19 Mayıs 2015 04:32

Metal işçisi yasasını yazıyor

Paylaş

Muzaffer ÖZKURT
Vedat YALVAÇ
Bursa

Bursa Otogar’dan Kent Meydanı’na giden otobüs TOFAŞ önünden geçtiğinde otobüsteki sessizlik bozuluyor. Biri türbanlı biri başı açık iki kadın başlıyor önce “Çalışma şartları çok ağır. Ücretler de çok düşük. Ne alsan taksitle. O da yetmiyor...” Sohbete yakınlarındakiler de katılıyor. İşçilerin haklılığından bahsedilen sözler emeklilik yaşının ne kadar yüksek olduğuna kadar uzanıyor. 

Saatler gece 11’i gösterdiğinde Bursa’da ilk iş bırakmanın olduğu ve dolayısıyla hemen tüm metal işçilerinin öncü gözüyle baktığı Renault önü ana baba günü gibi. Camlarında “Diren Reno” yazılı kağıtlar asılı onlarca araç kornalarına asılarak konvoylar halinde geçiyor. İş bırakma eylemine katılan ikinci fabrika TOFAŞ’ın önünde de aynı görüntüler var. “Harran Obası”na kurulmuş çadırların hemen hepsinin önünde bir semaver kaynıyor. Anneler, babalar, çocuklar, eşler TOFAŞ’ın önüne akın etmiş. Üzerinde “Diren TOFAŞ” yazılı kağıtların asıldığı konvoy oluşturmuş araçların yanı sıra geçen her otobüs firması, TIR kornasına bir kez asılarak selam veriyor işçilere. 

MEŞRULUK VE YAYGINLIK

Türkiye’nin en büyük fabrikaları olan Renault ve TOFAŞ’taki çalışma koşullarını tüm Bursalılar biliyor. Bu nedenle “İşçiler neden böyle bir eyleme başladı?” diye soran yok. “Ücretler Bosch sözleşmesi çerçevesinde artırılsın, işten atılamama garantisi verilsin, Türk Metal gitsin işçilerin şu an kabul ettiği temsilciler muhatap alınsın, bu maddeler protokolle imza altına alınsın” talepleri herkes için o kadar makul ve anlaşılır ki... İşçiler güçlerini de buradan alıyor. Yasal, yasal değil tartışması da direnişin bu meşrulukla yayılmasıyla bitmiş. 

Toplu sözleşme mevzuatı, sendikalar yasası, grev yasası, 200’e yakın maddenin bulunduğu ve çoğu anlaşılmaz toplusözleşme metinleri yıllardır işçilere daha ağır çalışma koşullarından ve eriyen ücretlerden başka bir şey getirmedi. Bu nedenle sadece 4 maddeden oluşan toplu sözleşme taslaklarının kabul edilmesi için başlattıkları direniş, her türlü bürokrasinin kenara atılarak başlatıldığı bir grev aslında. 

ZAYIFLATMAK İÇİN

Patronlar da grevi kırmak için her yolu denedi, deniyor. İşten atma, zamana yayma, Türk Metal eliyle işçilere saldırma... Patronların her zorla bastırma girişimi işçiden aynı sertlikle karşılık buldu. Ve her karşılık işçileri biraz daha kenetledi, direnişi başka fabrikalara yaydı. Renault, TOFAŞ, Coşkunöz’ün ardından Mako işçileri de direnişe katılırken bugün 4 talep için iş bırakan işçi sayısı 12 bini geçti. Türk Metal’in diğer illerde örgütlü olduğu Ford gibi fabrikalardan gelen destek eylemi haberleri ise cabası. 
Bu yaygınlık patronları daha da korkuturken, bilindik bir yöntem de yeniden devreye girdi. İşçilerde hakim olan kültürel ve siyasi yapı işçilere karşı silah olarak kullanılmaya başlandı. Polis günde birkaç defa “Marjinal gruplar, PKK’liler gelecek olay yaratacak. Çoluk çocuğunuz var dikkat. Kendi güvenliğinizi alın bir şey olursa biz girmek zorunda kalırız” uyarısında bulunuyor. Türk Metal de direnişi kırmak için benzer yöntem izliyor. Bu uyarılar nedeniyle Renault’da direniş alanına Renault işçilerinin dışında kimse alınmıyor. Alınan bu önlem eşi ve çocuklarıyla birlikte Renault’un önüne gelen TOFAŞ işçisinin de dışarıda kalmasına neden olurken yine polisin talebiyle artık basın içeri alınmıyor, dışarıdan çekim yapması bile engelleniyor. Güneşten korunmak için fabrika duvarlarına kurulan tenteler de yine polisin isteğiyle bir bir söküldü. İşçiler güneşten Nilüfer Belediyesinin getirdiği az sayıdaki pazar şemsiyesiyle korunmaya çalışıyor. Benzer söylentiler TOFAŞ’ta da yayılmış. “Marjinaller gelecek olay yaratacak” uyarısının yanı sıra “Türk Metal’in adamları içeri girerek fabrikaya zarar verip bizim üzerimize atacakmış” ‘duyumları’ da iletiliyor. Bu nedenle işçiler sürekli tedirgin, sürekli teyakkuz halinde. “Biz terörist değiliz”, “Ekmeğimizin peşindeyiz”, “Siyaset yapmıyoruz” her birkaç cümlede bir tekrarlanıyor. Sürekli tedirginlik de bir süre sonra dışarıya karşı sert önlemler almaya itiyor.

TECRİDE ÇÖZÜM DAYANIŞMA

İşçiler, bu tecrit haline yine mücadelelerinden öğrendikleriyle çözüm bulmaya çalışıyor. Gelen yemeklerin ihtiyacı olan diğer fabrikaların işçilerine gönderilmesi, direnişte olmayan fabrikaların öğlen yemeklerini paylaşması anlatılan örnekler arasında. İşçiler direniş yerine yapılan ziyaretler yerine de herkesi bulundukları yerde mücadele başlatmaya, metal işçilerini de direnişe katılmaya çağırıyor. Bunda da haksız değiller. TOFAŞ’ta 4 bin 600, Renault’da 4 bin 800, Coşkunöz’de 1400, Mako’da ise 1200 işçi grevde. Birkaç yüz kişiyle yapılan ziyaretler bile bu işçi seli içinde kayboluyor. Tekil yapılan ziyaretler ise binlerce işçinin yer aldığı direniş yerinde görünmüyor bile. Kendi fabrikalarında birleştikçe güçlenen, güçlendikçe de diğer fabrikalarla mücadelelerini birleştiren işçiler gerçek dayanışmanın da bu mücadeleyi yaymaktan geçtiğinin bilincinde. Bu nedenle son zamanlarda en çok konuşulan Ford’da yapılan eylemler ve bu eylemlerin bir direnişe varıp varmayacağı. İşçilerin her sözü “Oralardaki arkadaşlarımız da yanımıza katılsınlar”la bitiyor. 

YA MESAİ YA TEMİZLİK

Renault’ya iki yıl önce sözleşmeli olarak kadın işçi alınmaya başlandı. Montajda parça hazırlığında çalışan kadın işçiler erkek işçilerle aynı işi yaparak aynı ücreti alıyor. Kimi kadın işçilerin diğer vardiyada aynı işi yapan karşılığı erkek işçi. İzin almanın zor olduğunu söyleyen kadın işçiler, doktorun rapor vermek için şefi arayarak izin istediğini, şeflerin de diğer iki vardiyada onunla aynı işi yapan iki kişinin 4’er saat fazla mesai yapmayı kabul etmesi halinde doktora rapor yazması için izin verdiğini söyledi. Eşinin tekstil fabrikasında çalıştığını anlatan bir kadın işçi, yoğun çalıştıkları için sosyal hayatlarının olmadığını söyledi. Kadın işçi “Bir gün iznim var onda da ya mesai oluyor ya da evde temizlik yapmakla geçiyor” dedi.


İşçiye dayak kırılma noktası oldu

Renault ve TOFAŞ Bursa’nın en büyük iki fabrikası. Mücadelenin de merkezinde olan bu fabrikalarda çalışan işçilerin anlattıkları isyanın arka yüzünü de ortaya çıkarıyor. 

2005’te saatte 41 araç üretilen Renault’da bugün bu rakam 60-61 çıktı. İşçi sayısındaki değişim ise ters orantılı. İki yıl önce bir UET’de (üretim birimi) 36 işçi çalışırken şimdi bu rakam 19. İşçilerin tuvalet ve su ihtiyacını karşılarken yerlerine bakan yedek eleman sayısı ise ya bire indirilmiş ya da tamamen kalkmış. Bu nedenle çalışırken su bile içemediklerini tuvalete gidemediklerini anlatıyor işçiler. 

FITIK, MENÜSKÜS

TOFAŞ’ta da durum farklı değil. Günlük üretilen araç sayısı 1000’i geçmiş. Eski işçilerden biri bu yükselişin işçilere etkisini şöyle anlattı: “Hani buzağıyı her gün kaldırırsan öküzü de kaldırırsın ya bizimki böyle. Biz alıştık. Ama yeni gelenler dayanamıyor. İş çıkışı işe yeni başlayan genç bir delikanlının ayakta duramayıp yere çöktüğünü gördüm.” Giderek ağırlaşan çalışma koşullarının sonuçları iki fabrika için de aynı: Bel fıtığı, boyun fıtığı, dizde ödem, menüsküs yırtılması...

Bunun karşılığında alınan ücretler ise her geçen gün düşüyor. 10 yıllık bir işçinin eline geçen ancak 1700 lira. Bu nedenle fazla mesai olmadığında işçiler de bankalara borçlanıyor. İşçiler bu koşulların düzeltilmesini istedikçe Türk Metal de sözler vermiş. Ama hiçbir söz tutulmamış: “Türk Metal Genel Başkanı Pevrul Kavlak yüzde 18’in altına düşmeyeceğim diye namus şeref sözü verdi ama sonuç belli. Kriz dönemlerinde yüzde 76’ya çalıştık krizin yükünü çektik. Ama üretim ve kâr rekorları kırılırken bize bir şey yansıtılmadı. Yansıtılmadığı gibi açıklama istediğimizde muhatap da bulamadık.” 

İKİ KIRILMA NOKTASI

İşçilerde kırılma yaratan iki olay var. İlki Bosch sözleşmesi. 3 yıllık sözleşmenin söz verildiği halde kendilerine sorulmadan imzalandığını anlatan işçiler, “Bu sırada daha önce Birleşik Metal-İş’e giden ve zorla Türk Metal’e getirilen arkadaşlarımız için sözleşme imzalandı. Saat ücretlerinde neredeyse 2.5 lira fark var. Bu yıla göre aynı senelik işçiler arasında 500 liraya kadar fark yarattı. Biz Bosch işçilerinin aldığını çok görmüyoruz. Biz bu zammın bize de verilmesini istiyoruz.” İşçiler bu taleplerini pek çok kez Türk Metal yöneticilerine iletmek istemişler. Ancak muhatap bulamamışlar. Sendikadan istifa ederiz demişler yine de karşılık bulamamışlar. İstifaların olduğu 5 Mayıs günü Renault işçilerine yapılan saldırı ise bardağı taşıran son damla olmuş işçiler için. Renault işçisi bu olay sonrası işçilerdeki değişimi şöyle anlattı: “Daha önce sendikaya karşı olan yüzde 60 gibi bir rakamdı. Sendikayı savunanlar da vardı. Ama bu saldırıdan sonra onlar da bu tarafa geçti. Artık Türk Metal bizim sendikamız değil.” İşçilere yönelik saldırı TOFAŞ işçilerinde de bardağı taşırmış: “O kadar uyardık dinlemediler. İstifa eden arkadaşlarımıza dayak atılınca da artık Türk Metal bizim için tamamen bitti.”

İŞÇİ DÖVMEK İÇİN SENDİKAL İZİN

TOFAŞ işçileri, bu dayak olayının üzerine geçmişte yaşananları da koyuyor. Sendikal izin adı altında izin alınan işçilerin sendika değiştiren Bosch işçilerinin, Renault işçilerinin daha önce Grammer işçilerinin üzerine yürütüldüğünü anlatıyor işçiler. Benzer sözler Renault işçilerinin de ağzından dökülüyor: Bosch, Grammer... Sadece bu değil. Hiçbir sendika seçiminden işçilerin haberinin olmaması, iş kazası geçiren işçiye sendikacıların “Aman iş kazası geçirdim deme” telkinleri... Birike birike gelen tüm bu olaylar toplusözleşme taslağındaki “Türk Metal gidecek” maddesinin yazılmasına neden oldu.

ÖNCEKİ HABER

Demir çelik işçileri de çıkış arıyor

SONRAKİ HABER

Bir de özür bekliyorlar: AKP Genel Başkan Yardımcısı Çalık 'HDP özür dilesin' dedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa