04 Ağustos 2011 09:35

Çarpıtılmaya çalışılan gerçeklikler

Geçtiğimiz haftalarda Demokratik Toplum Kongresi'nde alınan kararla birlikte Kürt halkı 'Demokratik Özerkliği'ni ilan etti. 1923'ten bu yana süren baskı, inkâr ve asimilasyon politikalarına karşı 'Artık Kürt halkı, kendi kaderini kendisi belirleyecek' şeklinde oldukça yerinde bir açıklama yapıldı. DTK, bu a&cce

Paylaş
Onur Aydın

Özerkliğin ilanıyla birlikte 'vatan, millet, Sakarya' lafazanlığı yapanlar, bir halkın kendi geleceğini belirlemesine tahammül edemiyorlar. Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok'u milletvekillerinin 'Bu karar Türk ve Kürt halklarının bölünmesine değil daha da ileriden birleşmesine ve Türkiye'nin demokratikleşmesine vesile olacaktır' biçiminde yaptıkları açıklamalar, 'ülke bölünüyor' çığırtkanlığı yapanlara da en güzel yanıt oldu. Üstelik geçmişten beri MHP'nin sürdürdüğü bu çığırtkanlığı şimdi AKP eline aldı.

Başbakan Tayyip Erdoğan 'Kendi çalıp kendi oynarlar, bundan sonra iyi niyet yok' (sanki vardı da!) şeklinde bilindik Kasımpaşa ağzıyla Özerklik ilanına devletin cevabını vermiş oldu. Ama en ilginç açıklamayı AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik yaptı. Bakın, Bakan Çelik ne diyor; 'Bu Stalinist bir özerklik tanımı. Bu başta Kürt vatandaşlarımız olmak üzere ülkemizin bir kısmına diktatörlük getirme çabasıdır. Biz demokratik özerkliği de, dünyada bunun uygulama modellerini de çok iyi biliriz. Bu uygulama modellerine, çağdaş dünyadaki uygulama modellerine baktığımızda bile ben şunu söyledim, Türkiye'nin eksiği demokratik özerklik değildir, Türkiye'nin eksiği demokratikleşme standartlarının yükseltilmesidir' !  
Çelik diktatörlük kavramını kadar özerkliğin de ne olduğunu bildiğini iddia ediyor. Üstelik bu iddiasına Stalin'i ve Sovyetleri de çok iyi bildiğini ekliyor.

Stalin ve Özerklik

Sadece Türkiye'de değil tüm dünyada, kapitalistler ve onların temsilcileri, sosyalizmi karalamanın en kolay yolu olarak işe Stalin'den başlıyorlar. Ya 'O azılı, eli kanlı bir diktatör' diyorlar, ya da 'milyonlarca insanın katili' yaftalamasıyla Onun şahsında sosyalizmin değerlerine saldırıyorlar.

Oysaki Lenin'le başlayan ve Stalin'le devam eden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği deneyi, 17 ulusu Çarlık Rusya'sının esaretinden kurtararak özgürleştirmiştir. Lenin önderliğindeki Bolşevik partisi, uluslar arası komünist harekete; Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı'nı bir prensip olarak kazandırmıştır. İsteyen uluslar, ayrı devletlerini kurarak SSCB'den gönüllü olarak ayrılmış (Finlandiya örneği) ve sosyalist devlet bunu bir hak olarak resmen tanımıştır. İsteyen uluslar ise yine kendilerini yönetmek, kendi dillerinde özgürce konuşmak ve yayın yapmak üzere sosyalist cumhuriyetlerden biri olarak yaşamını sürdürmüştür. Sovyet topraklarındaki tüm etnik gruplar, halklar istedikleri an özerk yapılarına kavuşmuştur. Tüm dillere yayın yapma hakkı tanınmış ve Marksist klasikler tüm dillere çevrilmiştir. Stalin ise ezilen halklara duyduğu yakınlığı ve partinin O'na verdiği görevler nedeniyle ezilen uluslar açısından aynı zamanda bir kurtuluş sembolüdür. İkinci emperyalist paylaşım savaşı sırasında, Hitler ordularını bozguna uğratan Kızıl Ordu'nun başında da Stalin vardır. Bu aynı zamanda faşist işgal ve esaret altındaki Avrupa halklarının kurtuluşu demektir.

Peki, nedir o zaman bu Ömer Çelik'in Stalin'le alıp veremediği? Ya da 'Kürt halkının geleceğini düşündüğünü' söyleyerek karşı çıktığı özerklik kavramı? Üstelik bugün iki kutuplu bir dünyada da yaşamıyoruz ve tek kutuplu kapitalist-emperyalist bir dünyadayız. Yani karşıda ciddi bir tehdit olarak sosyalist bir devlet de bulunmuyor.

Çünkü bu çağda bu sitemin ezilen uluslar bakımından ulusal sorunu çözme niyeti ve kudreti bulunmuyor. Çözümün tıkandığı her yerde işçiler, emekçiler ve halklar konuşmaya, mücadele etmeye başlıyor. İşte AKP bakanlarını rahatsız eden de budur. Demokrasi güçleri sürece ağırlığını koydukça ideolojik saldırılarını arttırmak için tarihi çarpıtmaya yöneliyorlar.
Ama güneş balçıkla sıvanmaz. Ne dünya halkların uluslara özgürlük mücadelesinden vazgeçecek ne de Kürt halkı. Hükümetlerin ve devletlerin çözümü tıkadıkları her yerde demokrasi güçleri dikileceklerdir ayağa.

Çelik'in Kâbusu

Belki de şöyle demek istemiştir Çelik; 'Arkadaş bu özerklik Stalin'in icadıdır. Sonra bu ezdiğimiz halk bir gün gelir bize baskı uygulamaz mı? 'Bize yıllardır çektirdiğiniz yeter!' demez mi' diye.

Bana kalırsa Çelik derin bir kabusun içindedir, Hem de ne kabus, hem gündüz görüyor hem gece. Horlarken, konuşurken, hiddetle ağzından köpükler çıkarken hep kafasının üzerinde o aynı konuşma balonu var;

"Olmaz bu iş Ömer. Bizim ileri demokrasi anlayışımıza ters bu Stalinist meseleler. Hem Stalin bizim temsil ettiğimiz sınıfa yıllar önce baskı uygulamadı mı? Şimdiki Stalinistler de ipleri ele alırsa sonumuz ne ola?"

Ümit ediyoruz ki Çelik'i, gördüğü kabustan uyandıran şu olun; Ezilen Kürt halkının özgürlüğüne kavuştuğu, Türk ve Kürt halklarının gönüllü bir temelde bir arada yaşadığı Demokratik bir Türkiye kurulmuş olsun. Eşit haklara dayalı olarak Türk ve Kürt halkı yönetme erkini kendi ellerine almış olsun.

Ve Çelik uykusundan uyandığında bir gece; "Tanrım yoksa gördüğüm kâbus değil miydi!" desin.

ÖNCEKİ HABER

Akşam’da tiraj tepetaklak

SONRAKİ HABER

Bir nehrin çığlığı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa