09 Haziran 2015 01:06

‘İlk aşkım tiyatro hâlâ içimi titretiyor’

Paylaş

Aslıhan ALTUNEL
İstanbul

Zihni Göktay 50 yıllık bir tiyatro emekçisi. Kendi deyimiyle tiyatrodan ekmeğini, televizyondan da köfte parasını kazananlardan. Ne olursa olsun sahneden kopamayanlardan.
İlk aşkı tiyatro hala içini titretir halde. 50. Sanat yılını kutlayan değerli tiyatro ‘icracısı’ hala bir role tüm ciddiyetiyle hazırlanıyor, gözleri anılarından bahsederken aynı ışığı saçıyor. Kendisi ile pek çok kez oyuna çıktığı Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nde buluştuk. Pertevniyal Lisesi’ndeki sahne deneyiminden, bu sezon tekrar sahneye koyulan Cibali Karakolu’ndaki Cafer Sabbah karakterine kadar, dönemi anlamamıza yardımcı olacak deneyimlerini bizimle paylaştı.

İLK OYUNUM GOGOL’ÜN MÜFETTİŞ’İYDİ
Şehir Tiyatroları'na girdiğiniz 1973 yılından beri sizi pek çok oyunda izleme şansına sahip olduk. 78 sezonunda Haldun Taner'in Eşeğin Gölgesi'nde Avukat Mansur rolüyle, Nazım Hikmet'in Kafatası'nda Williams karakteriyle yahut 79 sezonunda Bertolt Brecht'in Hitler Faşizminden Hayat-ı Hakikiye Sahneleri'nde Baba ve SS subayı olarak. O günlerden bahsedebilir misiniz? Şehir Tiyatroları'na nasıl girdiniz?  İşleyişi nasıldı?

İlk oyunum Milli Türk Talebe Birliği’nde oynadığım Gogol’ün Müfettiş’iydi. Daha sonra 1973 yılına kadar Ankara’da Meydan Sahnesi’nde kaldım. Ankara’da profesyonel oluşumun nedenlerinden biri de, ailemin benim müspet ilim yapmamı istemesiydi. Büyükbabam, dayım filan. Bir tek babam beni destekledi.

Fatih doğumlu olduğunuzu biliyorum. Çocukluğunuzda sürekli babanız sizi oyunlara götürürmüş..
Evet, Fatih’liyim doğma büyüme. Babam küçük yaşından beri çok büyük bir tiyatroseverdi. Kendisi de amatör tiyatro yapmış vaktiyle. Reşat Nuri’nin Taş Parçası’nda oynamış. Klasik İspantol gitarı falan da çalardı.  Aynı zamanda Paris’ten diplomalı bir terziydi. Ama göçmenlik de var tabii. Bulgaristan’dan. Dobrice eyaletinden. Aynı zamanda Kırım’a dayanıyor. Kırım Türklerinden. Aslım Tatar benim. Hem anne hem baba tarafından. Kırım’dan Romanya’ya göçmüşler. 1940’ta Hitler Polonya üzerinden Romanya’ya ilerleyince tası tarağı orada bırakıp buraya gelmişler. Tabii bunlar olduğu için çok büyük bir sarsıntı geçirdik. II. Dünya Savaşı’nın sonunda doğduğum için, 1945’te, bunların bütün acılarını çektik biz.

Şehir Tiyatroları’na giriş müracaat şeklinde mi oluyordu o zaman?
Bütün 10 yıllık birikimimi, oynadığım oyunları ve fotoğraflarını, şimdiki  CV’ye benzer bir halde, Şehir Tiyatroları’nın genel müdürlüğüne sundum. O zaman Vasfi Rıza Zobu vardı baş rejisör olarak. Şimdiki adıyla genel sanat yönetmeni. Dosyamı oraya verdiğim zaman “Valla, bizde kadro yok” dedi. Şuanda da yoktur hatta yani. Hep kadro sıkıntısı vardır. “Olsun hocam” dedim. “25 lira yevmiyeli figüran kadrosu var. Oyun oynadığın gün kadar çarpı konulur” dedi. Girdim, kabul ettim. O yaştan ve Ankara Meydan Sahnesi’ndeki tecrübemden sonra gelip burada Çarşamba Pazarı’nda limon satacak halim yoktu tabii bir de mesleğimi çok seviyorum. Çok sıkıntısını çektim ama ayrı kalmak da olmazdı.

78 - 79 sezonuna bakacak olursak, Hayati Yazıcı'nın Şehir Tiyatroları'nın Genel Sanat Yönetmenliği’ne atanması yoğun tepkilere yol açmış. Sanatsal özgürlüğe bir darbe olarak nitelendirilen bu durumda, üretimin sansürlendiği, kısıtlandığı noktalar nelerdi?  Siz dönem içerisinde bir baskı unsuruyla karşılaştınız mı?
O dönemlerde bu durumlar yaşandı fakat 1973’ten sonra böyle bir şeyle karşılaşmadım ben. Ta ki 1978’de Vedat Türkali’nin Bu Ölü Kalkacak isimli piyesini oynayacağımız güne kadar. Üsküdar Şehir Tiyatroları’nın kapısına geldim, baktım tiyatronun kapısı kapalı. Üzerinde de bir kağıt, Ordinaryüs Profesör Sulhi Dönmezer’in imzalı. Kendisi ceza hukuku profesörüydü. Yasaklanmış. Muhsin Ertuğrul hoca, Vedat Türkali hoca mahkemeye verildi. Muhsin Ertuğrul mezarda beraat etti. 1979’da o vefat ettiğinde dava hala devam ediyordu. Sonuç olarak oyun kaldırıldı.

O REPLİKLERİ SAYGIMDAN ÇIKARDIM
Günümüze dönecek olursak, 1951 yılında Muammer Karaca ve Refik Kordağ'ın Düğün Gecesi adlı Fransız vodvilinden uyarladığı Cibali Karakolu, bu sezon yeniden Şehir Tiyatroları'nda. 57 - 58 sezonunda henüz 12 yaşınızdayken sahnede Muammer Karaca'yı izlediğinizde gönlünüzden bu rolü oynamak geçmiş. Hayallerinizi süsleyen Komiser Cafer Sabbah nasıl biri?

Ben Refik Kordağ’ın ve Muammer Karaca’nın  birlikte uyarladığı Düğün Gecesi’ni referans aldım. Cibali Karakolu’ndaki espriler de Refik Kordağ’a değil Beliğ Selönü’ne aittir. Refik Kordağ oyunda entrika bölümünü çevirmiştir. Muammer Karaca da o zamanın parası iki buçuk lirayla Selönü’den espri satın alıyor ve böyle böyle Cibali Karakolu ve Cafer Sabbah karakteri ortaya çıkıyor. Şimdi oynadığımız oyunda, orijinal esprilerin bir kısmı vardı fakat biri Beyaz Masa’ya şikayet etmiş. Cafer Sabbah garsoniyerde sevgilisiyle buluştuğu zaman ona - Hadi hayatım gel beni soy, diyor. Kız diyor ki – Ben seni soyamam. O da – Beni illa hükümet mi soyacak?, diyor. Bunu on temsil söyledim. 11. temsil söylemedim. Hadise daha da büyüyecek, polemik yaratılacak endişesi ile kendimce bir tedbir olarak oyundan o repliği çıkardım. Bunu da ben yaptım. Korkaklığımdan mı? Hayır. Saygımdan.

Son olarak..  Ülkemizdeki tiyatro eleştirisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şimdi eskiden Batıda, tiyatro seyircisi güvendiği bir eleştirmenin yazısını okumadan oyuna gitmiyormuş. Bizde de bir ara öyleydi. Suat Taşer’ler, Adnan Berk’ler, Günay Akarsu’lar bir altın çağı sayılırdı. Kritiklerini yazıyorlardı. O yazılar okunup oyuna geliniyordu. Şimdi ise bir resim altı haberine dönüştü. Tiyatro Eleştirmenliği müessesesi ortalıktan kayboldu gibi bir şey. Gazetelerde öyle köşeler kalmadı zaten. Röportajlarla geçiştirilir oldu. Resim altına haber yazılıyor, şu oyun şurada diye o kadar. Birkaç tane tiyatro dergisi çıkıyor işte.
Daha ciddi, daha önü ilikli bir girişime ihtiyaç var.

EN BÜYÜK EZBER HALK EVLERİ’NİN KAPATILMASIYLA BOZULDU
Son yıllarda kültür merkezlerinin kapatılması, Atatürk Kültür Merkezi'nin akıbetinin muğlaklığı, Emek Sineması'nın yıkımı derken sanat icra edebilme bağlamında gittikçe daralan bir çember içerisindeyiz.  Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir kere en büyük ezber Halk Evleri’nin kapatılmasıyla bozuldu. Her ilimizde bir Halk Evi vardı. Bunun yanı sıra Köy Enstitüleri’de kapatıldı. Dolayısıyla tiyatro salonlarını da bu gelişmelerden soyutlayamayız. Tiyatrolar kapandı. Ama biz şimdi umutla söylüyoruz ki, Şehir Tiyatroları bünyesinde yeni bir atölye açıldı 2 gün önce. Kendi oyuncusunu kendi yetiştirecek. Kerem Yılmazer Sahnesi’ni atölye haline getirdik. Sahnesi, arkasındaki makyaj odaları birer stüdyoya döndü. Bir tanesinin adını ‘Gencay Gürün Atölyesi’ olarak koydu Erhan Yazıcıoğlu.  Diğer bir açılacak olanların adları da Savaş Dinçel ve Suna Pekuysal olacak. Workshop şeklinde de olacak. Bir eğitim kadromuz var. Engin Alkan, Toron Karacaoğlu, Engin Uludağ ve daha birkaç isim. Dekor, kostüm, makyaj, oyunculuk alanlarında bir konservatuar niteliğini taşıyan bir okul olacak ve sertifika verecek.

BEN SERBESTTE GÜREŞİYORUM O GREKOROMENDE
Unutamadığınız bir  oyun anınızı dinleyebilir miyiz?

Sarıpınar 1914’te Açıkhava’da, Ersin Sanver arkadaşımız Doktor’u oynuyor ben de Kaymakam’ı oynuyorum. Ağustos ayındaydık ve o zaman şimdiki gibi sakal bıyık yapıştırma malzememiz yok, Gom vardı onu da biz eterle damla sakızı karışımından yapardık. Ersin’in gomu biraz bayatlamış galiba, sıcakta zaten, bıyığının ucu biraz kalkmış. Sürekli konuşurken sağ eliyle ucunu yapıştırmaya çalışıyor. E ikimizin arasında da az mesafe var, sinirim bozuldu artık sürekli bıyığıyla oynamasından. En sonunda “Bir dakika doktor” dedim. Karşımızda beş bin kişi, Açıkhava dolu. Benim seyircim bana alışkındır. Bıyığı aldım söktüm. “Bak, Sen bundan rahatsızsın ve bu bıyığın zaten yapıştırma olduğunu bu beş bin kişide biliyor. Burası bir tiyatro, olabilir. Şimdi bu bıyık bende, çıkışta sana iade edeceğim. He şimdi anlat ne olmuş?, dedim ve bıyığı cebime attım. Kıyamet koptu, alkışlar gırla. Ersin böyle şeye alışık değildir. Büyük bir panik halindeydi. Ersin konservatuar mezunudur çünkü ben alaylıyım. Ben serbestte güreşiyorum o grekoromende.

ÖNCEKİ HABER

Barajı yıkıp geçen golcüler

SONRAKİ HABER

Çağlayan'da kadın işçi olmak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...