26 Temmuz 2011 09:58

Bir gazetenin iki yüzü

Bir çoğu genç olmak üzere 90’dan fazla masum sivili öldüren Norveçli terörist, olayı tek başına gerçekleştirmedi. Başka bir ifadeyle o, eylemini, kültürel ve politik koşullar içinde gerçekleştirdi; korkularını ve nefret dolu dünya görüşünü burada anlamlandırdı ve meşrulaştırdı

Bir gazetenin iki yüzü
Paylaş

Bir çoğu genç olmak üzere 90’dan fazla masum sivili öldüren Norveçli terörist, olayı tek başına gerçekleştirmedi. Başka bir ifadeyle o, eylemini, kültürel ve politik koşullar içinde gerçekleştirdi; korkularını ve nefret dolu dünya görüşünü burada anlamlandırdı ve meşrulaştırdı. Anders Behring Breivik adındaki milliyetçi katilin, sağ kanat politikalardan etkilendiği artık herkesçe biliniyor. Bu trajedi, dünyanın her yerinde normal insanların, nasyonalist ve dinci ulusalcılara karşı acil bir şekilde mücadele etmesi gerektiğinin altını çiziyor. Bu olay aynı zamanda hakim paradigmanın aşırı bağnazlığı yarattığı boyutu da ortaya çıkardı.

Oslo’dan gelen haberler bütün gazetelerde geniş şekilde ve bir yerleri işaret ederek verildi. En renkli reaksiyonu New York Times sayfaları gösterdi. Olay bu gazetede epey bir yer kapladı. Haberler kapsamında sivillerin çatışması başlığı ileri sürüldü ve “ölüm kültü” manşeti atıldı.

Bir çok açıdan okuyucuların fikirleri ne yazık ki ilk sayfa editörünün röportajı tarafından takviye edildi ve okuyucular aldatıldı. ABD’nin özgürlükçe olarak öne sürülen gazetesi New York Times’ın, ünlü editörü Glenn Greenwald, teröristçe bir olayın duyulduğu ilk saatlerde mutluluk içindeydi. Terörist kelimesini yalnızca Müslüman kelimesiyle yan yana kullanmayı seven biri olarak olayın ayrıntılarının açıklanmasından sonra üzülmüştü gerçi.  

Oslo’dan gelen haberler katledilenlerin faili olarak bir Hristiyan din adamını terörist olarak  duyurdu. New York Times editörleri de açıkça yüzeysel müdahalelerde bulunarak hikayeyi değiştirdiler. Terörist Hristiyan ama “dengesiz” biri olarak “çoklu saldırılarla adından söz ettiren El Kaide’nin vahşetine” atıfta bulunarak bir kalıp oluşturdu. Aynalama taktiğiyle radikal İslam hatırlatılmaya çalışıldı. Bu şekilde gazete katilin, terörü gerçekleştirene karşı antipatisine rağmen Müslümanlarla terörizmin bağlantısını kurdu.

Batı medyasının asıl suçu, adı sanı belli olmayan bir tetikçinin peşinden nefes nefese koşmasıydı. Sorumsuzca, her şeye inanan bir şekilde, gazetecilikle ilgili en ufak ilkeye özen göstermeksizin. “Güvenilen beş terörizm uzmanı listesinin” en tepesinde olan havarilerden New York Times okuru Will McCants’da bu sayede gözden düştü. O savunmasında sadece, NYT’nin okuyucuları müzdarip ettiğini ve kendilerini yanılttığını söyledi. Aslına bakılırsa New York Times gazetesi, McCants’ın söylediği ve onun tarafından onaylanan önyargıları kanıtlamaya çalışan bir gazeteydi. Onların dünya görüşlerinin altında açıkça şu yatıyor: “Müslümanlar kötü. Kötü bir şey olduğu zaman Müslümanlar sorumludur.” Bu bugünün ABD’sinde de ana akım bir görüş; hemen bütün parti çizgilerini kesen temel argüman bu. Bu öykü ABD’de her ki tarafı da şekillendirdi. Nitekim Amerikan soluda bu bağnaz bakış açısını koruyor. Kamuoyu tartışmaları yoluyla düzenlenen sahnede sağ siyaset, başarılı bir şekilde bu akımı işaret etti ve ana akım haline getirerek solu da inşa etti  İki tarafta Müslüman karşıtlığıyla ünlü ülkeye şunları garanti etti: İlk olarak batıdaki bütün teröristler Müslümandırlar; ikincisi küresel medeniyet savaşının ortasında olduğumuzu biliyoruz. Bu iki şey, Afganistan’da tuvaletini yapmak isteyen Sam Amcanın ayaklarını dikkatlice koyup çömeldiği kalaslar oldu.

Anders Behring Breivik, Mohammed Atta and Baruch Goldstein; hepsi bu çürümüş bezden dikildiler. Anwar El Awlaki ve Glenn Beck gibi inanç tüccarlarının hepsi, aynı uygulamaların çekirdekleri. Bu adamlara güvenilmez, şiddet içerirler ve özgürlük karşıtıdırlar. Dünyanın dışında bile onlardan korkulur. Onlar homoseksüellerden ve güçlü kadınlardan nefret ediyorlar. Onlar için güvensizliğin kaynağı başka bir şey. Onların değerleri militarizm, rahatlık, milliyetçilik ve ırkçılık. Bunlardan daha kötüsü bu adamlar halkları kendi fikirlerine uyumlulaştırmak amacıyla çılgınca kendini yok etmek için çalışıyorlar. Korkunç olan uyumlulaştırmak için öldürmek istedikleri, kendilerinden dışındaki geri kalanlar yani bizler ve savaş devam ediyor.

Norveç halkının güven veren başbakanı, terör olayı ile ilgili yaygın söylemle buluşmadı ve sorulara gerici kampanyalara öykünerek cevap vermedi. Güçlü prensiplere bağlı gerçek bir özgürlükçü olarak kötü spekülasyonlara veya korkuya sarılmakla yetinmedi. Olayın trajedyasına yenilmedi. Bunun yerine, Norveç demokrasisinin çok daha güçleneceğini söyledi. Üstelik bu söylediği şey ırkçı terörist saldırıların hemen arkasından geldi: “Bizim cevabımız daha fazla demokrasi, daha fazla açıklık; şiddetin bu türlüleri asla bizi durdurmayacak.” İşçi Partisi Genel Başkanı ve Norveç Başbakanı Jens Stoltenberg’i kelimeleri, onun söylediklerinden rahatsız olan ırkçılar ve dincilerden oluşan kesimler,  kurumlarla, özgürlüğü savunan toplum arasındaki farkı açıkça gösteriyor. Başbakan Jens Stoltenberg’in söyledikleri sağ aşırıcılığın küresel savaşında Norveç’in konumunu açıklığa kavuşturdu. Peki ABD bu savaşın neresinde duruyor?

Filistin’in Gazze şeridinde doğan bağımsız gazeteci Ahmed Moor Kahire’de yayınlanan Filistin-Amerikan Gazetesinde çalışıyor.

Kaynak:El Arabiya
Çeviri:Evrensel Gazetesi Dış Haberler Servisi

ÖNCEKİ HABER

İstanbul Caz Festivali’ni Joss Stone kapatıyor

SONRAKİ HABER

Amirallere suikast iddianamesi hazır

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...