23 Şubat 2015 13:15

Suriyeli yönetmenler bize ne anlatıyor?

İf İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nde izlenecek filmler dışında düzenlenen söyleşiler de önemli bir yer tutuyor. Küçük Müdahaleler başlığı altında yapılan söyleşilerden biri de Savaş ve Direniş Zamanında Sinema Yapmak: Suriye Bize Ne Anlatıyor? oldu. Simav Wiam Bedirxan, Ziad Homsi, Ali Atassi, Yassin Al-Haj Saleh’in moderatörlüğünde İstanbul’a gelen yönetmenler, Suriye’de yaşananları birebir tanıklık ettikleri olaylarla beraber, Suriye’de sinema yapmanın zorluğunu, kayda aldıkları her anı belgelemenin ve dış dünyayı aktarmanın meşakkatli yolunu anlattı.

Suriyeli yönetmenler bize ne anlatıyor?

Ezgi GÖRGÜ
İstanbul 


Suriyeli yönetmenler arasında, ülkede savaş zamanı yapılan sinemayla, savaştan önce, onların deyimiyle devrim öncesinde, yapılan sinemanın arasındaki farklar tartışma konusu. Belgesel sinemanın bu süreç içinde önem kazandığını belirten yönetmenler, Suriye’yi, çatışmaları, ölümleri kayda alırken savaş sırasında hayatı da ele aldıklarını belirtiyorlar. Ancak Ali Atassi, kameranın en etkili silah olduğu düşünülerek çekimler yapılırken yaşanan ölümleri kayda almanın sinemasal anlamda etik olmadığı konusunda uyarıyor.

Suriyeli Kürt yönetmen Simav Wiam Bedirxan’ın Suriye’de çektiği görüntülerden oluşan Gümüş Suyu: Silver Water, Paris’te yaşayan Ossama Mohammed’in elinden geçiyor ve böylelikle filmin uzaktan ve yakından iki yönetmeni oluyor. Bedirxan, “Burada olmaktan çok mutluyum” diyerek sözlerine başlarken sinemanın Suriye’de yeni bir anlama büründüğünü ifade ediyor. Olayların yoğun olduğu yerlerde çekimler yaptığını belirten yönetmen, kalben ve cüretli bir şekilde filmi çektiğini söylüyor. Son süreçte yaşadıkları üzerinden konuşan Bedirxan, sorularını da ekliyor; “Sinemanın adı böyle mi kalacak yoksa yeni bir sanat dalı mı olacak.”

Bizim Dehşet Dolu Ülkemiz filminin yönetmenlerinden Ali Atassi ve Ziad Homsi de sinemanın Suriye’de yeni bir anlama büründüğünü, görüntüleri çekerken gerçekliğin ve kurgunun insan olma anlamında önem kazandığına dair konuştular. Dünyada kameranın en etkili silah olarak kullanabileceğini düşündürten bir anlayış olduğundan bahseden Atassi, Suriyelilerin dünyanın yanlarında olacağını beklediklerini, ancak bir süre sonra kendi ölümleriniz izlemeye başladıklarını söyleyerek diğer yönetmenlere itiraz ediyor. Seyircinin aynı zamanda kameraman olduğunu belirten Atassi, özellikle youtube ve kısa filmlerle, çok fazla yönetmeni ve senaristi belli olmayan filmlerin ortaya çıktığını, sinema yapmak isteyenler için olanakların arttığını vurguluyor.

Suriye sineması ya da belgeseli derken mültecilikten başka konular ele alındı mı diye soran Atassi, ölüleri çekerken izin alınmadığını bu sebeple bu tarz çekimlerin etik olmadığını savunuyr. Ancak, yönetmen Bedirxan, Baba Amar’da şiddetli bir bombardıman zamanında çekim yapmak istediklerini, oraya gelecek olan kameramanın gelemediğinden dolayı kendisinin 500 km öteden gelen bir kamerayla çekimlere başladığını belirtiyor. Olanları kayda alırken Suriye’de neler oluyor diye başladıklarını daha sonra da filme evrildiğini, Gümüş Suyu’nun da böyle ortaya çıktığını anlattı. Gümüş Suyu filminin gösterimi Cannes Film Festivali’nde yapıldığında da dikkat çeken filmlerden olmuştu, festivalde de Yılın En Yaratıcı Müdahalesi olarak Simav Wiam Bedirxan ve Ossama Mohammed’in filmini seçti..

İSTEDİKLERİ NE EKMEK NE BENZİN; ÖZGÜRLÜK 

Diğer yönetmenlerin sinemanın yapılış biçimi ve içeriğine dair kaygıları olsa da Gümüş Suyu’nun ele aldığı savaş ortamı, mültecilik, halkın isyanı, çiftçilerin yürüyüşleri, ordunun saldırıları önemli bir yerde duruyor ve Suriye için tanrı gibi görülen Esad mitinin yıkımını da filmde görebiliyoruz. Ne kadar hazmı zor olan görüntüler ve arka plan olsa da Suriye’de kalan halk çünkü yarısı mülteci konumunda, harabeler arasında yeni bir Suriye yaratma telaşında. Suriye’de olanları içeriden gözler olmadan, birebir tanıklık etmiş insanları dinlemeden bilemeyeceğimizi de gösteriyor filmler. Yürüyüş yapan çiftçilerin köylerinden çıkıp ekmek ve benzin değil de sadece özgürlük istemeleri bile Suriye halklarının taleplerinin onurlu bir yaşam olduğunu ve diktatörlük olmadan hayatlarını sürdürmeleri isteğini belirten en naif ve gerçekçi durumu gösteriyor. Ki bu yürüyüşleri dahi ordu tarafından kesiliyor, öldürülmelerine rağmen devam ederek kararlı olduklarını gösteriyorlar. Kötülüklerle anılan Ortadoğu coğrafyasının içinde umut göstergesi olan bu durumu ve buna benzeyen çok sayıda örnek verilebilir. Ortadoğu topraklarına bakarken insanların neyi düşündüklerini, nasıl yaşadıklarını ve kurtuluşlarını da bulmaya çalıştıklarını hatırlayarak Suriye’ye, Ortadoğu’ya, yanımızdan geçen Araplara bakarken hatırlayalım. 

Evrensel'i Takip Et