09 Ağustos 2011 03:01

AKP’nin işçiye saldırı stratejisi

Türkiye’de sermaye birikiminin önündeki engelleri aşmak, emek sömürüsünü arttırarak kâr alanlarını daha da genişletmek için özellikle çalışma yaşamında bugüne kadar çok sayıda adım atıldı. “Reform” ya da “müjde” olarak gündeme getirilen bütün yasal düz

AKP’nin işçiye saldırı stratejisi
Paylaş
Erkan Aydoğanoğlu

Türkiye’de istihdamın yapısı geçtiğimiz yıllar içinde temelden değişirken, gerek kamu, gerekse özel sektör istihdamında sermaye sınıfının ihtiyaçları doğrultusunda kapsamlı bir dönüşüm yaşandı. Kamu ve özel sektör çalışma ilişkilerinde kuralsızlaştırma ve emeğin aşırı sömürülmesini öngören düzenlemeler birbirine paralel olarak ve pek çok noktada iç içe geçmiş bir içerikle gündeme getirildi ve bunların çoğu hayata geçirildi. Bu konuda ilk büyük adım, 2003 yılında 4857 Sayılı İş Yasası’nın çıkarılmasıyla atılmıştı. 2008 krizi sonrasında yaşanan gelişmeler, sermayeyi ve onun sözcüsü olan hükümeti yeni adımlar atmaya yöneltti. AKP hükümeti tarafından istihdamda yaşanan yapısal sorunların çözüleceği ve işsizliğin azaltılacağı iddiasıyla “Ulusal İstihdam Stratejisi” açıklandı.  

Ulusal İstihdam Stratejisi gerek içeriği, gerekse Türkiye’de istihdamın yapısını kökten değiştirecek olan orta ve uzun vadeli hedefleri ile önemli ve tehlikeli bir uygulama olarak dikkat çekiyor. Ulusal İstihdam Strateji Belgesi’nde öncelikli olarak esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması, özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkilerinin kurulması, kıdem tazminatı sorununun çözülmesi, bölgesel asgari ücret uygulamasına geçilmesi vb gibi çok sayıda düzenleme ayrıntıları ile açıklanıyor ve bütün bu düzenlemelerin nasıl adım adım hayata geçirileceği çeşitli yönleriyle belirtiliyor.  

TEMEL HEDEF: ESNEK VE GÜVENCESİZ ÇALIŞMA

1990’lı  yıllardan itibaren, IMF, Dünya Bankası, Avrupa Birliği, Dünya Ticaret Örgütü, OECD vb. gibi uluslararası kuruluşlar, Türkiye gibi ülkelere, merkezinde “işgücünün esnekleştirilmesi”, “standart dışı çalışmanın yaygınlaşması” ve “kısmi süreli istihdamın arttırılması” uygulamalarının yer aldığı bir dizi eleştiri ve önerilerde bulundular. Bu öneriler doğrultusunda bugüne kadar yapılan yasal düzenlemeler yeterli görülmemiş olacak ki, “Ulusal İstihdam Stratejisi” (UİS) ile sermaye ve hükümet, son büyük saldırısını gerçekleştirmek için harekete geçti.   

UİS’in temel hedefi, işgücü piyasasının ”katılıklardan arındırılarak” esnekleştirilmesi olarak belirlenmiş durumda. Bu durum UİS belgesinde “işgücü piyasasının esnekliği arttırılmalıdır”, “güvenceli esneklik yaygınlaştırılmalıdır”, “işgücü piyasasının rekabet edilebilirliği arttırılmalıdır” vb gibi ifadelerle belirtilmiş. Avrupa’da uygulanan esnek çalışma modellerinin tamamının “güvenceli esneklik” kavramı altında Türkiye’ye taşınacak. Bunun için öncelikle genç ve kadın işçiler için “belirli süreli istihdam” ve “kısmi süreli çalışmanın” arttırılması hedeflenerek, bu şekilde işsizlik oranlarının düşük gösterilebilmesi planlanıyor.  Esnek çalışmanın yaygınlaştırılması ile hedeflenen, “piyasa koşulları” içinde işçi sayısının azaltılması, ücretlerinin düşürülmesi ya da çalışma saatlerinin arttırılması gerekiyorsa, sermayenin hiçbir yasal engel ile karşılaşmaksızın bunu gerçekleştirebilmesi. Bu haliyle oluşturulacak olan yeni istihdam yapısı, kapitalizmin özellikle olası kriz dönemlerinde sermaye birikiminde yaşadığı tıkanıklıkları aşması için hareket kolaylığı sağlaması hedefleniyor.   

Sermayenin istihdam stratejisinin temelinde “en az maliyet”, “verimlilik” “karlılık” vb ilkeler bulunuyor. Bunun için daha az kişi ile daha çok iş yapmak temel hedef ve söz konusu hedefin sürekli olarak ilerletilmesi amaçlanıyor. Esnek ve güvencesiz çalışma uygulamalarının yaygınlaştırılması ile her bir işçi ya da kamu emekçisi hali hazırda yaptığı iş dışında, başka ve değişik işlerde çalıştırılabilecek. Bugün pek çok alanda fiilen uygulanan bu durum yasal bir içerik kazandıktan sonra işçi ve emekçilerin iş yükü ve çalışma yoğunluğu hızla artacak. Böylece işçiler ve kamu emekçileri çalışırken hem sayısal esnekliğe (daha az kişi ile daha çok iş yapma), hem de işlevsel esnekliğe (aynı kişinin farklı nitelikte birden fazla iş yapması) konu olacaklar. Çalışma ilişkilerinin esnekleşmesine paralel olacak güvencesiz istihdam biçimleri artacak ve bugün için özellikle kamuda bir istisna olarak görülen güvencesiz istihdam (özellikle genç ve kadın istihdamı açısından), orta vadede en yaygın istihdam biçimi olarak karşımıza çıkacak.   

Esnek çalışmanın yaygınlaştırılması ile işgücü maliyetleri ciddi anlamda azaltılarak, işçinin aldığı ücretin fiilen düşürülmesi sağlanacak. Bunun yanı sıra ihbar ve kıdem tazminatı, fazla mesai, ikramiye, prim vb gibi ödemeler zamanla ortadan kaldırılarak, sermaye için kelimenin tam anlamıyla “dikensiz gül bahçesi” oluşturulması hedefleniyor.

İŞÇİ SİMSARLIĞININ YENİ ADRESİ: ÖZEL İSTİHDAM BÜROLARI

Ulusal İstihdam Strateji Belgesi ile gündeme getirilen bir diğer konu işçi kiralama şirketleri ya da “modern amele pazarı” olarak da adlandırılan Özel İstihdam Bürolarının kurulması. Özel istihdam bürolarının, bugün İŞKUR’un yaptığı gibi işçi ile işvereni bir araya getirip işçiye iş, işverene de işçi bulma işlevinin dışında “işverenlere kiralık işçi verme” işini yapması ve bunun karşılığında patronlardan komisyon alması öngörülüyor. Üstelik bu bürolar iş, işyeri ya da sektör kısıtlaması olmaksızın istedikleri gibi işçi kiralamakla yetkili olacaklar. Takım elbiseli işçi simsarları özel istihdam büroları üzerinden işçileri “modern ücretli köleler” olarak patronlara “eti senin kemiği benim” mantığı üzerinden kiralayacak.  

Özel İstihdam Büroları, tıpkı taşeron şirketler gibi, yüzlerce işçiyi kendi bünyesine alıp fabrikalara kiraya verebilecek. İşçileri çalışmak üzere gönderdiği fabrikalardan “belge karşılığı” para alacak ve bunun bir kısmını, muhtemelen asgari ücret kadarını, işçilere ödeyerek geri kalanını kendisi alacak. İşçiler fabrikalarda çalışıyor olsa bile, işyerleri çalıştıkları fabrika değil, kayıtlı oldukları özel istihdam büroları olacak. İşçilerin sigortaları yatmaz, ücretlerini alamazlarsa şikayet edecekleri, haklarını arayacakları yer yine özel istihdam büroları olacak. Eğer alabilirlerse ihbar ve kıdem tazminatlarını da kayıtlı oldukları özel istihdam bürolarından alabilecekler. İşçiler sendikalaşmak isterlerse, fabrikada çalışan “kiralık işçi” sayısına göre değil, özel istihdam bürosunun kiraladığı toplam işçi sayısına göre örgütlenmek zorunda kalacaklar. Uzunca bir süredir hem özel, hem de kamu istihdamında taşeronlaştırma hızla yaygınlaştı. Belediyeler, hastane ve okullar başta olmak üzere kamunun bütün alanlarında çeşitli işler için “geçici işçi” çalıştırma uygulaması bulunuyor. İşçilerle değil, taşeron şirketlerle “dışarıdan hizmet satın alma” şeklinde sözleşmeler yapılıyor. Özel istihdam büroları, tıpkı bugünün taşeron şirketleri gibi oluşturulacak. Ancak, taşeron işçilere karşı asıl işveren de hukuken taşeronla birlikte sorumlu kabul ediliyor. Özel istihdam büroları üzerinden kiralanan işçilere karşı asıl işverenin en küçük bir sorumluluğu olmayacak. Bu sisteme geçildiği zaman taşeron şirket bünyesinde çalışanlar bile, kendilerini özel istihdam bürosuna bağlı olarak “kiralanan” işçilerden daha “şanslı” sayılacaklar.   Kiralık işçi sayısı toplam işçi sayısının belli bir yüzdeki kadar olacak ve bu durum işyerinde çalışan diğer işçiler için her fırsatta bir tehdit aracı olarak kullanılacak. İşçiler, “bir gün bizde kiralık işçi olabiliriz” korkusu ile çalışıp, her an işten çıkarılma baskısı ile çalışacaklar. İşyerinde “asıl işçi” “kiralık işçi” gibi ayrımlar olacak ve işçilerin birbiri ile rekabeti arttıkça patronların işçileri denetleme ve yönlendirme olanakları artacak. (Ankara/EVRENSEL)


BÖLGESEL REKABETİN YENİ İLACI: BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET

Ulusal İstihdam Stratejisinin “esnekleşme” başlığı altında planlanan düzenlemelerden bir diğeri bölgesel asgari ücret uygulaması. Bu uygulama ile ülke çapında kurulan Bölge Kalkınma Ajansları’na paralel olarak bölgesel asgari ücret uygulamasına geçilmesi ve istihdam üzerindeki mali yüklerin “öngörülebilir” ve “rekabet edebilir” bir düzeye çekilmesi planlanıyor.

Uluslararası  ve ulusal alandaki rekabete ek olarak, bölgesel rekabetin de canlandırılması  için bölgesel asgari ücret uygulaması hayata geçirilecek. Rekabetin kaçınılmaz baskısı ile her bölge asgari ücreti daha aşağıya çekmeye çalışacak. Bölgesel asgari ücret uygulaması ile ekonomik olarak azgelişmiş bölgelerde çalışan işçilerin kazanılmış hakları hedef alınacak.

Ülkeyi bölgelere ayırarak sermayeye daha ucuz işgücü imkânı tanıyacak bu uygulama ile hükümet tarafından belirlenen asgari ücretin dışında “yerel aktörlerin” bölgesel asgari ücreti belirlemesinin önü açılmak isteniyor. Asgari ücretin fiilen ortadan kaldırılması anlamına gelen bu düzenleme ile sömürünün bölgesel olarak yoğunlaştırılması ve birbiriyle rekabet eder hale getirilerek, bölgesel asgari ücret üzerinden “serbest bölgeler” yaratılarak, ücretlerin sürekli olarak düşürülmesi, dolayısıyla işgücü maliyetlerinin azaltılması hedefleniyor.  

Bölgesel asgari ücret önerisinin Türkiye’nin ihracatını arttırabilmesi için kendi Çin’ini yaratması gerektiği gibi tartışmalar eşliğinde sürdürülmesi, Türkiye’de zaten bozuk olan gelir dağılımının daha da net bir biçimde bozulmasından başka bir sonuç ortaya çıkarmayacağı ortadadır.

Ulusal İstihdam Stratejisi ile gündeme getirilen bölgesel asgari ücret uygulamasının temel hedefi, diğer önerilerde olduğu gibi, işgücü maliyetlerinin ciddi anlamda azaltılmasıdır.

Bölgesel asgari ücret önerisinin Anayasa’nın eşitlik ilkesi açısından ciddi bir sorun olmasının yanı sıra, asgari ücretin azgelişmiş ya da geri kalmış bölge ve illerde ülke ortalamasının çok altında, gelişmiş illerde de ülke ortalamasının biraz üzerinde belirlenmesini öngörülüyor.

Böyle bir uygulamaların mevcut toplumsal eşitsizlikleri daha da derinleştirerek yeniden üretmekten başka bir sonuca yol açmayacağı çok açık. 


İŞÇİ SINIFININ MÜCADELESİ AÇISINDAN DA TEHDİT

Bugüne kadar sermayenin çıkarlarına paralel çok sayıda yasal düzenleme yapıldı,  çeşitli politika önerileri geliştirildi ve bunların bir kısmı tüm itirazlara rağmen hayata geçirildi. “Ulusal İstihdam Stratejisi” gibi son derece iddialı bir ifade ile öne sürülen önerilerin büyük bölümü, emekçiler için daha esnek, daha kuralsız, daha korunmasız ve güvencesiz çalışma biçimlerinin artması ve yaygınlaşması anlamına geliyor. İstihdam yapısı ve çalışma koşullarının büyük ölçüde piyasanın ihtiyaçları ve sermayenin çıkarları doğrultusunda düzenlenmesi anlamına gelen Ulusal İstihdam Stratejisinin, işçi sınıfının yaşadığı sefalet koşullarını daha da ağırlaştırmaktan başka bir işlevinin olmayacağını söylemek mümkün.   Bugüne kadar sermaye tarafından tek tek ve birbirinden bağımsızmış gibi yansıtılan konu başlıklarının bir araya getirilmesiyle oluşturulan Ulusal İstihdam Stratejisi, işçi ve emekçilerin elinde kalan son hakların tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik emek düşmanı bir strateji olarak karşımıza çıkıyor. İstihdamın çok yönlü olarak esnekleşmesi, kuralsızlaşmanın ve güvencesizliğin artması, bir taraftan işçi sınıfını sefalet koşullarında çalışma ve yaşamaya iterken, diğer taraftan sendikaların örgütlenme ve mücadele alanını daraltıyor. Bu durum, kaçınılmaz olarak sendikaların, işçi sınıfının örgütlü gücünün sermaye karşısındaki gücü ve etkisini de giderek zayıflatan bir rol oynuyor.   Kapitalist sistemde istihdama yönelik herhangi bir değişiklikten söz edildiğinde, bir taraftan sömürüyü arttırıcı düzenlemeler gündeme getirilirken, diğer taraftan işçilerin örgütlenmesini ve mücadelesini zayıflatacak adımların atılıyor olması, Ulusal İstihdam Stratejisinin sadece istihdamın yapısı açısından değil, işçi sınıfının örgütlenmesi ve örgütlü mücadelesi açısından da önemli bir tehdit olarak algılanması gerektiğini gösteriyor.

ÖNCEKİ HABER

Mister Davutoğlu Şam yolcusu

SONRAKİ HABER

Diyarbakır’da yeni Aram Tigranlar yetişiyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...