04 Ağustos 2011 08:50

Krizlerde sistemin "kurtarıcı" ideolojisi: ırkçılık ve faşizm!

22 Temmuz Cuma günü Norveç'te yaşanan katliamın ardından, faşizmin ve ırkçılığın ne kadar tehlikeli ve sapkın bir ideoloji olduğunu bir kez daha görmüş olduk.Norveç'teki saldırıya geçmeden önce, faşist düşüncenin hangi ortamlarda geliştiğini görmek için, faşizmin tarihine inmekte yarar bul

Krizlerde sistemin
Paylaş
Önen Ersin

Norveç'teki saldırıya geçmeden önce, faşist düşüncenin hangi ortamlarda geliştiğini görmek için, faşizmin tarihine inmekte yarar bulunuyor. Faşizm etimolojik olarak Latincede kudret, birlik anlamına gelen "fascio" kökeninden gelmektedir. Faşizm kavramı ilk olarak 1892'de kendilerine "fasci" diyen Sicilyalı devrimci gruplar arasında sosyalist çağrışımlara sahipti.  İlerleyen yıllarda Birinci Dünya Savaşı'nın da ardından, 1917'de Caporetto'daki İtalyan yenilgisinin ardından örgütlenen ulusal savunma grupları da kendilerini fasci olarak adlandırmışlardır. İtalyan Fascio'ları savaşın da yenilgiyle sonlanmasının ardından hükümete karşı olan milletvekillerinin de desteğiyle güçlenmişlerdir, Milan Fascio'sunun liderliğini yapan Mussolini, bu örgütlenmeyi "Fasci di Combattimento" olarak yeniden oluşturdu ve savaştan yenilgiyle çıkan İtalyan ulusunu ırkçı söylemleriyle etkileyerek iktidar sahibi oldu. Bu durum Avrupa'da Birinci Dünya Savaşı'ndan yenilgiyle ayrılan diğer büyük devlet olan Almanya için de aynı boyutta gelişti ve Almanya'da nasyonal sosyalist bir parti iktidarı elde etti.

Faşizm, Kapitalizmin Bir Aracıdır

Marksizme göre faşizmi, temel ekonomik yasalarla ya da kapitalizmin mantığıyla açıklamak mümkündür. Genel olarak şu şekilde söylenebilir, faşizm tekelci kapitalizmin bunalımının bir parçasıdır. Bu noktaya Herbert Marcuse "Us ve Devrim" adlı kitabında şu şekilde değiniyor, "Faşizmin kökleri, büyüyen endüstriyel tekelleşme ile demokratik sistem arasındaki çelişkilere ifade eder." Kapitalizm, halkların mücadelesiyle günden güne alanı genişleyen demokrasi kavramını kendi için bir tehdit olarak görmüştür. Bu nedenle kapitalizm, üretimi ve kazançlarını sürdürmek amacıyla totaliteryen terörü kurumsallaştırmak istemiştir. Faşizm, tekelci kapitalizmin gelişim sürecinin bir aşaması olarak; işçi sınıfını ve halkları baskı altına almak için kapitalizm tarafından kullanılmaktadır. 1933 Komiterni'nde de faşizm, "finans sermayesinin en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının terörist diktatörlüğü'' olarak özetlenmiştir.

Neo-Liberalizm ve Faşizm Arasındaki Bağ

Faşizmin kriz ortamlarında kitleleri birleştiren ve harekete geçiren gücünün, liberal politikalardan daha güçlü olduğu görülmüştür. 1922-1945 yılları arasındaki örnekten de bakacak olursak, büyük ekonomik buhrandan ve sonrasındaki savaştan sonra, dünya egemenlerini olası bir sosyalizm "tehdidinden" kurtaran ideoloji, faşizm olmuştur. Faşizm sadece endüstriyelleşmenin piyonu olmakla kalmamış, kapitalizmin ideolojik anlamda da bir silahı haline gelmiştir.

Günümüz dünyasına dönecek olursak, içinden geçtiğimiz ekonomik kriz ve bu krizin yansımaları da bize geçmiş dönemleri hatırlatmakta. Amerika Birleşik Devletleri'nden başlayıp, tüm dünyaya yayılan küresel ekonomik kriz; insanlara farklı bir sistemi yani sosyalizmi tartışmaya yöneltti. Bu noktada halklar ekonomik ve demokratik talepleri için meydanları daha kitlesel bir şekilde doldurmaya, seslerini daha gür şekilde duyurmaya başlayınca, kapitalizm kriz zamanlarının kurtarıcısı olan ideolojisine faşizme ve ırkçılığa sarılma ihtiyacı hissetti.

Günümüz Avrupa'sındaki Irkçılık

Avrupa ülkelerindeki halka, sınıf kardeşleri olan göçmen işçileri hedef gösteren sermaye partileri; son dönem Avrupa'da yükselen ırkçılığın en büyük sorumlularıdırlar. Bunun yanı sıra özellikle 11 Eylül saldırısından sonra, Amerika Birleşik Devletleri'nin Ortadoğu topraklarına daha rahat egemenlik kurmak için dünyaya yaydığı Müslümanlık karşıtı propaganda sonucu, özellikle Avrupa ülkelerinde günden güne artan bir Müslüman karşıtlığı da söz konusu olmaktadır.

Sistemin pompaladığı bu ırkçılık ile birlikte Avrupa'daki liberal ve sosyal demokrat partilerin üslubu da, nasyonalist bir hale kavuştu. Özellikle İskandinav bölgesinde ırkçı partiler her geçen gün daha da güç kazanmaktalar; Danimarka'da, Norveç'te, Finlandiya'da oy oranlarını katlayan bu partiler, parlamentodaki koltuk sayılarını da arttırmaktadırlar. Bunun yanı sıra Almanya'da ve Türkiye'de ırkçı gruplar, demokrasi mücadelesi veren partilere dönük saldırılarını daha da güçlendirmiş durumdalar.

Bütün Avrupa'da böylesine bir Nasyonalizm ve Faşizm tehdidi kendini gösterirken; Norveç'te Anders Behring Breivik'in Oslo'nun merkezinde ve Norveç İşçi Partisi'nin gençlik kampına yönelik düzenlediği saldırı, akli dengesi yerinde olmayan birinin düzenlediği bir saldırı olarak geçiştirmek mümkün değil. Breivik'in ifadesinde söylediği gibi bu işi tek başına planlayıp uyguladığını, kapitalizmin kriz zamanlarında faşist örgütlenmeleri desteklediği tarihsel gerçeğiyle birlikte düşündüğümüzde kulağa hiç gerçekçi gelmiyor. Bunun yanı sıra Breivik'in yazdığı 1500 sayfalık "Avrupa'nın Bağımsızlık Manifestosu-2083" de; tam da egemen siyasetin ağzından Marksizme, çok kültürlülüğe ve İslam'a saldırması, onun basit bir "Hristiyan Muhafazakâr" olmadığını da gösteriyor. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi bu dönemde de kapitalizm, faşizm ve ırkçılık silahını devreye sokarak halkların demokrasi ve eşitlik taleplerini bastırmak istiyor. Bu noktada Breivik ve onun arkasında olan faşist gruplar önümüzdeki günlerde etkilerini daha da hissettirecek gibi gözüküyorlar.

Eşitliği, Özgürlüğü ve Demokrasiyi Savunma Zamanı

Sistemin bilinçli olarak yaydığı bu faşizan ve ırkçı temelli düşüncelere karşı; eşitliği, özgürlüğü ve demokrasiyi savunan güçlerin, faşizme karşı geliştirecekleri birliklerin önemi daha da artmış durumda. Ülkemizde de ırkçı propagandalara ve saldırılara karşı, halkların eşit haklar temelinde birlikteliğini savunan güçlerin oluşturacağı "Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blokunun", bir partiye dönüşme ihtiyacı artmıştır ve bu değerleri savunan herkesin üzerine bu bloku genişletmek için büyük sorumluluklar düşmektedir. Bundan sonraki dönemde bu sorumluluklarımızın bilincinde olup, bu gerici ideolojilere karşı mücadelemizi hem teorik hem de pratik alanda yükseltmeliyiz.

ÖNCEKİ HABER

Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor

SONRAKİ HABER

Başbakana işkence soruları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa