03 Ağustos 2011 10:01

Gün görmemiş anneler üzerine

TAŞRA ya da şehirde, hangisinde yaşadıysak, geçmişimize şöyle bir baktığımızda annemiz hayatımızın neresinde duruyor ve ne kadar yer kaplıyor? Hayatımızın akışından onu çıkardığımızda geriye kalan koca bir boşluk mu yoksa? Birer asalak olarak başladığımız yaşamlarımızın hangi yarısında bu halimizi bırakmaya gönüllü olabiliy

Gün görmemiş anneler üzerine
Paylaş
Bahar Çelik

TAŞRA ya da şehirde, hangisinde yaşadıysak, geçmişimize şöyle bir baktığımızda annemiz hayatımızın neresinde duruyor ve ne kadar yer kaplıyor? Hayatımızın akışından onu çıkardığımızda geriye kalan koca bir boşluk mu yoksa? Birer asalak olarak başladığımız yaşamlarımızın hangi yarısında bu halimizi bırakmaya gönüllü olabiliyoruz?
Lütfen Anneme İyi Bak isimli romanı okuduğumda, Kyung-Sook Shin de bu soruları sorup annesi karşısında derin bir vicdan sorgulamasına girmiş olmalı diye düşündüm. Belki de bu kitabı yazmak, annesine karşı borcunun bir kısmını ödemesinin yolu olmuştu.

Kitabımızın kahramanı Park So-nyo, Güney Kore’de köyde yaşayan dört çocuklu bir annedir. Savaş sonrası sefaletle geçen yaşamını, çocuklarına ve eşine adamış, kendi ihtiyaçlarını önemsememiş ve görmezden gelmiş bir kadın. Hepimiz için hayli tanıdık bir karakter aslında. Yaşamını bu adanmışlıkla sürdürmüş olmasına rağmen, bunun ailesi tarafından fark edilmesi ancak onun ortadan kaybolması ile olur. Ve tüm aile bireyleri derin bir iç sorgulamaya girerler.  Her birinin gözünden annelerini seyrederiz. Bu sorgulama aslında anneleri hakkında hiç bir şey bilmediklerini, onun ihtiyaçlarını, sevdiği şeyleri önemsemediklerini, ona nasıl özensiz davrandıklarını görme fırsatı verir. Ve elbette derin bir suçluluk duygusu ve acı getirir beraberinde.  Tüm ömrünü birlikte geçirdiği kocası, karısı olmadan pirinç dahi haşlayamadığını fark ettiğinde ona karşı nasıl da bencil davrandığını anlar. Ancak yaşamını ailesine bağlamış bu yaşlı kadının hayatında sadece kendisinin bildiği kişiler ve olaylar da vardır.
Kitabı okuduğumuzda görüyoruz ki kadınların toplumsal rolleri dünyanın neresinde olursa olsun aslında hiç değişmiyor.

“Annelik” olarak üzerine yüklenen kutsallık haresiyle birlikte kadınların taşıdıkları ağırlık daha da fazlalaşıyor.  İç güdüsel bir duygu olan nitelenen annelik, çevre baskısı ile çocuklardan ayrı yapılan her şeyi derin bir suçluluk duygusu olarak çeviriyor kadınlara ve onları evlere ya da ufacık yaşamlara hapsediyor.  Yani Lütfen Anneme İyi Bak aslında yeni bir şey anlatmıyor. Aksine hepimizin bildiği, tanık olduğu, bizatihi yaşadığı şeyi fark etmemizi sağlıyor. Yazar,  insanın suçluluk psikolojisini, vicdan sorgulamalarını ve gündelik yaşamdaki detayları başarılı bir şekilde aktarıyor. Lütfen Anneme İyi Bak  hem annelik meselesine bakmak, hem kendimizi sorgulamak için okunması gereken bir kitap. Zira bazı şeyleri sadece bilmek yetmiyor.


[email protected]

Kyung-Sook Shin, “Lütfen Anneme İyi Bak”, Mayıs 2011,
Çeviren: Belgin Selen Haktanır Us, 231s

ÖNCEKİ HABER

Ölü bir yazara neden para ödersiniz?

SONRAKİ HABER

Riitta Cankoçak’a mektup

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...