Bir hazirandan diğerine Gezi direnişi
Gezi direnişi Hükümetin, kurulu politik dengelerini önemli ölçüde sarsarak ve sonraki sürecin de pek sütliman seyretmeyeceğinin işaretlerini vererek sönümlendi. Hükümet koalisyonunun en büyük ortağı Gülen Cemaatiyle AKP kadrolarının birbirinden çözülmesini tetikleyen de bu direnişle ortaya çıkan zemindir.
Nuray SANCAR
Giderek biriken ve artık bir potansiyel olarak kalmakta zorlanan halk enerjisinin beklenmedik bir biçimde kendini açığa vurduğu 2013 haziran direnişi, parlayıp söndüğü zaman dilimine sıkıştırılamayacak kadar çok kalıcı sonuçları olan, Hükümetin ve halkın refleksine yeni bir içerik kazandıran bir toplumsal harekettir. Halk açısından bu sonuç değişik toplumsal kesimlerin zaman zaman ortaya çıkan protesto, grev, tepki veya hak iddialarına yönelik peşin bir fiziki ve ruhsal destek halinde olma; birbirini destekleyecek biçimde her an güç birleştirmeye amade bulunma; Hükümet açısından da hem kendi parçalarını hem destekçilerini bir arada tutmakta zorlanma durumudur.
Gezi direnişi ulusal ve uluslararası koşulların bu hareketi, maddi ve psikolojik olarak kaçınılmaz kıldığı bir zamanda patladı. 2011’de başlayan Arap ayaklanmalarının ilk eldeki başarısının, Güney Avrupa’da süren direnişlerin bu başlangıçtaki etkisi ihmal edilemez. Diğer yandan devletin Kürt özgürlük hareketiyle 30 yıl savaştıktan sonra 2013 Newrozu’nda açıkça ilan edildiği üzere müzakereye oturma kararı vermiş olmasının yarattığı “Er geç her mücadelenin bir gün başarıya ulaşabileceği” duygusu da buna eklendiğinde, ortaya çıkan moral düzey halkın sokağa çıkmasını kolaylaştıracak biçimde yükselmişti.
2011 seçimlerinden itibaren AKP, önceki dönemlerde izlemeye çalıştığı kendine özgü cephe siyasetini terk etmiş, referanduma sunduğu anayasa değişimini destekleyen kesimlerle bağını da koparmıştı. Daha belirgin bir kutuplaştırma politikasını izleyerek, yurttaşların kendi seçmeni olan bir bölümünü diğerlerine karşı kollayıp kışkırttığı bir politik zeminde hareket ediyordu. Ki bu dönemde sokağa çıkan, hak arayan her kesim AKP’nin hem şiddetinden hem de marjinalize etme çabasından nasibini aldı. İstanbul’un bir savaş seferberliği halinde kuşatıldığı, deniz yolu ulaşımının ve köprülerin kapatıldığı, Taksim’e çıkmak için bir araya gelebilen küçük toplulukların bile acımasızca dağıtıldığı 2013 1 Mayısı sabrın sınırını iyece zorlamıştı.
BARDAK TAŞTI
İstanbul’un merkezi bölgelerinin kentsel dönüşüm projesi kapsamında boşaltılıp insansızlaştırılarak, finans, kültür ve turizm alanı olacak biçimde yeniden dizayn edilmesi de zaten çoktan beri bir tepki biriktirmekteydi. Üstelik AKP neoosmanlıcı-muhafazakar kimliğinin işaretlerini tuğra basar gibi her yere nakşetmeye de başlamış, Gezi Parkı’nda daha önce de var olan Topçu Kışlası’nı yeniden inşa etmeyi, meydanı meydan olma vasfından çıkaracak düzenlemeleri gündemine almıştı. Kentin ele geçirilmesindeki azim kent sakinlerinin gündelik hayatını kuşatmaya; örneğin kılık kıyafetin, alkolün, kürtajın yasaklanmasına kadınların kaç çocuk doğuracağını dikte etmeye, “kızlı erkekli” oturuyorlar diye öğrenci evlerini töhmet altında bırakmaya kadar vardığında artık bardaktaki su taşar hale geldi.
27 Mayıs’ta Taksim Gezi Parkı’nda başlayan direniş son saldırıyla birlikte 31 Mayıs akşamı bütün kente ve hatta bütün ülkeye yayıldı. Milyonlar sokağa çıktı. Bu direniş Gezi Parkı’ndaki kitle 15 Haziran’da dağıtılıncaya kadar olanca yoğunluğuyla devam etti.
AKP’NİN BÜYÜK KORKUSU
Gezi direnişi Hükümetin kurulu politik dengelerini önemli ölçüde sarsarak ve sonraki sürecin de pek sütliman seyretmeyeceğinin işaretlerini vererek sönümlendi. Hükümet koalisyonunun en büyük ortağı Gülen Cemaatiyle AKP kadrolarının birbirinden çözülmesini tetikleyen de bu direnişle ortaya çıkan zemindir. Bu süreçte Hükümetin paralel yapı veya darbeci arayarak başlattığı operasyonlar nedeniyle güvenlik, hukuk ve bürokraside çok sayıda insan gözaltına alınıp tutuklanarak etkisizleştirilmeye çalışıldı.
İkinci bir Gezi direnişi olasılığı AKP’nin hâlâ en büyük korkusudur. Çünkü bu halk kalkışmasını kendisine yönelik bir darbe planı olarak görmektedir. Darbe yapılacağı veya paralel yapının güç kazanacağı korkusu Hükümeti, Mısır’da yapılan askeri darbeyi açıkça İhvan yanlısı bir tutumla protesto edecek kadar Ortadoğu’da bindiği dalları kesmeye götürmüştür.
Halk açısından ise Gezi bir dayanışma, duygudaşlık, herhangi bir durumda kolay bir araya gelebilme, mücadeleye yatkınlık eğilimlerini geliştirmiş, korku duvarını da yıkmıştır.
AKP Hükümetinin ve Eski Başbakan Yeni Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın falsoları ve yolsuzlukları ortaya çıkıp maliyetli AkSaray inşaatı göze batar hale geldikçe bu hükümetten bir an önce kurtulma eğilimi güçlenmiş, Gezi’de kazanılan birlikte mücadele etme yeteneği, seçim barajını HDP ile birlikte aşmak gibi, yeni bir hedefe doğru bir araya gelmek biçimine kendisini evriltmiştir.
Öyle görünüyor ki Gezi’nin asıl sonuçları 7 Haziran seçimlerinden sonra alınacak. Çünkü seçim için güç birliği yapan ezilen kesimlerin talep ve iddiaları devletin kurulu ayarlarını gözden geçirmeye zorlayacak kadar birikmiş bir itici güç olarak şekillenmeye başlamıştır.