15 Mart 2015 00:56

Davamız Divan'a kalmayacak

Divan işçisi kadınlara, hem direnişin nasıl başladığını ve taleplerinin neler olduğunu, hem de bu sürecin onların hayatını nasıl etkilediğini sorduk. İşçi kadınlar, 'Direniş Divan’ı'nı anlattı.

Paylaş

Serpil TANRIVERDİ
Müslime KARABATAK

İstanbul

Pasta, çikolata, bisküvi... En iyi markalarını almaya çalışıyorsunuz çocuklarınıza, sevgililerinize öyle değil mi? Peki, o tatlı mı tatlı ürünlerin yaldızlı kağıtlarının altında ne emekler olduğunu biliyor musunuz?

Divan Pastaneleri örneğin. Hani çoğumuzun Taksim’deki şubesinden hatırladığı, Koç ailesinin lüks pastaneleri... İşte o lüksün, zenginliğin kendilerinin sırtından kazanıldığını, 28 Şubat’tan bu yana süren direnişleriyle anlatıyor Divan işçileri.

Divan İşletmelerinde çalışan ve yılın neredeyse 6 ayı zorunlu mesailer yüzünden evlerine ancak uyumaya gidebilen, erken saatlerde tekrar işe gelip gün boyu neredeyse aralıksız çalışan kadın işçilerin, kendi çocuklarına pasta yapacak zamanları da enerjileri de kalmıyor.

Ağır sömürü koşullarına karşı DİSK’e bağlı Gıda-İş Sendikasında örgütlendiklerinde ise tazminatsız olarak işten atıldılar. Şimdi, haklarına sahip çıkmak, işlerine geri dönmek ve tüm arkadaşlarının da aynı hakları alabilmeleri için direnişteler. “Davamız Divan’a kalmayacak” diyerek kararlılıklarını ifade ediyorlar.

Buluştuğumuz kadın işçilere, hem direnişin nasıl başladığını ve taleplerinin neler olduğunu, hem de bu sürecin onların hayatını nasıl etkilediğini sorduk. İşçi kadınlar, “Direniş Divan’ı”nı anlattı:

YEMEK BOYKOTUYLA BAŞLADI

“Önceleri tuvalet, sigara molası ve hava almayı günde 1 saat ile sınırladılar. Bu bizde huzursuzluk yarattı. Daha sonra zam kağıtları geldi, kimine 50, kimine 100 lira zam yapmışlardı, kimine ise hiç zam yapılmamıştı.

Bunun üzerine 108 işçi imza topladık, taleplerimizi bildirdik. Üretim müdürü yemekhaneye topladı bizi, açıklama yaptı, ‘Bu bir saatin içinde tuvalet izni yok’ dedi sadece, başka hiçbir talebimize cevap vermedi. Bizi dikkate almadılar, biz de zam kağıtlarını iade ettik. Bunun üzerine Genel Müdür Yardımcısı Zeynep Hanım 20’şer kişilik gruplarla toplantı yaptı, ‘Sizin konumunuzda zam bu kadar, konumunuzun değişmesi lazım’ dedi ama 10 yıldır, 20 yıldır çalışanlar var, konumunu yükseltemiyor kimse, buna olanak sağlanmıyor.

Bunlar yaşanırken üç arkadaşımızı işten attılar, bunun üzerine sendikalaşma işine hız verdik. Ertesi gün sendikalı arkadaşlarla yemeğe çıktık. Hayrettin Ayhan diye bir abimiz var, kendisi kalp hastası, İşkur’dan engelli kadrosundan işe girmiş, o bize çağrı yaptı, ‘Üç arkadaşımız işten atıldı, yemekleri yemeyelim’ dedi. Bunun üzerine 45-50 kişi, yemeği boykot ettik, yemekhane boşaldı, aşağı indik.

12.30’da işbaşı yaptık, müdürler Hayrettin abiyi odalarına götürüyorlar, üst kata müdürün odasına gidiyor diye bize de haber geldi, gittik bu boykotu sadece o yapmadı hepimiz yaptık, dedik. Hayrettin abiyi de alıp geldik. Bu olaydan sonra gece 23.00 ile 01.00 arası dokuz arkadaşımızı arıyorlar, ‘Yarın hava karlı, zahmet edip buralara kadar gelmeyin, iş akdinizi feshettik’ diyorlar. Sabah işe geldiğimizde o dokuz arkadaşımız da gelmişti, işbaşı yapmadık, yemekhaneye kapandık.

ELEKTRİĞİ SUYU KESTİLER

Üç gün içeride kaldık, talebimiz 12 arkadaşımızın da tekrar işe alınmasıydı. Yemekhanede ikinci gün saat 12’den sonra, üçüncü gün akşamına kadar bize yemek vermediler, dışarıdan gelmesine de izin vermediler, suyu, elektriği kestiler, klimaları kapattılar. İçeride kalan arkadaşlarımızın ailelerini arayıp yıldırmaya çalıştılar.

HDP Milletvekili Levent Tüzel’in sendika yetkilileri ve ailelerimizin emniyete gidip ‘İçerde yaşanacak herhangi bir sağlık probleminden siz sorumlusunuz’ demesi üzerine gece yemek geldi. O gece sendikanın Genel Sekreteri Seyit Aslan, ‘Saat 3’te içeri girdi, siz ne karar verirseniz, biz yanınızdayız’ dedi. Polis ‘Son verin bu işe, yoksa müdahale edeceğiz’ deyince sloganlarla dışarı çıktık. Ve çadır hayatımız başlamış oldu.”


‘HİÇ AKLIMA GELMEZDİ BİR HDP MİLLETVEKİLİYLE AYNI FİKİRDE OLACAĞIM’

YILDIZ KOÇ: İki yıl oldu Divan’da çalışmaya başlayalı. Önceden fırında çalışıyordum, bir yıldır da fabrikadaydım. Lokum, bisküvi bölümlerinden gönderilen ürünleri paketliyorduk. Özellikle bayramlarda 18 kiloluk kolileri taşıyorduk ve bunları da kadınlar yapıyordu. 18 kiloluk bir şeyi günde 3 palet yaptığınızı düşünün, ki biz daha fazlasını yapıyorduk. Sadece bir palette kolisi 18 kilodan 18 koli olduğunu düşünün... Artık bel diye bir şey kalmamıştı bizde, yoruluyorduk. Aylarca çocuklarımızı, ailelerimizi, görmediğimiz çok oluyordu, bilfiil çalışıyorduk.
Ta ki sendikalaştık diye atılana kadar... Bu süreçte dostumu düşmanımı tanımış oldum. Bundan önce kendi halimizde insanlardık, hiç grev görmedim, hiç böyle bir şeyin içinde bulunmadım. Şimdi çok değiştim; ilk defa 8 Mart’a gittim, birliği, beraberliği öğrendim, kanunları, kendi haklarımızı öğrendim. Halkın bize karşı ne kadar duyarlı olduğunu gördüm. Hiç aklıma gelmezdi HDP’nin milletvekilinin bize sahip çıkacağı, onunla aynı fikirde olacağım. Ama biz işçiyiz, ekmeğimizin kavgasındayız ve bu mücadelede kazanan taraf biz olacağız.

NORMAL ZAMANDA BU KADAR YOLU ASLA GELMEZDİM

 

NACİYE OCAK: 12 yıldır Divan işçisiyim. Paketlemede de çalıştım, çıkarıldığımda pasta bölümünde çalışıyordum. Sabah 5’te kalkıyordum, 5.30’da servise biniyordum, 6’da buradayız, 6.30’da işbaşı. Üçte çıkmamız gerekirken altıya ya da sekize kadar mesaide kalıyorduk. Sürekli ayakta olduğum için çok yoruluyordum; bel fıtığım, boyun fıtığım var, varis ameliyatı oldum. Sağlık sorunum yüzünden burada çalışamayacağımı, başka bölüme geçmek istediğimi şeflerime de ilettim birkaç kez. Hatta doktor ‘Ayakta duramaz’ diye rapor yazdı ama raporum kayda alınmadı.
Kendimi eve atınca hayat bitiyordu, hiçbir yere çıkmıyordum. Cumartesileri izin günümdü, o gün bayram; tüm hayatımı bir güne sığdırmaya çalışıyordum. İki çocuğum var, eşim kasap, o da geç geliyor, çocukları bile doğru düzgün görmüyordum, yorgunluk ve stres eve de yansıyordu. Ama şimdi her gün iki saat yoldan çadıra geliyorum. Normal zamanda bu kadar yolu asla gelmezdim, ama bu mücadele başka bir şey! Daha önce hiç grev yaşamadım; televizyonlardan görür üzülürdüm hallerine. Hiç aklıma gelmezdi bir gün televizyonlarda gördüğümüz direnişlerden birine bizim de çıkacağımız. Şimdi çocuklarımın masraflarını nasıl karşılayacağımızı düşünüyorum, ama bu süreçte ailem ve iş arkadaşlarım çok destek oldu. İnşallah sonunda galip geleceğiz.

 


İLK İŞİM, İLK DİRENİŞİM

ESRA TÜRE: Esra en gençleri, henüz 3-4 aydır çalışıyormuş. Gelir gelmez sendikalaşmanın içinde buldum kendimi, ilk işim, ilk direnişim. Ben haksızlığa tahammül edemiyorum. Paketlemede çalışıyordum; işe gel, işten git idi hayatım, şimdi ise çadırdayım. Burada birliği öğrendim, beraberliği öğrendim, daha önce selam vermediğim, vermekten çekindiğim insanlarla aile olduk burada, burası çok farklı.


ZELİHA’NIN ELLERİNDEKİ KELİMELER: İŞ, EKMEK, ÖZGÜRLÜK

Siz hiç sağır ve dilsiz bir işçinin slogan attırdığını, diğer işçilerin de hep bir ağızdan ona katıldığını duydunuz mu?

Zeliha, Direnişteki Divan İşletmeleri işçilerinden ,bağırarak attırdığı sloganlar, diğer işçilere “güç veriyor.”

Engelli statüsünde çalışmasına rağmen o da işten atılanlar arasında. Çok kararlı, sendikanın da kendisiyle beraber işten atılan arkadaşlarının da işe gireceğinden emin.

Yazarak anlaşıyoruz Zeliha ile. Divan’da 4 yıldır çalışıyor.  İlkokul üçüncü sınıfta bir kızı var. “Şimdi çalışmıyorum, kim bakacak kızıma?” diye soruyor. “Hava soğuk, yemek yok, hastalanıyoruz, yazık değil mi bize, vicdansızlar!” diye sesleniyor patronlarına. “Eyleme devam! Korkmuyoruz! Mücadeleyi bırakmıyoruz!” Onu anlamayanlar, ancak işçi sınıfının haklarına sağır, dilsiz olanlardır...


HERKES HAKKINI, HUKUKUNU ARIYORMUŞ MEĞER

YAĞMUR YILDIZ: Divan’da sezonluk olarak 2011’de başladım ama geçtiğimiz senenin başında kadrolu olarak işe alındım. Çikolata bölümündeydim. Benim bölümümde bir kadının çalışması çok zor. Ağır kaldırıyorsunuz. Bantın başında çalışıyorum ben, sürekli sabit ayakta olduğumuz için bacağımızda, ağır kaldırdığımız için belimizde ağrılar oluyor zamanla. Çok fazla mesaiye kalmamız isteniyor. Evimize, ailemize hayrımız olmadığı zamanlar oluyor. Ailemin başta haberi yoktu. Eşime söyledim, borçlarımız falan olduğu için ister istemez “Keşke yapmasaydın, borcumuz var” dedi. Ben ayda 130 saat falan mesai yapan bir insanım, gece sadece uyumaya gidiyorum eve. Böyle bir durumda ister istemez evde de problemler yaşıyorduk. Anne babam da bu durumu bildikleri için, “Madem hakkınızı vermiyorlar, hakkınızı arayın,” dediler.
120 kişiden 109’u imza attı, ama tek tek arayıp imza atıp atmadığımız soruldu. Bazı arkadaşlarımız işten çıkarılma korkusuyla bilerek imza atmadıklarını söylediler. O imza kağıdında da mesai saatlerimizin çok uzun olduğu ve ücretlerimizin daha düşük saatler üzerinden verildiği, haklarımızı istediğimiz yazıyordu. İçerideki arkadaşlarımıza “Dışarıdakilerin durumunu görüyorsunuz, siz de onların durumuna düşmeyin” diye baskı uyguluyorlar.
Daha önce hiç direniş yaşamamıştım. Hatta karşıydım. Ama şimdi görüyorum ki boşuna kızmışım. Herkes hakkını emeğini arıyormuş meğer. Onu anladım. Umarım biz de alırız hakkımızı.


TEKSTİLDE ÇALIŞIRKEN DE BİR DİRENİŞ HİKAYEM VAR

SEDEF ERDAL: İki buçuk yıldır çalışıyorum. Daha öncesinde 6 ay kadar sözleşmeli çalıştım. İşin yoğun olduğu dönemlerde sözleşmeli işçi alıyorlar, iş bitince gönderiyorlar. Tamamen güvencesiz. Şimdi mesela bayrama kadar yine alacaklar, iki üç ay çalıştırıp işleri bitince gönderecekler.
Ben bisküvi bölümündeydim. Sürekli ayakta olduğumuz için bacaklarımızda varis, ayaklarımızda nasırlar oluşmaya başladı. Sabah altı buçukta başlıyorsun, öğlen üçe kadar hiç durmadan... Çok yoğun olduğumuz için yemek saatlerimizden bile kısarak çalışıyorduk.
Ben daha önce 1995’te tekstilde çalışıyordum. Maaşlarımızı düzenli ödemedikleri için direnişe çıkmıştık bütün işçiler olarak. Patronun istediği işi üretiyorduk, iş çok çıkıyordu. Bütün firmalar gayet memnundu üretilen işten. Ama patron sürekli “zarardayım, iş yok” diyerek paramızı vermek istemiyordu. Atölyeyi taşıyıp götüreceğini duymuştuk, hatta birkaç makineyi götürmüştü. Biz de tamamen taşımasını engellemek için 1 hafta boyunca işyerini işgal etmiştik. Ama maaşlarımızı yine vermedi patron, polis zoruyla bizi attı. Sonra da ortadan kayboldu. Böyle bir direniş hikayem var. Şimdiki çalışma koşullarımla neredeyse hiç farkı yoktu tekstilin de. Hatta daha fazla çalışıyorduk; 15 saate bile çıkıyordu. Burada para veriyorlar, ama düşük ücret veriyorlar. Biz buna karşıyız.

ÖNCEKİ HABER

Altıncı şirketin yalanı ortaya çıktı: Tonlarca siyanür toprağa ve suya...

SONRAKİ HABER

Evde cesedi bulunan kadının kocası tarafından boğulduğu iddia edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...