10 Haziran 2015 14:20

Sabahın Dördünde Çocuk Olmak

Saat 5.30’a geliyor, çoğu hala uykulu bir şekilde bedenlerinin katbekat üstünde yük taşımaya, soluksuz bir şekilde çalışmaya gidiyor. Göz göze geldiğimiz vakit nasırlı elleriyle yüreğimize dokunan ve kimsesiz hissettiren bu minikler arkalarında göz yaşartan bir emek mücadelesi bırakıyorlar.

Paylaş

Berfin Keskin
Aydın Yiğit
Çukurova Üniversitesi

Tarım işçileriyle ilk olarak Yaşar Kemal romanlarında tanıştık. Çukurovalı tarım emekçilerini anlatıyordu. O satırlarda hissettik ekmek parası uğruna varlığını hiçe sayan fedakâr, yiğit Çukurovalı kadınları, gençleri ve çocukları... Ve ilk kez o satırlarda tanık olmuştuk vahşi muameleye uğrayan çocukların hıçkırıklarına. Yaşar Kemal’in romanlarında Çukurovalı tarım işçilerini romanlarına konu edindiği vakitten bu yana yarım asırlık bir zaman dilimi geçti. Nelerin değiştiğini gözlerimizle görmek istedik.
ŞAFAK SÖKERKEN
Çalışma koşullarına tanıklık etmek adına sabaha karşı düşüyoruz yollara. Zira tarım işçileri sabahın 04.30’unda yola çıkıyorlar işe gitmek için. İşçilerin toplanma alanına vardığımızda saat sabahın 4’ünü gösteriyor. Mahmur gözlerle bakınıyoruz çevreye; işçiler çoktan yerini almışlar sanki hep oradalarmış gibi. Çok değil hemen ardından çocuk işçiler çekiyor dikkatimizi. Şafak sökmeden yollara düşen, kendilerinden beklenmedik bir olgunlukla görevlerini yerine getiren küçük bedenler… Kendilerine çalışma koşullarını sorduğumuzda yaklaşık 14-15 saat çalıştıklarını işitiyoruz ürpererek. Hayatın ağır yükü öyle bir yer edinmiş ki cılız omuzlarında, bu zulüm karşısında çalışıp didinmekten başka bir şanslarının olmadığını düşünüyorlar. İçlerine biraz daha sokulunca Kobaneli ve Suriyeli çocukları fark ediyoruz. Dil bilmeyen, yurtlarından savaş sebebiyle gelen ve tarımda çalışan çok sayıda göçmen çocuk çarpıyor gözümüze. Savaşın izi diye geçirdim aklımdan bir an. Fakat yanılıyordum. Şu an gördüklerim tam da savaşın kendisi... Savaştan kaçıp daha yaşanılır bir ülke umuduyla buraya gelmişler fakat buldukları koşullar pek de insani değil.
“O DEDİĞİN BURALARDA OLMAZ!”
7’sinden 70’ine tüm tarım işçileri çalışma koşullarını öylesine benimsemişler ki insanca bir çalışma için 8 saat ve sosyal güvenceden bahsettiğimizde farklı bir tepkiyle -sanki o an farklı bir dilden konuşmuşuz gibi- karşılaşıyoruz.
Tarım alanında bu koşulların olamayacağını duyuyoruz onlardan.  
Otobüsler yanaşıyor birer birer. Yağmurun yağmasından kaynaklı iş olmaz deyip gelmeyenler, çoğu uykuda kalan çocuk işçiler var. Fakat elçilerin telefonları üzerine geç de olsa geliyorlar ve azarlanarak tıkış tıkış dolduruluyorlar otobüslere. Otobüsler 25 kişilik. Fakat neredeyse 50 kişi bir otobüse binmek zorunda kalıyorlar. Bir hatırlatma yapalım; 2005 yılında toplanan Adana Tarım İşçileri Kurultayı sayesinde üstü açık kamyonetlerle gitmeye karşı mücadele ederek otobüs hakkını kazanmışlardı. Saat 5.30’a geliyor, çoğu hala uykulu bir şekilde bedenlerinin katbekat üstünde yük taşımaya, soluksuz bir şekilde çalışmaya gidiyor. Göz göze geldiğimiz vakit nasırlı elleriyle yüreğimize dokunan ve kimsesiz hissettiren bu minikler arkalarında göz yaşartan bir emek mücadelesi bırakıyorlar. Bugün için örgütsüzler, mücadele deneyiminden yoksunlar (bir örgütleri olmadığı için mücadele içerisinde hafızaları yok) fakat geleceğe dair birkaç ipuçları var. Geçmişte kurultay deneyimleri, sendikaları da vardı; greve de çıkmışlardı. Tekrar fark etmeleri gereken şey kurtuluş nasırlı ellerinde olduğu elbette.

ÖNCEKİ HABER

KIRMIZI KART GÖSTERİYORUZ

SONRAKİ HABER

İğne ile Değil, Kazma Kürekle!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...