18 Mayıs 2015 00:55

Camp David: Silahlanmanın Zirvesi

İran ile yapılacak nükleer anlaşma öncesi ABD’nin Körfez ülkelerini ikna etmek için Camp David’de yapılan zirve kimseyi memnun etmedi.

Paylaş

Yusuf ERTAŞ / Ali KARATAŞ

İran ile yapılacak nükleer anlaşma öncesi ABD’nin Körfez ülkelerini ikna etmek için Camp David’de yapılan zirve kimseyi memnun etmedi. Camp David’deki toplantıya Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Bahreyn, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri ile ABD katıldı. Zirvede Yemen, Suriye, Irak, IŞİD’le mücadele ve İran’ın nükleer programı görüşüldüğü belirtildi. Kuveyt ve Katar haricinde hiçbir davetli ülkenin zirveye devlet başkanı düzeyinde katılım göstermemesi İran’la nükleer müzakerelerden duyulan rahatsızlığın ifadesi olarak yorumlandı. Abdulbari Atwan, “Zirvenin sonuç beyannamesine baktığımız zaman satır aralarında aslında hiç bir şeyin değişmediğini görüyoruz” diye yazdı.

ZİRVE’DEN SİLAHLANMA ÇIKTI

Atwan Körfez ülkelerinin 3 trilyon dolar gibi büyük bir hazineye sahip olduğuna dikkat çekerek “ABD’nin dış politikası, bölgenin birçok tehlikeleri hakkında korku ve alarm yayarak çoğunlukla da (en azından şu an için) İran üzerine odaklanarak giderek Körfez ülkelerine silah satmak için tasarlanmış görünüyor” yorumunu yaptı. Lübnan’da yayınlanan The Daily Star gazetesi de başyazısında “Suudi Arabistan ve onun Körfez müttefikleri Washington’da güçlü bir dost ve müttefike ihtiyaç duyduklarında karşılarında kendi silah sistemlerini bölgeye satmak için istekli bir komisyoncu ve bir satıcı buluyorlar” diye yazdı. Al Aarab gazetesi zirvenin, bazı Körfez liderlerinin istediği gibi savunma konusunda resmi bir anlaşmayla sonuçlanmadığını belirterek sadece füze kalkanı kurulması ve yeni silah anlaşmalarının yapılması konusunda bir beyanın yayınlandığını aktardı.

'İRANAFOBİ ZİRVESİ'

İran İslam Devrimi Rehberi Hamaney’in dış ilişkilerden sorumlu müsteşarı Ali Ekber Velayiti, Camp David zirvesini ‘‘İranafobi zirvesi’’ olarak tanımladı. Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal El Mikdat da ‘‘Körfez ülkelerinin ABD yönetiminden daha fazla emir almak’’ için Camp David’e gittiğini söyledi.


OBAMA MİSAFİRLERİNİ İKNA EDEBİLDİ Mİ?

Abdulbari Atwan
Raialyoum

BAŞKAN Obama, Camp David’te misafirlerine istedikleri güvenceleri verip rahatlatmayı başardı mı? Ve onlarla stratejik ortaklık ne anlama geliyor? Füze kalkanı nereye kurulacak? Ve gerçek düşman İran mı?
Zirvenin sonuç beyannamesine baktığımız zaman satır aralarında aslında hiç bir şeyin değişmediğini görüyoruz. Beyanı dikkatlice okuduğumuzda, var olanın sadece yeniden yazıldığı göze çarpıyor.
Körfez temsilcileri, İran’la nükleer anlaşma öncesi Amerika’dan savunma sözü istiyorlardı. Zirve sonunda ise ‘‘stratejik ortaklık’’ ve herhangi bir İran tehlikesine karşı yeni silah anlaşması elde ettiler. Ayrıca İran tehlikesine karşı ABD’nin kendileriyle beraber hızlı hareket etme sözü aldılar. Ancak bu sözler de çok açık ve net değil.  Zirveden çıkan sonuca göre Körfez ülkelerinin güvenliğini sağlanmak için erken uyarı sistemine sahip bir füze savunma sistemi kurulacak. Ancak bunun da yeri tam belirlenmedi. Aynı zamanda Haliç Ülkerlerinin silah ihtiyacının karşılanması ve hangi silahlara ihtiyaç duyduklarının belirlenmesi için bir komite oluşturulması da kararlaştırıldı. Bu da önümüzdeki on yıl içinde yüzlerce milyar dolarlık yeni silah anlaşmaların yapılacağı ve bunun için çek defterlerinin hazırlanması gerektiği anlamına geliyor.
Körfez ülkelerinin kendi güvenliklerini dış tehditlere (İran dâhil) karşı korumak için silah almalarına karşı dediğimiz bir şey yok. Ancak bu ülkeleri tehdit eden asıl tehlike dışarıdan değil içerden kaynaklanmaktadır. Ve bu tehlikeye karşı füze kalkanı ve son teknolojiyle donatılmış savaş uçakları karşı koyamaz. Çünkü Mısır’da Mübarek’i, onun öncesinden Tunus’ta Bin Ali’yi ve daha sonra Yemen’de Ali Abdullah Salih’i barışçıl gösteriler devirdi.


OBAMA, KÖRFEZ ÜLKELERİNİ
İKNA ETMEDE BAŞARISIZ OLDU

Al Arab

ABD Başkanı Barack Obama, Camp David’te misafir ettiği müttefiklerinin kafalarındaki soru işaretlerinin hepsini yok etmekte başarısız oldu. Özellikle İran ve İran’ın nükleer programı konusunda. Zirve, bazı Körfez liderlerinin istediği gibi savunma konusunda resmi bir anlaşmayla sonuçlanmadı. Sadece füze kalkanı kurulması ve yeni silah anlaşmalarının yapılması konusunda bir beyan yayınlandı. Obama ve yardımcıları, Ortadoğu’da güç dengelerinin İran lehine yeniden düzenlenmesi gerektiği konusunda hemfikir. Özellikle nükleer konusunda nihai anlaşmaya varmak İçin belirlenen 30 Haziran tarihinden önce. Obama’nın bu yeni stratejisi de Körfez müttefiklerini korkutmaktadır.  Tabi bu durum yani 30 Haziran’da İran’ın nükleer gücünün tanınmasına karşılık, Suudi de nükleer silah sahibi olacağını bir kez daha vurgulamasına neden oldu.


SURİYE: TÜRKİYE’NİN VİETNAM’I MI?

Muhammed NUREDDİN
Assafir

SON dönemlerde Türk Silahlı Kuvvetleri’yle ilgili birçok söylenti yayıldı. Bu söylentilerin nedeni de Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in sıhhi izne ayrılması olarak gösteriliyor. Bazı analistler olup biteni ve bu yöndeki gelişmelerin Suriye ile bağlantılı olduğu görüşünde.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, 10 Mayıs tarihinde Süleyman Şah’ın Suriye toprakları içerisinde bulunan mezarını ziyaret etti.  Davutoğlu’na Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ve Kara Kuvvetleri Komutanı Hulusi Akar eşlik etti.  Bu ziyaret tabi ki bir ilk değil. Davutoğlu birkaç yıl önce Kerkük’ü hiçbir izin olmadan ziyaret etmişti.
Davutoğlu’nun bu ziyareti boşuna değil tabi ki. Bu ziyaretle yaklaşan parlamento seçimlerinde milliyetçi oyların kazanılması hedeflendi. Ancak dikkat çeken bir nokta var ki, bu ziyaret, CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin’in ‘‘Türkiye iki gün içerisinde Suriye’ye askeri müdahalede bulunacak’’ şeklindeki açıklamalarından iki gün sonra geldi.
Necdet Özel’in ameliyat tarihi olarak bu günleri seçmesi, ordunun hükümetin emriyle Suriye’ye girmesini önlemek olarak değerlendiriliyor. Zira Özel’in ülkedeki son gelişmelerden hoşnut olmadığı da söylenenler arasında.
Suriye takıntısı, Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun arzularını terketmiş değil.  Özellikle Kral Selman’ın göreve gelmesi ve Müslüman Kardeşler tehlikesinin aksine İran tehlikesini ön plana çıkarması, Erdoğan’ın yeniden umutlanmasına neden oldu. İdlib ve Cısr eş Şuğur’un da düşmesi Suudi-Katar-Türkiye işbirliğinin somut adımıydı. Ancak, İdlib’in muhalefetin eline geçmesi kesin bir zafer anlamına gelmiyor. Zira Suriye ordusu ve Hizbullah Kalamun’da Körfez ve Türkiye destekli bütün muhalif grupları püskürttü.
Necdet Özel’in (söylenene göre) bir Suriye macerasına karşı çıkması  ve 1991 yılında Körfez savaşına katılım konusunda Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay’ın Turgut Özal’ın isteğini reddetmesi arasındaki karşılaştırma ne kadar doğru, bu bir yana, bazı Türk yorumcuların dediği gibi Yemen’in Suudi Arabistan’ın Vietnam’ı olması gibi Suriye’nin Vietnam’ı olmasına hayır!


TÜRKİYE SİYASETİNİN IŞIĞINDA SURİYE NASIL SONUÇLANACAK?

Hayrullah HAYRULLAH
Al Arab

SİYASETTE, bazen küçük işaretler semboliktir. Bu işaretlerden bir tanesi Türkiye başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun Şam’ın izni olmadan Suriye topraklarındaki Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucularından Süleyman Şah’ın türbesinin yeni yerini ziyaret etmesidir.
Basitçe Türkiye’nin başbakanının doğrudan gitmesi, Suriye iktidarının kontrolünü kaybettiği kutsal olan veya olmayan yerlere Türkiye’nin “girme hakkı” olduğu fikrini temsil etmektedir. Geçen şubat ayında Türk kuvvetleri Fırat kıyısındaki türbeyi Davutoğlu’nun günler önce incelediği yere taşıdı.
Türkiye Suriye ile topraklarını birleştiren “askeri hattı” benimsedi. Bu hat Suriye’nin Lübnan’da 1976 ile 2005 arasında teşkil ettiği hatta benzemektedir. Bu hatta Suriye’ye Lübnan’ın egemenliğini tanımadan istediği zaman Lübnan’a girme imkânı tanımaktaydı. Suriye rejimi Lübnan’ı küçümsedi. Küçümseyeni küçümseyen ve Suriye’nin bağımsızlığını tanımayan bir dönem geldi. Ne daha fazlası nede daha azı.
Burada Suriye krizi nasıl bitecek? Sorusu önem kazanıyor. Diğer soru ise Suriye’nin tamamı Türkiye’nin nüfuzunda mı olacak?
Bu durumda birleşik bir Suriye kalacak mı?  Yoksa güneyin ve İdlib’ten sonra Halep’in koptuğu bir noktada bölünecek mi?


EL NUSRA’NIN KALAMUN CEPHESİ ÇÖKÜYOR

Assafir

HİZBULLAH destekli Suriye ordusu Lübnan’ın Suriye sınırında bulunan Kalamun bölgesinde ilerlediği bildirildi. Lübnan’da yayınlanan Assafir gazetesinin haberine göre Hizbullah destekli Suriye ordusu iki önemli noktayı daha ele geçirdi.  Bölge en son el Kaide’nin Suriye kolu el Nusra’nın eline geçmişti. El Nusra’nın beklenmedik bir şekilde hezimetini itiraf ettiği aktarıldı. Haberde el Nusra’nın “biz bölgeyi kontrol etme savaşı değil, yıpratma savaşı veriyoruz” açıklamasına yer verildi. Bu açıklamanın aslında yenilginin bir itirafı olduğu yorumu yer aldı.
El Nusra Kalamun’a saldırdığı zaman hedefinin, “bölgenin Hizbullah’tan temizlenmesi” olarak açıklamıştı. Bölge Lübnan ile Suriye arasında geçiş güzergâhı olması sebebiyle oldukça stratejik bir öneme sahip.

ÖNCEKİ HABER

ABD, Esad’ı tartışıyor

SONRAKİ HABER

‘İş insana uygun hale getirilmeli’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa