13 Mayıs 2015 17:08

Haydi! Gençliğin Kitle Örgütlerini Güçlendirmeye!

Sistemin kurduğu aşındırıcı, yok edici, kamplaştırıcı hegemonyaya karşı kendi hegemonik, iktidar araçlarımızı yaratmalıyız. Sınıf mücadelesinin bugün hayatımızın her alanda sürdüğünü görmeliyiz

Paylaş

Hilal KILIÇ
Ankara

Mayıs, bahar mevsiminin en güzel günlerinin yaşandığı aydır şüphesiz. Bir yönüyle yazın habercisidir, çiçeklerin ağaçların en güzel pozlarını verdiği günler yaşanır. Herhalde diğer yönüyle de ‘Mayıs’ denildiğinde bir çoğumuzun aklına 1 Mayıs, 6 Mayıs gibi mücadele dolu günler gelir. Henüz üstünden çok geçmemişken 1 Mayıs ve 6 Mayıs’a gençliğin katılımını, ortaya çıkan tabloda gençlik mücadelesinin ne gösterdiğini Emek Gençliği Merkez Yönetim Kurulu üyesi Deniz Ortakçı ile tartıştık.
1 Mayıs ile başlayalım, İstanbul’da harala gürele bir ‘Taksim tartışmasının gölgesine’ rağmen işçi sınıfı ve gençliğin bulunduğu alanlarda kutlamalar yaptığını gördük. Ankara 1 Mayıs’ı da Ankara tarihinin en kalabalık mitingi olarak tartışıldı. Senin Ankara 1 Mayıs’ına dair değerlendirmen nedir?
Uzun yıllar sonra sendika ve kitle örgütlerinin ortaklaşa kutlaması Ankara 1 Mayıs’ı açısından katılımı oldukça geliştirdi. Özellikle yoğun bir işçi katılımı vardı, sendikalarda ve kendi işyeri pankartlarının arkasında yürüyen işçiler vardı. Bu işçilerin arasında da genç işçilerin katılımı dikkat çekiciydi. Bununla birlikte oldukça öne çıkan diğer kesim de yine öğrenci gençlikti. Özellikle kitlesel ODTÜ, Hacettepe pankartlarıyla birlikte Gazi ve Ankara Üniversitesi öğrencilerinin kendi pankartlarıyla 1 Mayıs alanında olması çok önemliydi. Tabi bu 1 Mayıs gençlik örgütümüz açısından da önemli bir sınavdı. Çünkü Emek Gençliği olarak Ankara’da üniversite pankartlarının tamamının örgütlenmesinde en ilerden sorumluluk aldık. Bununla birlikte Emek Gençliği kortejinde liseli yoldaşlarımızın örgütlediği farklı lise pankartları da yer alıyordu.
‘ORTAKLAŞMAK İÇİN ‘GÖBEĞİMİZİ ÇATLATIRCASINA’ MÜCADELE EDİYORUZ’
Peki, neden öğrenci pankartları örgütledi Emek Gençliği?

Baştan şöyle bir yanlış anlaşılmanın önüne geçelim; elbette üniversite öğrenci pankartlarını tek başımıza örgütlemedik. Yıllardır olduğu gibi üniversitelerde gençliğin kitle örgütleriyle yani; öğrenci kol, kulüp, topluluk ve öğrenci temsilcileriyle birlikte örgütlüyoruz. Bu örgütlerin dışında bir yerde değiliz;  bir yanıyla bu kitle örgütlerinin içinde yer alarak, diğer yanıyla da bu örgütlerle birlikte kitlesel ve birleşik bir mücadeleyi örgütlemeye çalışıyoruz. Bugün üniversitelerde yıllardır süre gelen ve onlara her gün bir yenisi eklenen sorunlarımız var. Barınma, beslenme, okul içerisindeki sağlık hizmetlerinden yararlanma vb.den tutun ataerkinin,
cinsiyetçiliğin yeniden yeniden üretilmesine kadar sorunlarımız var. Eğitimin niteliğindeki aşınma, akademik dayanışmanın tamamen ortadan kalktığı, yukarıdan aşağıya emir komuta zinciriyle ilerleyen ve bir yönüyle karakol bir yönüyle ticarethane haline gelen, şenliklerin öğrenci topluluklarının elinden alındığı üniversitelerimiz var. Öyle bir üniversite düşünün ki doğrudan polis üniversiteye girip asılan pankartları yırtıyor. Bu olay henüz birkaç hafta önce Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde yaşandı. Sorunlarımız her zaman olduğu gibi büyüyerek varlığını sürdürüyor. Tüm bu ortaklaştığımız noktalarla birlikte bizim aldığımız tutum dar grup çıkarlarını öne çıkarmak yerine en kitlesel öğrenci hareketini örgütlemek oluyor. Her 1 Mayıs’ta olduğu gibi bu 1 Mayıs da bizim için böyle geçti. Nitekim özellikle ODTÜ ve Hacettepe gibi üniversitelerde öğrenci kortejlerine katılım da kitleseldi.
Öğrenci korteji örgütlemek kimi yerde ‘hiçbir siyasi örgüt katılımı olmadığı’ ve bu durumun meşruluğu üzerinden ya da ‘örgütsüzlüğün örgütlendiği’ bir bileşim olduğu tartışmaları da ortaya çıktı. Bu duruma dair ne dersin?
Son söylediğinden başlamak gerekirse, somut durum üzerinden tartışalım. ODTÜ öğrencileri kortejinin örgütlenmesinde 28 topluluk ve 4 fakülte-bölüm temsilciliğinin; Hacettepe kortejinde 9 topluluk ve 2 bölüm temsilciliğinin imzacı olduğu ve örgütlediği bir bileşim söz konusu. Elbette bu toplamın çok daha iyisini, genişini örgütleyebilirdik ancak bu haliyle bile bir temsiliyete ve örgütlü bir zemine tekabül ettiğini söyleyebiliriz. Burada aslında artık sığ bir çizgide ‘örgütsüzlük örgütleniyor’ demek yerine bu toplamı büyütmek, ilerletmek ve sürekli hale getirme zorunluluğunun farkına varmalıyız. “Hiçbir siyasi örgüt katılmıyor ve bu durum meşrudur” çizgisi de yanlıştır. İşçi örgütlerini, sendikaları alanlarda birleştirmek, ortaklaştırmak için ‘göbeğimizi çatlatırcasına’ mücadele ediyorsak öğrenci hareketinin kitleselleşmesinin karşısında bölünmeye, ayrışmaya yol açacak her tutumun karşısında olmalıyız. Olabildiğince kapsayıcı, ilerletici bir politik dil tutturmak bugün memlekette bir şeyleri değiştirmek isteyenlerin ortak görevidir.
“ÖRGÜTLENMENİN ZORUNLULUĞU KAPIMIZI DAHA ŞİDDETLİ ÇALIYOR”
Bu bileşimler nasıl sadece 1 Mayıs’ta bir araya gelenlerin toplamı olmaktan çıkacak? Nasıl kalıcı hale gelecek?
Bu soru tam manasıyla “yılların sorusu”. Bugün üniversitelerde, liselerde, işyerlerindeki gençlik kuşağı tamamen kendi mücadele birikimini yaratıyor. Sorduğun bu soru ikimiz arasında sorulan bir sorunun ötesinde, pek çok gençlik kesiminin tartıştığı ve kendisinin ne yapması gerektiğine dair cevap aradığı bir soru. Bu birliktelikleri büyütmek, kalıcı hale getirmek tamamen bugün hali hazırda bir araya gelenlerin, aslında senin bu sorduğun soruya kendine, etrafına soranların elinde. Bu uğurda kararlı olmalıyız, sınıflarımızdan, amfilerimizden, işyerlerinde bir araya gelmeli, örgütlülüğümüzü nasıl büyüteceğimizi tartışmalıyız. Sistemin kurduğu aşındırıcı, yok edici, kamplaştırıcı hegemonyaya karşı kendi hegemonik, iktidar araçlarımızı yaratmalıyız. Sınıf mücadelesinin bugün hayatımızın her alanda sürdüğünü görmeliyiz. Emek-sermaye çelişkisindeki uzlaşmazlıkların ders müfredatlarından, sokaklarda aralarından yürüdüğümüz binaların yerleşimine, makine başında sıktığımız vidanın dayanıklılığından izlediğimiz futbol maçlarına kadar her alanda sürdüğünü görüyoruz. Biz de bu karşılaştığımız her alanda iktidar mücadelesini sürdürmeliyiz, hedefimizi gerçekleştirmenin olanaklarını ortaya çıkarmalıyız. Emek Gençliği olarak bunun yolunu böyle görmekle birlikte, mücadelemizi işçi ve emekçilerin mücadelesiyle birleştirmekten, sosyalizmden geçtiğini söylüyoruz. Çünkü artık geniş kitlelerin iktidarı, kitlesel örgütlenmenin zorunluluğu kapımızı daha şiddetli çalıyor.


SERMAYE VE ONUN HÜKÜMETİ AKP, ELİNİ YÜZÜNÜ HALA KANLA YIKIYOR
Son olarak hem Soma katliamının yıl dönümünün hem de seçimlerin son düzlüğüne girdiğimiz bir dönemdeyiz. Bu konuya dair ne söylersin?
Sermaye ve onun hükümeti AKP elini yüzünü hala kanla yıkıyor. Temizlenmek şöyle dursun, gün be gün yaşanan iş cinayetleri ve katliamlarla daha kirli bir hale geliyor. Emek Gençliği olarak bu 1 Mayıs’ta pankartımızda yer alan sözde vurguladığımız gibi : “Güneşten ışık yontan gençlerin kaderi, ateşten metal yontan işçilerle birdir”.  AKP işçileri katlederken fıtrat, kader diyor. Bugün bizim kaderimiz de işçilerin kaderine, onların kurtuluşuna bağlıdır. Bunun için onlarla birlikte, yan yana, omuz omuza yürüyoruz bu yolda. Sosyalizm kavgamızın temeli budur. Röportajın başından sonuna kadar tartıştığımız bir mücadele hattı açısından seçimlerde nerede duracağımız sorusunun cevabını çok düşünmeden veriyoruz: HDP. Bugün verdiğimiz mücadelenin tutarlılığı açısından bugün HDP’nin mecliste olması bizim için bir avantaj olacaktır. Sokaklardan, meydanlardan, bulunduğumuz her alandan meclise kadar sürdürülecek bir mücadele demokrasi ve özgürlük mücadelesi açısından çok önemlidir. 7 Haziran’da tek adam diktatörlüğüne karşı halk demokrasisi mücadelesinin ilerlemesi için, “Oylar HDP’ye, Bizler Meclise” diyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Didim'de Soma anması

SONRAKİ HABER

Soma katliamı Antep’te de unutulmadı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...