26 Mart 2015 00:57

Çatlak büyüyecek, AKP’nin dikişlerini halk patlatacak

Kürt siyasetinin deneyimli isimlerinden, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Fırat Anlı’yla, 2015 Newroz’u, Öcalan’ın mektubu, Hükümet-Cumhurbaşkanı arasındaki gerilimi, seçimleri ve gündemdeki birçok konuyu konuştuk.

Paylaş

Vecdi ERBAY
Hasan AKBAŞ
Diyarbakır

Kürt siyasetinin deneyimli isimlerinden, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Fırat Anlı’yla, 2015 Newroz’u, Öcalan’ın mektubu, Hükümet-Cumhurbaşkanı arasındaki gerilimi, seçimleri ve gündemdeki birçok konuyu konuştuk.
Anlı, AKP içindeki çatlakların nisan ayının ilk haftası daha da derinleşeceğini, istifalar yaşanacağını söyledi. Öcalan’ın Diyarbakır Newrozu’nda okunan mektubunun halkların ortak geleceği için fırsat olarak anlaşılması gerektiğinin altını çizen Anlı, HDP’nin büyük bir destekle seçimlere gittiğini belirterek, HDP’nin yarattığı rüzgarın önünü kesmek için çeşitli provokasyonların devreye sokulabileceğini söyledi.

Öncelikle Newrozu değerlendirelim. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın mektubundaki ‘Eşme Ruhu’ vurgusunu da kapsamak üzere verilen mesaj nasıl okunmalı sizce?
Newroz, havanın soğuk ve yağışlı olmasına rağmen heyecanlı ve coşkulu geçti. Bu yıl beklediğimizden daha fazla bir ilgi oldu. Newroz’un mesajlarına gelecek olursak öncelikle, Sayın Öcalan, Eşme Ruhu’nu dönemsel olarak söylemedi. Aslında dönem dönem buna ilişkin Sayın Öcalan’ın çok uzun değerlendirmeleri vardır. Sayın Öcalan geçmiş referansları sayarken, Denizlerden, Mahirlerden, İbrahim Kaypakkayalardan bahseder. O yüzden bugün Kürt özgürlük mücadelesi Türkiye’de çok güçlü dostluklar ve ittifaklar kurabilmişse bunda Sayın Öcalan’ın belirlemesi son derece önemlidir. Ve bakıyoruz Suriye ve Irak’ta ve Kürtlerin yaşadığı bölgelerde bunun yansımaları da vardır. Dönem dönem de bu kimi milliyetçi kesimler tarafından eleştiriliyor. İşte Türkiyelileşme, demokrasi, sol, sosyalizm ve ‘Türkiye’nin özgürlük meselesinden bize ne, neden biz kendi sorunumuzu öncelemiyoruz’ tarzında eleştiriler örnek verilebilir. Bu açıdan Eşme Ruhu meselesi aslından ortak yaşam ve kültürü oluşturma meselesidir. Karadeniz’deki, İç Anadolu’daki, Ege’deki, Marmara’daki, Akdeniz’deki yani Türkiye’nin değişik yerlerinde yaşayan insanlar Sayın Öcalan’ın demeçlerine önem vermeye başladılar. Tabii iktidar Kürtlerin bir statü elde etmesinden, Suriye’de geldiği noktadan rahatsız. Türkiye’yi etkileyen nedir? Yani Esad’la komşu olduk bunca yıl, bundan rahatsız olmadık da orada Kürt gençleri, kadınları ve Kürtlerin kendi yönetimlerini daha iyi bir şekilde kurmalarından neden rahatsız olunuyor. Keza, Araplar, Süryaniler, Keldaniler, Türkmenler, Asuriler ile birlikte yeni bir yönetim kuruluyor. Buna destek olmak yerine, klasik ‘Kuzey Irak’ı hazmedemedik ki Kuzey Suriye’yi hazmedelim’ yaklaşımı artık karşılık bulmuyor. Bunun verdiği bir aciziyet de var.

Hükümet ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki gerilim gibi görünen ama bütün olarak AKP içerisinde derileşen gerilimi ve çatlağı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu tartışmalar çözüm sürecini nasıl etkiler?
Artık siyasette iktidar çürüyor. Yani 2002’den beri aynı siyasi kadrolar ve AKP tarafından yönetilen bir hükümet gerçeği var. Bunun artık sürdürülemez olduğunun işaretidir bu. Bu, tek adam iktidarının ülkeyi getirdiği noktadır. Cumhurbaşkanı kendisi dışında hiçbir güç ve otorite ile hiçbir demokratik mekanizmayı tanımayan bir yapıya sahip. Hedeflediği de başkanlık sistemine geçip bunu yasal ayrıntılarda tüketmek. Yani böyle bakıyor. O açıdan bu iktidarını sürdürebilmek için herkesle, her kesimle iş birliğine, kirli ittifaklara açık. Bugüne kadar ‘paralel yapı’ dedikleriyle bu iktidarı sürdürdü. Kısmen askerin pozisyonunun değiştirilmesinde bir işlev gördü. Ama tabi Ankaralılaşma süreci bugün başlamadı. Şimdi tekrar devletle, devlet bürokrasisiyle, sivil, asker bürokrasisiyle bir uzlaşma arayışı var. Tabii burada klasik devlet kodları ve refleksleri devreye giriyor. Kürt meselesi de geçmişteki bildiğimiz algıya dönüşüyor ve dönüştü. Ama öte yandan hükümet çözüm sürecini yürütmek durumunda. En önemli öncelik bu olmak zorunda. Bunu yaparken Kürt meselesini çözme projesi, gayesi olması bakımından söylemiyorum. Ama çözüm sürecinin akamete uğramaması gerekiyor. Nihayetinde biz kendi öz gücümüze güveniyoruz. Bu hükümetle barış sürecini götürmemizin tek sebebi muhatap olmalarıdır. Yani onları bırakıp kiminle bu sorunu konuşabilir ve çözebiliriz?

7 HAZİRAN’DAN SONRA HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK

7 Haziran sonrası bu ülkenin eskisi gibi olmayacağını düşünüyoruz. Yani Türkiye’de yaşayan insanların sürece aktif sahip çıkması gerekir. 21 Mart’ta okunan Sayın Öcalan’ın mektubundaki bence en önemli vurgulardan biri oydu. Karadeniz, Ege, İç Anadolu, Akdeniz gibi bölgelerden herkes aktif bir pozisyon almalı, izleyici olmaktan, seyirci olmaktan çıkıp bunun bir parçası olmalı. Ve negatif barışı pozitif barışa çevirmeliyiz. Devletle PKK arasında yürütülen barışı tüm toplumsal kesimlerin yürüttüğü bir barış projesi haline getirmeliyiz. Sonuçta toplumsal bir realite ile karşı karşıyasınız, ekonomiden tutalım toplumun tüm kesimlerine karşı bir sorun ve beklentiler var. Şimdi tabii artık Cumhurbaşkanı sırtında yumurta küfesi taşımıyor. Çok rahatlıkla istediği gibi beyanat verebiliyor, istediği gibi pozisyon alabiliyor. Bu çatlak suni bir çatlak değil. Bence uzun süre devam edecek ve önümüzdeki günlerde ve haftalarda daha da büyüyecek bir çatlaktır. Ki bunun yan fayları tetikleyeceğini gördük. İşte Arınç ve Gökçek arasındaki polemik aslında bir zihniyetin yansımasıdır. Özellikle nisan ayının ilk haftasında ciddi bir krize dönüşecek.

NİSANIN İLK HAFTASI İSTİFALAR BAŞLAYACAK

Nasıl bir kriz olacak bu? Krizin nisan ayında olmasını neye dayandırıyorsunuz?
Çünkü, milletvekili listeleri hazırlanacak ve bu listelerde ‘Kimin etkisi olacak’ tartışmaları yaşanacak. Cumhurbaşkanı bu listeleri kendisi hazırlayıp belki hükümete ve Başbakana birkaç pozisyon bırakmayı düşünüyor. Ama hükümet de bu konuda rüştünü ispat etmek, ciddi anlamda bir hükümet olup, olmadığını ortaya koymak durumunda. O yüzden nisan ayının ilk haftasında göreceğiz ki, AKP’den istifalar ya da onun çok ötesinde kamuoyuna yansıyacak bu gerilimin boyutları ortaya çıkacak. Kimisi bu iktidarı kaybetmemek adına belki bugün düşünemeyeceğimiz açıklamalar yapacak. Hatta bunun ötesinde operasyonlara dönüşecek. Çok daha kalıcı etkileri olan operasyonlara dönüşecek. Aslında bu durum, ülkedeki halk dinamiğinin harekete geçmesi için de önemli bir zemin sunuyor. Bugüne kadar Kürt hareketi bir yandan çözüm sürecini yönetirken bir yandan da bu hükümete, Cumhurbaşkanına karşı en net, en açık ve en radikal muhalefeti örgütledi ve uyguladı. Halklarımızın ortak mücadelesi ile AKP’nin dikişlerinin daha da patlayacağını düşünüyorum.

‘KOBANÊ’DEN İLHAM ALALIM’

HDP’nin seçimlere parti olarak girme kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürtlerin bir parlamento deneyimi var. Ben Kürt cephesinden ve Türkiye cephesinden bakıyorum. İlk kimlikle 1991’de seçime girildi. O dönem parlamento dışladı. Üzerinden 16 yıl geçtikten sonra 2007 ve 2011 seçimlerinde bir kez daha bağımsız adaylarla seçime girildi. Bu bir zorunluluktu. Ama ‘Aman bir şekilde parlamentoya gireyim’ bakışı neden bizim görevimiz olsun. Neden Türkiyelilerin, Türkiyeli devrimcilerin, sosyalistlerin, demokratların ya da muhafazakar ama gerçekten samimi Müslümanların böyle bir derdi olsun ki? Parlamentoya artık, pencereden, bacadan girmekten çıkılmalı. Birincisi bu. İkincisi, gelinen aşamada öyle bir rüzgar var ki, siz ya yelkenlerinizi dolduracaksınız ya da her seferinde 30-40 kişiyle parlamentoda hiçbir yasal düzenlemeye etkiniz olmayacak, muhalefetin sesinin duyurulmasında güçlü bir karşılığı olmayacak. Bugüne kadar yapılan çalışmaları küçümseyerek söylemiyorum. Çok değerli çalışmalar yapıldı. Ama nihayetinde biz bir iktidar alternatifi miyiz, yoksa sürekli o parlamentonun muhalefet örgütü müyüz? Biz iktidar alternatifi olmak zorundayız. Üçüncüsü; bu iktidar krizinin derinleşeceğini görmek lazım. Bu krizde halklarımızı alternatifsiz bırakamayız ve HDP bunu denemek zorundadır. Barajı geçer geçmez, ayrı mesele. Yarın tarih şunu sorar; ‘Siz niye objektif koşullar bu kadar uygunken, her şey lehinizeyken bağımsız olarak girdiniz.’ Gerek Kürdistan’da gerek Türkiye’nin metropollerinde herkesin çok çalışması lazım. Çalışmazsak, nitelikli adaylar çıkartmazsak, bu iki ay boyunca provokasyonlara ve gelişebilecek buna benzer spekülatif gelişmelere karşı tedbir almazsak, işimiz kolay değil. Ama bir anda beklemediğimiz büyük bir rüzgarı da, arkamıza alabiliriz. Şu an bence hava lehimizedir. İşte Kobanê direnişi gözümüzün önünde. Kobanê toplu iğne ucu kadar bir yerdi ama IŞİD gibi gittiği her yeri siyaha bulayan, kötülüğün rengini veren bir uluslararası mekanizmaya karşı durdu ve yavaş yavaş onu geriletti. Bence bundan ilham almamız gerekiyor.

HDP, CİDDİ BİR İKTİDAR ALTERNATİFİDİR

Tüm bunlar olurken seçimlere giden süreci nasıl değerlendirmek lazım sizce?
Elbette her şey güllük gülistanlık değil ve olmayacak. Şunu görmek lazım; Türkiye’de merkezin otoritesinin zayıfladığı her dönem otoriter lokal güçler öne çıktı. Zaten devletin de böyle bir geleneği var. Ama bu sefer anlaşılan, emir komuta zincirinde hareket etmeyecek. Daha farklı yatay örgütlemeler ve bu örgütlenmelerin öne çıktığı bir süreç görülecek. Belki bölgede kimi provokasyonlar, sabotajlar veya Türkiye’nin başka yerlerinde kimi spekülatif gelişmeler olabilir. Bu seçimin de kırılma noktası bence bu. Yoksa AKP’nin oy kaybında MHP kazanacaksa, AKP’nin oy kaybında daha muhafazakar, daha gerici ya da daha milliyetçi bir tablo ortaya çıkacaksa, bu herkes için kısa vadede bir sıkıntı olur. Ama nihayetinde bunun olmaması için bizler mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Ya da mücadelemizin dilini, üslubunu değiştirip, ‘Bu hükümet kalsın da bu çözüm süreci devam etsin’ gibi bir ruh haliyle yaklaşmayacağımız çok açıktır. Çünkü biz bu ülkenin yönetimine talibiz. Belki bir koalisyon çıkacaktır. 7 Haziran sonrası bu koalisyonda bizler neden olmayalım? Ya da bir beş yıl sonra 2019 seçimlerinde ciddi bir iktidar alternatifi neden yaratamayalım? Maalesef önümüzde CHP gibi bir engel var. Statükoyu koruyan, kollayan bir CHP ya da MHP gibi bir tehdit var. Biz kendi gerçekliğimize ve kendi örgütlü yapımıza ve öz gücümüze güvenerek çalışmak durumundayız. Şu anki yönetim tabiri caizse ülkenin kaynaklarıyla kasalarını doldurdu. Bu ülkenin bütün kaynaklarını peşkeş çektiler. Bu ülkede talan edilmeyecek hiçbir şey bırakmadılar. En son nükleer santrali neredeyse kabullendirecek noktaya getirdiler. Geleceğimize dair ayak basılmadık yerler bırakmadılar, toparlamamız uzun süre alacak.

ÖNCEKİ HABER

Japon mühendisin intiharı ve tartışmalar üzerine

SONRAKİ HABER

Vali gözetiminde çocuk işçilik

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...