05 Nisan 2015 09:00

Gidenlere selam

Tam yüzyıl önce, o çok sevdiğin avlunda gözünün bebeği çocuklarına ve erine ekmek pişirirken, yeni doğmuş günün tazeliğini içine çekerken, dünyalara değişmediğin ve kapı komşun Hatçe ile onun için saç başa girdiğin çilli horozun tavukları kovalıyorken gelmişlerdi en az senin kadar masum emir erleri…

Paylaş

Binnaz ÖNER
“Haydin bacım, gidiyorsunuz!” demişlerdi. Şaşkınca bakmıştın yüzlerine, şaka sanmıştın önce, ciddi olduklarını anlayınca, masum gözlerine kara bulutları yükleyip “Nereye, neden ağalar?” demiştin. Cevapları yoktu, onlar da bilmiyorlardı nereye ve neden? Onlar da bilmiyordu senin gibi masum bir kadının suçu neydi?
Zorla çekmişlerdi elini hamurundan, inatla yoğuruyordun hala, inanmıyordun ki gideceğine. Gülüyordun boyuna, sevimliliğinle kandırmaya çalışıyordun çocuk yaştaki askerleri. Acımadılar sana, sürüklediler saç açık, ayak yalın… “Durun ağalar, kurban olam durun!” dedin, ana yüreğin hemen çocuklarını kurtarma derdine düştü. “Bırakın da üzerime bir hırka alam, ayağıma bir yemeni giyem!” dedin. Onların da anası bacısı vardı, anladılar halinden, bıraktılar kollarını, koştun içeriye beş yavrunun hangisini kurtaracağını düşündün, bir çırpıda! Hangisinden vazgeçebilir ana yüreğin? Kattın önüne beşini de, askerlere sıcacık pişirdiğin ekmeklerden verip, kapı komşun Hatçe’ye koştun, attın yavrularını önüne. O da kadın, o da ana; anlardı seni, sahip çıkardı çocuklarına… Hatçe netsin? Altı çocuk da onda, beş tane daha nasıl alsın, o kadar boğaza nasıl baksın? Kapattı kulaklarını ve gözlerini, duymadı senin haykırışlarını, görmedi perişan halini, görse dayanamazdı ki! O da anaydı! İnce bir hesap yaptı kafasında; iş gören, ele avuca gelmiş, gül yaprağı gibi narin kızını aldı. Ve söz verdi sana, evlatlarından ayrı komayacağına, bakıp büyüteceğine… 
Gözün nasıl da arkada kalmıştı, dönüp dönüp bakmıştın Hatçe’nin evine,  avluna, çilli horozuna… Yanında dört yavrun düştün yollara, ilerledikçe unuttun kızını da, evini de, malını mülkünü, toprağını da… Yollar cehennemdi, nasıl koruyacaktın yavrularını azrailden… Her yer akbaba doluydu, hepsi senin yavrularının üstünde uçuyordu. Birer birer öldü hepsi, gözünün önünde… Son yavrunu, daha beş aylık, sütsüz memeni somururken alıp atmışlardı bir kayanın üstüne! Aklını kaçırmadan, kendini Fırat’ın serin sularına atmadan önce tırnaklarınla parçalamıştın o kara yürekli adamı hatırladın mı?

AKLIN ALMADIĞI HESAPLAR
Gözünün arkada kaldığı, sonra yavrularının kanıyla suladığın bu topraklardan selam olsun sana bacım. Sen gittikten sonra neler olduğunu sana bir bir anlatayım, ama önce neden gittiğinizi bil isterim, ne için onca can gitti karanlıklar ülkesine…
Bilirsin cihan harbini, geç de olsa geliyordu sizin köye de haberler. İnanasın gelmiyordu duyduklarına, bunca zulüm, açlık, savaş niyeydi? “Dünya malı dünyada kalır.” diyordun sık sık “Nedir bu heriflerin derdi?” Bu sorunun cevabını veremem çok üzgünüm, niye biliyor musun? Çünkü hala savaşlar devam ediyor bacım. Sizin zamanınızdaki gibi, aynısı… Neyse, işte cihan harbi zamanında, sizin başınızdaki büyük adamlar, isimlerini bile bilmediğin, amaçlarını asla kabul etmediğin o adamlar, isyan çıkarıp vurdular senin o çok sevdiğin Türk komşularını… Niye mi? Niye olsun bacım, koltuk sevdası, mal mülk derdi, toprak kavgası işte! Bizim başımızdaki büyük adamlar da, tanımazsın ki söyleyeyim sana Enver Paşa’yı, Talat Paşa’yı… Bizi de mahveden bu büyük adamları… Bizim de gencecik çocuklarımızı savaşa gönderen, soğuktan açlıktan öldürenleri… Bu büyükler karar aldılar, “Ermeniler, bizi arkadan vurdu!” dediler, “Onları sürelim bu topraklardan!” dediler, “Hepsini gönderin, gitsin.” dediler. Biliyorum senin bir suçun yok, biliyorum isyancılar cezalandırılmalıydı… Ama ne senin ne de benim anlayamayacağım ince hesaplar dönüyordu bacım. Mallarınıza konmak isteyen yırtıcı kuşlar, saf kan isteyen aklını kaçırmış bir iki kendini bilmez. İşte bunların aldığı kararlar durduruyor dünyayı, işte bunların aldığı kararlar ayırıyor anayı evlattan, işte bunların aldığı kararlar kanla suluyor bu güzelim toprakları… 

SATENİK, SAFİYE OLDU
Bu nedenle çıktınız o ölüm yolculuğuna. Gittiniz binlerce… Ya bıraktıklarınız, ya geride kalanlarınız, onlara ne oldu? Malınız, mülkünüz bizim şiş göbeklilerin kasasına girdi. Evinize barkınıza elin yabanları gelip sahip çıktı. “Olsun” dediğini duyar gibiyim. Aklın kızında, mal candan önde gelir mi hiç bir ananın yanında? Kızın Satenik ya da Safiye mi desem, çünkü sen gittikten sonra Hatçe ona Safiye dedi. Ama ben Satenik diyeceğim. Keşke sana kızına çok iyi bakıldı, hiç zulüm görmedi, tek derdi sizi özlemekti diyebilseydim. Diyemem, çünkü bu insan denen varlık öyle bencil ki, hadi güçlüleri anladık ya bu güçsüzler niye birbirlerini ezer, niye birbirlerinin kuyusunu kazar. Hele de kadınlar. Hatçe de unuttu sana verdiği sözü, kızını daha on ikisine varmadan herifinin koynuna soktu. Kız becerikliydi anası gibi, pişirdiği ekmeğin tadına doyum olmuyordu. Yorulmuştu Hatçe bir başına yıllardır çalışmaktan, hizmetçi istiyordu. Hem gidenler toprağa altın gömmüş diyorlardı. Satenik biliyordu kesin sizin gömülerin yerini, şimdi bu kızı başkasına vermek olur muydu? Çok dövdü kızını, gömüler için zavallı Hatçe ama bulamadı tek bir akçe… Sonra boş verdi altınları, semer vurdu kızının sırtına 24 saat çalıştırdı. Unutturdu seni, unutturdu çocukluğunu, unutturdu hayallerini, unutturdu adını… Gavur kızı dedi hep… Gördüm kızını, yaşlanmış bir avuç ihtiyar olmuş! Çocuklar doğurmuş ana olmuş, çalışmış çabalamış emekçi olmuş, ama maalesef kim olduğunu bilememiş. Adını kendi de hatırlamıyor. Köydeki hiç kimse hatırlamıyor, tek bildikleri o bir gavur kızı! Satenik hala korkarak bakıyor etrafına, gitmekten hala korkuyor, oysa ne çok isyan etmişti sana “Beni niye götürmedin?” diye. “Ölümse yanında öleydim. Bıraktın da ne oldu ben her gün öldüm. Siz kurtuldunuz.” diye bas bas bağırmıştı, kendince mezarın bellediği boş toprağa… Meğer korkmuş yıllarca gitmekten, kalmak mı daha iyi gitmek mi karar verememiş.
Rahat uyuyun, hiç hayıflanmayın bize, siz gittikten sonra biz öldük öldük dirildik. Türkü, Kürdü, Rumu, Alevisi çekmediğimiz acı kalmadı. Ve ne yazık ki hala yaşadıklarımızdan bir ders alamadık. Gözümüzü oyuyoruz birbirimizin küçük hesaplar için…
Geç bir helalleşme olacak bu mektup biliyorum, ama hakkınızı helal edin bize, bizim ki helal olsun bacım… Gidenlere bizden binlerce selam olsun!

ÖNCEKİ HABER

HDP, Paskalya Bayramı'nı kutladı

SONRAKİ HABER

Tehcir artığı kadınların çileleri ve öyküleri benzeşir mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...