19 Nisan 2015 03:15

Baharı bekleyen dumurlar gibi…

Baharı beklerken patronu batmış kumpanyanın çalışanları gibiyiz. Üzerimizde alı al, moru mor kıyafetlerimiz, yüzümüzde en gizemli makyajlarımız, kafamızda hayal çatısı şapkalarımız, değilse kafamızda yıldız tozlarından simlerimiz.

Paylaş

Arte MİSİA

Bugün git, yarın gel sayın okur. Dur ya öyle yılların alışkanlığıyla hemen kabullenme devlet dairesi mi burası, Evrensel Pazar’ın güzide sayfası. Niye öyle dedim biliyor musun? Bazı yazılar o kadar derindir ki değeri günümüzden çok sonra anlaşılır.  Mesela bu yazıyı anlamak, bugünün kabak gibi güneşinde değil yarın çiseleyen yağmurda daha mümkün olacak.
Gelmedi. Haber saldı, el etti. Bir göründü bir kayboldu. Ama bir türlü gelmedi şu bahar. Tam, tamam artık geldi iç tesellisiyle sokaklara kendimizi daha bir tiril tiril atacak, gönlümüzü esen rüzgara daha avare bırakacak, aklımızı birkaç karış daha havalara uçuracak,  çamaşırları balkona sere serpe asacakken boynumuz bükük ve de elimiz koynumuzda kaldı. Bir güneş iki yağmur, bizi bu havalar dumur etti.

BATMIŞ KUMPANYANIN STARLARI

Baharı beklerken patronu batmış kumpanyanın çalışanları gibiyiz. Üzerimizde alı al, moru mor kıyafetlerimiz, yüzümüzde en gizemli makyajlarımız, kafamızda hayal çatısı şapkalarımız, değilse kafamızda yıldız tozlarından simlerimiz. Ceplerimizde ekmek parası hikayelerimiz olduğundandır herhalde bakkala ekmek almaya giderken bile öylesine hayat doluyuz. Bizi gören her çocuğun çocukluğunun onur konuklarıyız. Ama işte gel gör ki patron iflasta. Ekmek parası hikayeler eve ekmek götürmeye yetmiyor. Bahar gelmiyor.

DENEYLERİN KÖTÜ YOLA DÜŞEN İKİZİ

Bilim dünyasından, temcit pilavı tadında muhabbetlerin en civcivli konusu ikiz deneylerindeki bedbaht ikiz gibiyiz. Bizim tıpatıp aynımız laboratuarlarda en gözlüklüsünden, Einstein’in üçüncü göbek öğrencisiyken biz artık toplumun asosyalize ettiği bir madde bağımlısıyız. İçki bizde kumar bizde. Kader de değil isyan edesin, bilimsel araştırma. Oysaki aynı altyapı bizde de mevcuttu ama olmuyor işte bahar bize gelmiyor.

SALAVAT ZİLLİ OKULUN TALEBESİ GİBİ

Salavat sesiyle oynamaya çıkan, en az üçü dişi eksik dördüncüsü de sallanan bir ilkokul bebesi gibiyiz. Öğretmenimizin gözlerine bu ülkenin aydınlık geleceği olacağımız şimdiden belli olsun diye ışıl ışıl bakıyoruz derste. Heceleri inatla kelime, kelimeleri azimle cümle yapa yapa okumayı söküyor, çıkartma işlemine geçmenin sevinciyle patlayan balonlu problemlerinin hüznü birbirine karışıyor matematik dersinde. Aileyi, sofra kurallarını, çevremizi öğrenirken medeni bir birey olma yolunda adım adım ilerliyoruz. Öğreniyoruz, büyüyoruz. En çok da ders bitip oyun oynayacağımız için sevinçliyiz ama. Ve ders bitiyor. Sevincimizin ortasına salavatlı zil çalıyor okulumuz. Çocukluğumuz son nefesinde salavat getiriyor, okul bahçesine gömüp derse giriyoruz. Bahar gelmiyor.

O SEVİMLİ AYICIĞA NOLDU?

“Hani bu küresel ısınma dünyayı kavuracaktı biz bildiğin donuyoruz” esprileriyle üşüdükçe üşüyen titrek kedi yavruları gibiyiz. Aslında küresel ısınmayı tümden unutmuş gibiyiz. Sera gazı, Kyoto protokolü çok eski bir rüyanın mırıltıları gibi kulaklarda. Bilim dünyası ben diyeceğimi dedim demiş de köşesine çekilmiş babaanne gibi biz de onun unutkan yaramaz torunları gibiyiz. Sanayileşmiş devletlerin dünyaya attığı ayak izi kazığını, eriyen buzullardaki o sevimli ayıcığı bu yağmur ne melankoliye ne de aşka davetiye olduğunu unutmuş gibiyiz. Havalara şaşırıyor, koca karı hesabıyla mart-nisan hesabı yapıyoruz. Dumur oluyoruz. Gelmeyen bahar, kavuran yaz, yok gibi kısacık sonbahar… Bizi bu havalar değil biz bu havaları mahvettik.
Sense sayın okur, ne yazdığı belli olmayan bir yazarın cümleleri arasında yolculukta gibisin. İmgelerden anlam, cümlelerden bir mesaj çıkarmaya çalışıyorsun. Yazar tam bir şey söyleyecek gibi oluyor ama yok hayır zinhar anlamlı bir laf etmiyor. Hiçbir şeyin memleketinden hiçbir şeyi anlatan bir yazıyı okuyor gibisin pazar pazar. Gibisi fazla tam da öyle oluyor şu an. Güneş gözlüğünün yanına şemsiyeni almayı unutma. Islanırsın kıyamam.

ÖNCEKİ HABER

Herkes kekliğe düşman, keklik kendine…

SONRAKİ HABER

Siyah tanrıçanın büyüyen öfkesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...