03 Haziran 2015 00:49

Doktor Kamil Furtun, ne zaman öldürülmeye başlandı?

İş cinayeti üzerine yıllardır yazan bir arkadaşınız olarak bir meslektaşımın iş cinayetine kurban gitmesinin ardından elime kalemi almaya ikinci kez cesaret ediyorum. İlkine Ersin arkadaşımızın cinayetinde yeltenmiştim. Sonra yazıyı tamamlamadan sildim.

Paylaş

Uzm. Dr. Gökmen ÖZCEYLAN
İşyeri Hekimi

İş cinayeti üzerine yıllardır yazan bir arkadaşınız olarak bir meslektaşımın iş cinayetine kurban gitmesinin ardından elime kalemi almaya ikinci kez cesaret ediyorum. İlkine Ersin arkadaşımızın cinayetinde yeltenmiştim. Sonra yazıyı tamamlamadan sildim.
Çünkü Ersin’in katledilmesinden sonra ki yazıyı yazarken ki ruh halim gerçek bir öfke nöbetiydi. Duygusal olarak eline kalem almak bazen yazılarımızı amacından da uzağa götürüyor. Biz bilimle uğraşan, bilimle yaşayan, bilimle konuşan insanların aşırı duygusal reaksiyonları sadece kendilerini değil, onları takip eden toplulukları da yanlışa götürebiliyor. Bu yanlışa düşmek istememiştim. İçim kan ağlayarak o gün kaleme aldığım yazıyı silmiştim.
O gün yazdığım yazıda da Ersin ne zaman öldürülmeye başladı sorusuna cevap arıyordum, bugün de Kamil ne zaman?..
Sağlıkta reform ve dönüşüm programı ile başladı diyenler bence olayın sadece yüzeysel yanına bakıyorlar. Bence bu ölümler o dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın yapmaya çalıştıklarında yatıyor. Yoksa sağlıkta dönüşüm denilen yıkımın başlangıcını sağlıkçılarımıza yönelen şiddet ile aynı zamana denk getirmeye çalışırsanız zamanlama olarak belki doğrusunuzdur da sebep olarak yanlış bir sokağa dalarsınız.        

13 YILLIK PRATİK

Öncelikle şu durumu bir netleştirelim; Ülkemizi daha bir muhafazakarlaştıran bir zihniyetin 13 yıllık pratiği var önümüzde. Kabul edelim etmeyelim, sevelim ya da sevmeyelim bu ülkenin çok ciddi damarlarına işleyen bir yapısal değişim süreci yaşadık bu dönemde. Bu belki başka birimlerin özellikle sosyoloji ile uğraşan bilim insanlarının araştırma ve değerlendirme konusu olmalıdır. Ancak ben buradan kendi alanıma uzanan kolunu değerlendireceğim. Sizler bu 13 yılda neler değişti dediğimde hemen AKP taraftarları; yollar, köprüler, başörtü özgürlüğü, kamusal alanda askeri vesayetin yıkılması, okullarda kitapların ücretsiz dağıtılması, hastane kuyruklarının bitmesi, ilaç bulma sorununun azalması, yeşil kartla yoksula gelen sağlık hizmeti, aile hekimliği ile sağlık ocaklarının daha bir derlenip toparlanması diyeceksiniz ve bu maddeleri arttırabileceksiniz. Muhalif kesim ise İslami değerlerin kullanılarak israfın yaygınlaştırılması, rüşvet, yolsuzluk, eğitimde dini ağırlığın giderek korkutan artışı, hastanelerde ise performans sistemi, atıl kalan aile hekimleri, acillerde biriken hasta yığınları, düzensiz büyüyen ve karşılığı olmayan sağlık harcamaları…
Bu liste de alabildiğine çoğaltılabilir. Bu iki listeye de hem itiraz edilebilir, hem de kısmi kabul görebilir. Ancak benim Ersin arkadaşımın ve Kamil arkadaşımın, arada unutmak olmasın Melike arkadaşımın ölümlerinin sebeplerini buralarda aramak bence çok yüzeysel kalır. Öyle bir neden var ki aslında hiçbir tarafın itiraz edebileceğini sanmıyorum. Ki bu neden belki Özgecan’ın da katilini veya kartopu oynarken öldürülen gazeteci arkadaşımızın cinayetinin de başladığı süreci bize açıklayabilir. Bu 13 yılda asıl yaşantımızda ne değişti ona bakmak lazım. Öncelikle muhafazakarlaşmak; evlerinde akşam 8’den sokağa çıkmayan, televizyon karşısında zaman tüketen bir toplum yarattı. Akşam medyanın prime time, yani en çok izlenen zaman dilimlerindeki dizikolik toplum geliştirdi. Eskiden akşam sohbetleri, misafir gezmeleri yerini dizilerin karşısında zaman tüketen, aile içinde bile iletişimin sıfıra yaklaştığı, bilgisayar veya cep telefonlarına gömülen bir toplumsal yapı oluşturdu.

DOKTOR NERDE LAN

Burada hemen şunu belirteyim; bu prime timeda izlenen dizileri şöyle bir inceleyin hemen hepsinin kahramanları ya psikopat bir aşık, ya mafya vari kabadayı, ya da aldatan aldatılan mazlum ve güçlülerden oluşuyor. Bir prime time süresinde ortalama 13-15 kişi silahla öldürülüyor. Araya ihtiyaç olursa biraz tecavüz biraz hırsızlık biraz da erotizm ekleniyor. Cinayet işlemek bu dizilerde bazen bir kahramanlık ögesi, bazen ise sevdiğine sevgisini göstermenin en güzel yolu olarak sunuluyor. Biz öyle bir toplumuz ki delikanlı, namuslu, ölümüne seven, sevdiğimiz şeyler ki bunlar kadın olabiliyor, bayrak veya vatan olabiliyor. Hiç tereddüt etmeden çekip vurabiliyoruz. Çocuklarımız bu süreler içinde bu dizileri bizle veya bizsiz izlemeye devam ediyor. Onlar da sıkıntılarının çıkış yolunu böyle zannediyor. Ama kafaları da karışıyor. Mesela namus bizim için uğrunda ölmeye ve öldürmeye değer gösterilirken aynı zamanda anne ve babaları bir diğer dizide  yok dayısının eşiyle yatan adamı kahraman ilan edip kadını da ülkenin en popüler yıldızına dönüştürüyor. Onun için ağladıklarına bile tanıklık ediyoruz. Biz zamanında gerçek hayatı daha uzun süre yaşamış ebeveynler olarak bunun sanal bir aldatmaca sadece dizilerdeki kurgusallık olduğunu fark edebilirken, çocuklarımız bunlarla büyüdüğü için bu buhranları, bu karmaşayı, bu gördüklerini ki hemen devamlı gördükleri şiddeti gerçekte de olması gereken diye algılamaya başlıyorlar. Mesela dizilerde sevdiği yaralanan bir kahraman acil servise hastasını getirince sevdiğini en net göstermek için öyle yöntemler kullanılıyor ki acil servise dan diye giriyor. Bağırıyor “Doktor nerde lan kurtarın sevdiğimi yoksa alayınızı…” veya sahneye hafiften doktorun görebileceği bir silah sahnesi ve biraz korkan doktorlar, panikle koşturan sağlıkçılar. Hep ama hep aynı tarz. Sevdiğini kaybedince acil servisin camına kafa atan kahramanlar, daha acilin kapısındayken sevdiğini öldüreni öldürmek için yola çıkacak adamın belindeki silah….
Sizce nasıl bir algı yaratıyor. Biz sağlık çalışanları olarak bu algıyı çok iyi biliyor ve yaşıyoruz. Özellikle 17-20 yaş arası bir gencin acil servise nasıl geldiğini, sağlık çalışanı arkadaşımıza nasıl davrandığını hepimiz biliyoruz. İşte o dizilerden küçük enstantaneler yaşıyoruz.
Hemen itiraz ettiğinizi duyuyorum. Hocam ya bu cinayetleri getirip de dizilere bağlamak biraz insafsızlık değil mi? Bağlamıyorum zaten yazının başına geri dönelim. Muhafazakarlığın yarattığı yaşam şekline; paylaşmayan, evde konuşmayan, eğitilmeyen, kendi yolunu kendi bulmaya çalışan bir neslin gelişimi. Bu yolu televizyonlarda sanal ortamlardaki oyunlarda arayan bir neslin yetişmesi. İşte hepsini üst üste koyunuz ve düşününüz. Sizce bu şiddet sarmalı nasıl içinden çıkılmaz bir hal aldı?

DOKTORUN BURNUNU SÜRTME SÜRECİ

Gelelim bir de olayın direk sağlık politikalar boyutuna. Olayın vehameti şudur ki bir insana sağlık sunan, ona en değerlisinin bazen canını kurtaran, bazen daha güzel yaşamasını sağlayana yönelen şiddet kabul edilebilir mi? Ama ediliyor ne yazık ki. Sağlık Bakanı Recep Akdağ tarafından başlatılan doktorların burnunu sürtme olarak tanımladığım süreci hatırlayınız. “Doktor efendi dönemi bitti. Artık hasta efendi dönemi” başlatanlar öngöremediler bu toplumun sağlıkçıya neler yapacağını. Hastanelerde çalışan sağlıkçıları her ortamda aşağılayan açıklamalar arka arkaya oy için halk dalkavukluğu adına aktı kameralara. Ben doktora iğne yaptırmam benim ayağımı sakat bırakır derken, hiçbir saniye bile düşünmediler her ilacın bir yan etkisi olduğunu, her tedavinin bir komplikasyonu olabileceğini veya en iyi tedaviyi verseniz bile hastaların bazen ölebileceğini. Bu olduğunda da toplumun bu değersiz insanlara, yani sağlıkçılara neler yapabileceğini. Halkın sağlıkta efendi olduğu bir sistem için ölümle yaşam arasında çalışan meslektaşlarımın hayatın genel formülünde olan ölüm süreçlerinde başlarına bu dizikolik, kabadayı, sevdiğini göstermek için yanıp tutuşan neslin bu değersiz sağlıkçılara neler yapabileceğini göremediler. Biz gördük… Biz sesimiz yettiğince bağırdık. Ama duyuramadık. Çünkü ona bile zamanımız yoktu. Hiçbir meslek grubu bizim kadar çalışmıyor çünkü.
Doktorun maaşlarını gündemde tutanlar, şişirenler halka bunlar ne paralar kazanıyor. Bunların gözü doymaz diye lanse edip, oradan oy devşirmeye çalıştılar. Ne o söylenen paralar alınıyordu aslında, ne de tarif edilen zenginlikler var. Ancak buna rağmen bir öfke oluşturmayı başardılar.
Bu öfke her zaman patlamaya hazır bir bomba olarak durdu. Geleyim şu günkü sağlık bakanına bir televizyon programında sağlık üzerine sohbet ediyor ve spiker ismini bile vermeyeceğim bir zavallı yaratık, “Bu arada” diyor “Bakanım yine bir doktoru halletmişler” diyor. Stüdyoda bir kahkaha sonra sohbete devam ediyorlar. Sayın bakanım sana iki çift sözüm var ve bu sözleri Ersin’in, Kamil’in Melike’nin eşleri ve çocukları adına söylüyorum; sen de bir hekimsin ve sen de bir hekimin bu hayatta nasıl bir yaşam şekli olduğunu kesin biliyorsun. Bizler ölürken bile kimsenin ölümüne gülemeyiz kimsenin ölüsüne saygısızlık etmeyiz. Sen bize bunu bile çok görüyorsun. Sözün bittiği yerdir orası.
Uzm. Dr. Kamil Furtun ne zaman öldürülmeye başlandı artık siz bulun. Ama bence bir sonraki ölüm, bakanın o tavrıyla başladı. Bakalım hangimiz olacağız.

ÖNCEKİ HABER

Bir Karadenizli olarak benim oyum da HDP’ye

SONRAKİ HABER

Korkunçtur Müslüman olmayanın Müslümanlığı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa