktidar değişikliğinin olabilmesi genel olarak 3 temel şarta bağlıdır. 1-Yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istememeleri. 2- Yönetenlerin eskisi gibi yönetememeleri. 3-Toplumdaki devrimci hava.

Paylaş

Okay DEPREM

Geçtiğimiz yılın şubat ayı sonlarında, hiç beklenmedik bir yerde; halk hareketinin ezelden beri zayıf ve cılız olduğu bilinen Ukrayna’da zor yoluyla bir iktidar değişikliğinin meydana geldiğine tanık olduk. Her ne kadar söz konusu olayların yaşandığı sıralarda ilk kez bu satırların yazarı “sivil faşist darbe” tanımını kullanmış olduysa da; Kiev’de rejimin alaşağı olmasının gerçek ve esas anlamda silahlı kuvvetlerin gerçekleştirdiği klasik askeri muhtıra örneklerine hiç mi hiç benzemediği; hepimizin dimağında ve ezberindeki klasik askeri darbe formatına denk düşmediğini hep birlikte gördük. Önce devlet başkanı ile hükümeti devirip ardından da hızla devlet aygıtını dönüştüren dinamizmin faşizan karakteri bir tarafa; niteliği ne olursa olsun her şeye rağmen en baştan son ana kadar sivil kuvvetler ağırlıklı; aşağıdan, halkın ufak da olsa bir kesiminden gelen bir dalga olduğu kuşku götürmez bir realite olarak hafızalarımıza kazındı. Bir diğer yandan bunun asıl anlamda bir devrim olmadığının, kelimenin tam anlamına vakıf olanlar elbette farkındaydı. Bu açıdan alışılageldik devlet-devrim-darbe kuram ve yaklaşımları ışığında 2014 senesi Ukrayna sivil darbe tecrübesi teknik açıdan incelenmeyi ve analiz edilmeyi fazlasıyla hak ediyor.

İKTİDAR DEĞİŞİKLİĞİNİN TEMEL ŞARTLARI

Marksist literatürün meşhur kavramsal yaklaşımından hatırlanacağı gibi; bir ülkede iktidar değişikliğinin olabilmesi genel olarak 3 temel şarta bağlıdır. 1-Yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istememeleri. 2- Yönetenlerin eskisi gibi yönetememeleri. 3-Toplumdaki devrimci hava. Ukrayna misalinden yola çıkılırsa, üçüncü koşul en son gündeme gelebilecek, epeyce zorlayıcı ve hayal ürünü bir etken olacaktır. Lakin birinci ön koşulun gerçekliğinin tartışılması ekseni bir tarafa, Kiev iktidar aygıtının devrilmesi deneyi esas olarak ikinci temel şart bağlamında tartışılmalıdır. Diğer bir deyişle yönetenlerin pozisyonu açısından… Hakikaten de eski Ukrayna’nın başşehrinde başlarda, ilk haftalarda yüz binlerce kişinin eski Ekim Meydanı’nı doldurduğuna şahit olduysak da, iktidar düğümünün çözülmeye doğru gittiği kritik sürece girildiğinde “Maydan”da kesintisiz olarak duran ve direnen birkaç on bin kişinin ancak kaldığı anımsanacaktır. Dahası iktidar ‘devrim-i’ne birkaç gün kala süreci tayin edecek son günlerde söz konusu alan merkez olmak kaydıyla ona açılan ana bulvar ve meydanlarda birkaç bin kişi ya var ya yoktu.  

YÖNETENLERİN ESKİSİ GİBİ YÖNETEMEMELERİ

Kiev’de belki de sayıları bini bile bulmayan bir güruhun bir kısmını kendilerinin el yordamıyla yaptığı veya modifiye ettiği son derece basit hatta komik denebilecek ufak tefek hafif ateşli silahlarla ve dahası bunların yanı sıra molotofkokteyli ve havai fişek gibi bu tür durumlarda asla kaale bile alınamayacak destekleyici birtakım patlayıcı türleri ile resmen ve göz göre göre koca bir ülkenin iktidarını devirdiklerini seyrettik. Kısacası ağır silahların A’sı bile kullanılmadan iktidar teslim olmuştu. Nitekim devlet kısıtlı da olsa elindeki ağır silahları veya ordu gücünü kullanmak bir tarafa, kitlenin rezervindekilere benzer çapta ve nitelikte, ve nicelik olarak da çok daha az bir silah gücüyle sözüm ona yanıt vermeye çabalayıp en nihayetinde teslim bayrağını çekmişti. Bu bakımdan, Ukrayna düne kadar bir “polis devleti” kategorisine girse bile, doğru düzgün bir ordusunun olmaması, sivil darbeciler açısından büyük avantaj teşkil etmişti. Kışlalardaki personel varlığı ve depolardaki askeri mühimmatı ile kâğıt üzerinde az çok var gözüken ordunun; hiyerarşik yapısının noksanlığı, operasyonel tecrübesizliği ve de yönetici siyaset bloğu ile organik olmayan münasebetlerinin bedelini mevcut politik iktidar ödemiş oldu. Bilhassa nihai dönemeçte ne Ukraynalıların önemli bir kesiminin eskisi gibi yönetilmek istememe haletiruhiyesi vardı ne de sokakta bir devrimci durumdan söz edilmesi mümkündü ülke sathında. Sözün özü Ukrayna’da devlet aygıtı temel olarak 1. ve 3. faktörlerin olumsuzluğuna rağmen son, üçüncü koşul bir bütün olarak gerçekleştiği için devrilmişti. Bu yönden de tarihe naçizane bir örnek olarak geçmiş oldu. Devlet aygıtının askeri-polis gücünün yetersizliği etmeni bir tarafa; Ukrayna’nın 23 senelik “bağımsız” döneminde esas anlamda bir ‘devlet geleneği’nin oluşmadığı, değişen hükümet ve devlet başkanlarına karşın, kademeli, “değişmez” içsel devlet organlarının oturmadığı ve de yönetici sınıflar adına ve onlar için “devletin kendini koruma reflekslerine” dair her türden mekanizmanın inşa edilemediği açıkça kanıtlanmış oldu.  

2 KOŞULUN OLUŞTUĞU DURUMLARDA SONUÇ YİNE DEĞİŞMEYEBİLİR

Halbuki başta değinilen 1. ve 3. gerekli koşuldan en az birinin gerçekleştiği, diğerinin ise olabildiğince olgunlaştığı durumlarda iktidar-rejim değişikliği namına netice değişmeyebilir. Doğal olarak bunun en mühim nedeni, her şeye rağmen yönetenlerin eskisi gibi yönetebilmeye devam etmeleridir. Yakın tarihsel dönemde bunun en bariz örnekleri Türkiye ve Mısır gibi ülkelerde gözlendi. Sadece T.C.’de kimine göre 3 - 4 kimilerine göre ise aşağı yukarı 6 - 7 milyon kişi ülke genelinde sokağa çıkmasına, meydanları doldurmasına rağmen, iktidarın devrilmesi bir yana burnunun bile kanadığını söylemek için yeter sebepler fazla değildi. Dahası gene adı geçen ülkede aynı yılın sonlarında yaşanan rüşvet-yolsuzluk skandalına rağmen iktidar partisi önce yerel seçimlerden zaferle çıkmış ardından genel başkanı mendilini sallaya sallaya devlet başkanı seçilerek, ‘ülkenin dünya tarihine adını altın harflerle yazdırmasına’ vesile olmuştu.

ASKERİ-POLİS GÜCÜNÜN VARLIĞI İLE ZORUN ROLÜ

Son derece kitlesel ve donanımlı bir ordu ve polis gücünün uzun on yıllardır uzmanlaşıp profesyonelleşmesi, halkın alanlardaki kısmının haricindeki kalan kesimlerinin devletin çeşitli ideolojik aygıtları vasıtasıyla ikna edilmesi için hazır araçların nitelik ve nicelik olarak muazzam ölçüde gelişkin olması, bakanlar dâhil bürokrasinin bir kısmı teslim olmaya hazırlanmışken askeriyeden destek sinyalini almasıyla geri adım atmayan başbakanın bu anlamda “tarihte zorun rolünü” oynaması etkeni de eklenince netice kitlesel dalganın niceliği ile ters orantılı olmuş oldu. Bir diğer yandan Mısır’da, darbeci Sisi’ye karşı alanları dolduran milyonları, yeni devlet aygıtı “genel olarak yönetilebilir olduğu” için 2000’i aşkın kişiyi tank, top, roket ve makineli tüfeklerle öldürmesine rağmen iktidarda kalabilmesi bir tarafa koltuğunu daha da sağlamlaştırmıştı. Gene 1989’da Doğu Avrupa’da gerçekleşen anti-komünist halk ayaklanmalarının bir benzerini Çin’de tekrarlama girişimi, Tienenman Meydanı’nda 5000 kişinin tankların altında yok edilmesi sonucu geri tepmişti. Ne Fransız Devrimi’nde ne de özellikle Ekim Devrimi’nde sokaklarda, Kahire veya Türkiye’nin büyük şehirlerindeki kadar bir kitle aynı anda ve göreli olarak uzun süreliğine görülmüştü. Kitlenin inanılmaz boyutlardaki hacmine doğru orantılı olarak ihtilalin cereyan ettiği tarihi modellerin başında İran Devrimi gelmektedir. Tüm bunlardan çıkan genel sonuç şudur ki, 1. ve 3. koşullara rağmen kalıcı ve gerçek iktidar değişikliği için yönetenlerin her ne şartta olursa olsun eskisi gibi yönetememeleri durumuyla baş başa kalacakları zeminin yaratılması zorunludur.

ÖNCEKİ HABER

Tek Bir

SONRAKİ HABER

Christopher Lee: 1922-2015

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa