12 Mayıs 2015 00:59

Sadece 1 gün anmak yeter mi?

13 Mayıs’ta Soma’da yaşanan facianın ilk görüntüleri TV ekranlarına yansıdığında, işçilerin ne kadar ilkel ve ağır koşullarda çalıştırıldığı tüm gerçekliğiyle ortaya çıkmıştı. Zaman aktıkça yaşanan cinayetin korkunç tablosu ortaya çıkmaya başlamıştı. Ve sonunda Soma’da 301 Madenci yaşamını yitirdi.

Paylaş

Kadir YALÇINKAYA

13 Mayıs’ta Soma’da yaşanan facianın ilk görüntüleri TV ekranlarına yansıdığında, işçilerin ne kadar ilkel ve ağır koşullarda çalıştırıldığı tüm gerçekliğiyle ortaya çıkmıştı. Zaman aktıkça yaşanan cinayetin korkunç tablosu ortaya çıkmaya başlamıştı. Ve sonunda Soma’da 301 Madenci yaşamını yitirdi. Bu cinayeti, bu katliamı; devlet, AKP hükümeti, Enerji ve Çalışma Bakanlığı, patronlar, sendikal bürokrasi birlikte işledi. Patronlar, yaptıkları açıklamalarda her şey normaldi, kusur ve ihmal yoktu dediler. Devlet burayı denetlemiş ve çalışır raporları vermişti. AKP hükümeti, bakanlıklar, patronlar, sendikal bürokrasinin hiçbir kusuru, ihmali ve suçu yok! Kusurlu olan varsa ‘O da çalışan işçiler’ demeye getirdiler. Patronlar açıklama yapıyor, kendisine işçilerin temsilcisiyim diyen Maden-İş Sendikası ortada yok. Ne Maden-İş Sendikası Genel Merkezinden ne Soma’daki şubeden ses çıkmadı. Sonradan konuşan sendikacılar ise her şeyin yolunda gittiğini söyleyerek neredeyse ölen işçileri suçlayacak noktada açıklamalar yapmaya kalktılar. Dönemin başbakanı ölüm madencinin fıtratında var dedi. Ölen işçilerin yakınlarına yumruk attı. Başbakan bu söver de, sayar da, sever de. Başbakan yapar da, danışmanı eksik kalacak değil. O da üzerine vazife olanı alçakça yaptı. Madenci yakınlarını yerde tekmeleyerek, üstüne bir de rapor alarak mağdur rolünü oynadı. Katliam sonrası yapılan incelemeler gerçeği bir kez daha ortaya çıkardı. Devletin ve hükümetin tüm kurumları, sendikal bürokrasi bu cinayetin yaşanması için uyumlu bir çalışma sürdürmüşler. İşçiler sadece ölmekle kalmadı, devlet bürokrasisi yaşamlarını yitiren işçilerin ailelerini mağdur etmek için tüm imkanlarını kullandı. Ölmeden madenden sağ çıkan işçiler ise açlığa mahkum edildi, işten toplu olarak çıkarıldılar. Uzun süre sonra hazırlanan göstermelik iddianame ile duruşmalar başladı. İlk duruşmada işçileri korumayan devlet ve AKP hükümeti duruşma salonunu sanıkları korumak için polislerle doldurdu. Salonda yer yok diyerek madenci yakınlarını ve duruşmaya gelen sendika, oda ve diğer kurumların temsilcilerini içeri almadılar. Duruşma salonunda Türk-İş yok, Maden-İş yok, bir hukukçuları bile duruşma salonunda yerlerini almadılar, tenezzül göstermediler. Bunlara sendika demek, sendikacı demek insanı utandırıyor. Yaşanan cinayet sonrası işçilerin tepkisiyle istifa etmek zorunda kalan Maden-İş Ege Bölge Şube yöneticileri son yaşanan kongrede Maden-İş Genel Merkezine seçildiler. Yaşanan bu aymazlık karşısında söylenecek fazla söz bulamıyorum. Soma, Ermenek, Torunlar... Aradan bir yıl geçti, iş cinayetleri yaşanmaya devam ediyor. Son üç ayda 487 işçi iş cinayetleri sonucunda yaşamlarını kaybetti.
Yarın Soma’da kaybettiğimiz 301 Madenci kardeşimiz ölüme götüren ve ölümlerine neden olanları protesto edeceğiz. Tabii ki Soma yıl dönümünde her yerde tepki ortaya koymak, yapılanları lanetlemek, bir daha yaşanmaması için konuşmalar yapmak gerekiyor. Bunları reddedecek durumda değiliz, yapılması gerekir. Ancak şunu çok iyi biliyoruz. Yapacağımız protestolar sonrasında her şey yeniden rutine dönecek. İşçiler ölmeye devam edecek, sömürü çarkı işçileri sadece sömürmeyecek, aynı zamanda ölümlerine neden olacak. Devlet, AKP hükümeti, ilgili bakanlıklar, patronlar ve sendikal bürokrasi yerinde duracak. İşte sorun tamda burada. Hepimizin sorgulaması gereken şey, yaşanan iş cinayetleri sonrası sadece anmalar ve protestolar iş cinayetlerini önlemeye yeter mi?  Yaşanan vahşi koşullar ve barbarlık nereye kadar devam edecek? İş cinayetleri kitlesel yaşandığı zaman mı daha çok gündem olacak? Az çok vicdan sahibi olan, sendikalar, sendikacılar ve emek örgütleri bu konuda daha kapsamlı, neler yapılabilir, bu sorun tüm işçi sınıfına nasıl mal edilebilir sorusunu kendilerine soracaklar mı? Geleneksel olan sendikal anlayıştan uzaklaşıp, sorunu kadro sorunu olmaktan çıkarıp, tüm işçi ve emekçilere nasıl anlatacaklar? İş cinayetlerine karşı mücadele, aynı zamanda kapitalist sömürü düzenine karşı mücadele gerektirir. Bugün işçi sınıfının yaşadığı ağır çalışma koşulları karşısında, sadece açlıktan ölmemek için ücret almakta. İşten atılma kaygısı nedeniyle, en ağır işlerde çalışmak zorunda olan, hayatını tehlikeye atarak çalışan işçilerin talebi, insanca çalışmak ve insanca yaşamak.
Bugün geldiğimiz nokta budur. İşçi sınıfının yaşadığı sorunların ortadan kalkması, sermayeye karşı güç olması için, sadece bir günlük anmalarla yetinilmez ve yetinilmemeli.
Mücadelenin süreklilik kazanması, iş cinayetlerine karşı daha kapsamlı bir program ve mücadele hattı ortaya konmadan, durumun değişmesi mümkün görünmüyor. Öyleyse yeni bir kitlesel iş cinayeti beklemeden mücadelenin daha kapsamlı nasıl verilecek sorusuna yanıt aramak gerekir.

Not: Maden-İş Sendikası 13 Mayıs’ta belediye anma programı adı altında ölen işçilerin arkasından Kur’an okutacakmış. İşçilerin sağlığında bir şey yapmayan bu bürokratik ve sınıf dışı sendikal anlayış er ya da geç işçilerin mücadelesi ile yenilgiye uğrayacaktır.

ÖNCEKİ HABER

Oryantal Tütün Paketleme’de sorunlar bitmek bilmiyor

SONRAKİ HABER

Suudi Arabistan ile ABD arasında neler oluyor?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa