18 Şubat 2015 01:04

Taşeron sömürüyse inşaattaki katmerlidir

Paylaş

SUNU
İnşaatlar, Türkiye’de işçilerin en örgütsüz ve dağınık olduğu sektörlerin başında gelir. Taşeronlaştırmanın ve kuralsızlığın sınırı yok desek yeridir. Özellikle son dönemde Türkiye büyük bir şantiyeye dönüştürülürken, bu şantiyeden onlarca milyoner çıktı. Biz işçiler ise refah ve büyüme ile değil ardı ardına yaşanan iş cinayetleriyle anılıyoruz. Ölümlerin sıcaklığında pek çok sorun gündeme gelse de zaman geçtikçe ölüm haberleriyle birlikte bizim sıkıntılarımız da görmezden geliniyor. İşçiler olarak, yaşadığımız sorunları ve çözüme dair şantiyelerde ve yaptığımız toplantılarda tartıştık, görüşlerimizi bir dosya haline getirdik. Tartışmaların yaygın bir şekilde sürdürülmesinin bizi çözüme biraz daha yakınlaştıracağını düşünüyoruz. Buradan inşaat işçisi arkadaşlarımıza çağrı yaparken, gazetemiz Evrensel’e de dosyanın hazırlanmasında verdiği destekten dolayı teşekkür ederiz.

Hazırlayan: İnşaat İşçileri Birliği

İçinde yaşadığınız konutlar; üzerinden geçtiğiniz geçitler, köprüler; kullandığınız metrolar, trenler, otoyolları; alışveriş yaptığınız merkezler; ders gördüğünüz okullar; tedavi olduğunuz hastaneler; namaz kıldığınız camiler... Hep bizim emeğimizin ürünüdür. On binlerce olmamıza karşın görünmeyiz. Göründüğümüz yerde de hor görülürüz, küçük görülürüz. Şehirden uzak şantiyelerde yıllarca çalışır, didiniriz. Ama elimize geçen koca bir sıfırdır. Birileri zenginliğine zenginlik katarken, bize inşaatlarda gece gündüz çalışmak düşer. 
Size önce inşaatlardan bahsedelim. İnşa-at, kaba ve ince işçilik olarak ikiye ayrılır. Kaba bölümünde demir, kalıp, duvar, topografa, kule vinçleri ve kaba sıva gibi işler vardır. İnşaatın kabası bittiğinde buradaki ekipler, eğer iş varsa başka bir inşaata doğru yola çıkarlar. Artık ince inşaat bölümü başlar. Tesisat, elektrik işleri, son döşeme, ince sıva, dekorasyon, marangoz, cam işleri yapılır. İnce inşaat bölümü de bitti mi, hele de lüks konutlarsa inşaat işçisinin yeri yok-tur orada. İstese de giremez zaten. İşçi çekilir, biten inşaatlar milyon dolarların döndüğü sektöre kalır. 

KATMERLİ SÖMÜRÜ

Bu sektör taşeronlaştırma üzerinden büyür. Taşeronun taşeronu, onun da taşeronu vardır. Öyle ki 200’e yakın taşeronun çalıştığı inşaatlar vardır. En altta da kalfa dediğimiz kendi ekibini toplayan en alt taşeron yer alır. Bir ofise toplanan beyaz baretli yöneticiler, biz sarı baretli işçiler üzerinden başlarlar pazarlığa. Kim en ucuza yapacaksa, işi o alır. Bir işin ucuza yapılacak olması biz işçilerin daha az ücret alacağı ama daha fazla çalışacağı anlamına gelir. Eğer taşeron sistemi emek sömürüsüyse, bizdeki sömürü, katmerlidir bu yüzden. 15 yıllık inşaat işçisi arkadaşımız şöyle anlatıyor bu sistemi: “Beyaz baretliler taşeronla firmayla sözleşme imzalıyor. Sonra bastır ha bastır... 20 kişilik iş 7 kişiye yükleniliyor. Yazmış, kışmış fark etmiyor. Bayıltana kadar çalıştırıyorlar. Peki ne oluyor, yorgunluk oluyor, iş cinayeti oluyor.” 

YEVMİYELİ ÇALIŞIYORLAR

Eğer bir fabrikada ya da devlet dairesinde çalıştıysanız, ay sonu ne kadar ücret alacağınızı bilirsiniz. İnşaatlarda böyle bir durum yoktur. Yevmiye usulü çalışırız. Yani çalışırsan o günün parasını alırsın, çalışmazsan aç kalırsın. Aylarca izinsiz çalıştığımız zamanlar da olur, aylarca iş bulamadığımız da... Yazın inşaatlar çoğalır yevmiyeler biraz daha yükselir, kış oldu mu iş azalır ücretler düşer. Yazın sıcaktan bunalırsın, kışın ayazında soğuktan titrersin. Ama itiraz ettin mi “kapı orada” derler. Hangi sorun olursa olsun, şikayet ettiğimizde en fazla duyduğumuz söz de budur. 
Ustalar 100-150 lira arası yevmiye alır. Vasıfsız işçilere ödenen ise 40-70 lira arasıdır. Ama aldığımız bu para da tehlikede artık. Savaştan kaçarak ülkemize sığınan Suriyeli kardeşlerimizin çaresiz durumunu istismar ediyorlar bu ara. İnşaatlarda Suriyeli işçi sayısı artmaya başladı. Onları gösterip ücretleri biraz daha düşürmek istiyorlar. İşlerini sağlama almak için de birbirimize düşman etmek istiyorlar. Zaten bölünmüş parçalanmış olan inşaat işçilerini daha da bölmek, sömürüyü daha da artırmak istiyorlar. 

SEN DEVLET MİSİN?

Yevmiyeli çalışırız ama, ücretini düzenli alabilen yoktur neredeyse. Hak edişler ödense de elimize geçmesi ayları bulur. Taşeron peşin parayla zam gelmeden malze-me alır ya da büyük para olduğu için bankaya koyar, birkaç aylık faizi cebine indirir. Kimse işçinin kirası mı var, çoluk çocuğu mu aç diye düşünmez. Para alamadığımız için çok zor duruma düşeriz. Elektriği kesilenler, iki ay kirasını ödeyemediği için evden atılanlar... Parasızlıkla baş edebilmenin türlü yöntemlerini denemeye başlarız. Gurbetçi bir işçi arkadaşımıza kulak verelim: “Ne yaparsın başlarsın borç aramaya. Ya da memlekette anlaştığın bakkal, market varsa onlara borç yazdırırsın sonra vermek üzere.” Kredi ve kredi kartı borcu olmayan arkadaşımız neredeyse yok. Kredi kartı borçlusu bir arkadaşımız ücreti ödenmediğinde içine düştüğü durumu şöyle anlattı: “Kredi kartı var ama faizi de var. Sana ücret ödemiyor diye faiz durmuyor, işliyor. Sonunda param ödendi ama paranın önemli bir kısmı da faize gitti.” 30 bin lira işçi alacağını ödemeyen patronlar, devletin verdiği 300 bin liralık cezaları bir akşamda öderler. İtiraz edip “Bizim paramızı neden ödemediniz” diye sorduğumuzda da “Sen devlet misin!” yanıtını verirler. 

‘EVE GİTTİM KIZIM BENİ TANIMADI’

İnşaat işçisinin sosyal hayatı da aile hayatı da yoktur. Gurbetçi olmasa bile eve geldiğinde her yanı dökülür. İstanbul’da oturan 3 çocuk sahibi 30 yıllık bir inşaat işçisi işçi arkadaşımız anlatıyor: “Üç çocuk büyüttüm ama büyüdüklerini görmedim. Eve geldiğimde uyumuş olurlardı. Bir hafta sonu çocuğumu bir yere götüreyim isterim, ama bu şartlarda mümkün değil.”

İnşaat işçilerinin yüzde 70’i gurbetçidir ve bu arkadaşlarımızın durumu daha da kötüdür. 15 yıllık Vanlı bir işçi arkadaşımızdan dinleyelim: “Yılda anca 2 ay evde oluyorum. 3 ve 5 yaşında iki kızım var. Onların büyüdüğünü göremiyorum. Ama en kötüsü bu değil. Eve gittiğimde büyük kızım beni çıkartıyor da küçük kızım tanımıyor. Babandır diyorlar ama korkuyor gidiyor annesinin arkasına saklanıyor. 2-3 gün sonra ancak ısınıyor yanıma geliyor. Ama her gidişimde aynı sıkıntıyı yaşıyorum. Bayram, yılbaşı bizim için çok kötüdür. Çoğunlukla evimizden, çoluk çocuğumuzdan uzakta geçiriyoruz. Ama ne yapacaksın? Çocuğumuza gelecek sağlayamayız ki burada. Hadi yazın çalıştık diyelim kışın ne olacak? Bugün İstanbul’dasın yarın hangi ilde çalışacaksın. Bizim hayallerimizi çocuklarımızın yanında olabilmek süsler.

Bir yandan da evde her şey eşimin sırtına kalıyor. Tek başına ilgilenmek zorunda kalıyor her şeyle. Bir gün çocuk hastalanmış, telefonla araba ayarladım. Anca öyle gidebildiler doktora. İnşaat işçilerinin yüzde 80’i aile problemi yaşar. Eşim mesela ‘Ya sen gel ya ben geleyim. Beraber olmayacaksak hep ayrı kalacaksak böyle geçer mi hayat?’ diyor.”

İNŞAAT NE ZAMAN DURUR O ZAMAN İZİN YAPILIR

İnşaatçI yevmiyeyle çalışır. Çalışmadığı gün cepten yer. Bu nedenle kar yağmur yağar da inşa-at durursa işte o zaman izin kullanırız. İnşaatçıysan hele de gurbetçiysen kullandığın iznin de bir hayrı olmaz. 20 yıldır inşa-atlarda çalışan arkadaşımızdan dinleyelim izin gününü: “Olur da izin kullanırsam öğlene kadar yatarım. Çünkü vücut öyle bir yoruluyor ki. 2-3’ten sonra çıkarım çarşıya inerim. Askerden kalma bir terim. Çarşıya çıktın mı kendini bir tuhaf hissedersin. Günlerce hiç durmadan kirin, pasın, gürültünün içinde çalışmışsın, kafanın üzerinde vinçler dolaşmış. Birden insan içine çıkınca kendini bir garip hissedersin. Biraz gezip yeniden koğuşuna geri dönersin.” 
Ailece bir yere gitmenin, beraber tatil yapmanın hayali bile kurulamaz. İnşaat durdu mu parasız kalırsın. Bunun için zengin işidir bizim için tatil. “Tatil”e giden arkadaşlarımız memleketlerinde tarla bahçe işlerinde çalışırlar. 

GSS’DEN KIYAMET KOPACAK!

İnşaatçının sigortası da yoktur, kıdem ihbar tazminatı da. Sigorta primi yatırılsa bile, tazminat hakkını elde etmeye 3 gün kala patron işten çıkarır. Ya da taşeron firmalar vardır. Bir ay onda bir ay ötekinde çalışıyor gösterirler. 4 ay çalışırsan sana “2 ay senden 2 ay benden” derler. Sanki sigorta primi ödemek zorunlu değilmiş gibi. Bu primi, aylık 400 lira civarında bir parayı alacağın ücretten düşerler ya da sigortasız çalışmaya “razı” ederler. Sigorta olmayınca emekliliğin hayali bile kurulamaz inşaatlarda. Bu nedenle inşaat işçisi yaşlandı mı, devreye çocukları girer. 12-13 yaşına geldi mi çocuklar başlar inşaatta çalışmaya. Ve böyle sürer gider. 

Sigortasız çalışmak derdi bizim için genel sağlık sigortası ile birlikte işin içinden çıkılmaz hale geldi. Yasaya göre bir ay içinde ödenmeyen kısmını biz işçilerin yatırması isteniyor. Bunu pek çok işçi arkadaşımız bilmiyor. Yakın zamanda işçi arkadaşlarımıza binlerce lira borçlar çıkarılacak. 

KOĞUŞLAR

Şantiyelerde kaldığımız koğuşlar da çok kötü. 4-5 kişinin kalması gereken koğuşlarda 10 kişi kalıyor. Tozun, toprağın, harcın içinde çalıştığımız için günlük banyo yapmamız gerekir ama sıcak su bulamıyoruz. Koğuş zaten genelde soğuk olur. Bir tane petek neye yeter? Olur da banyo yaparsan zaten o yorgunlukla yatar uyursun. 

YEMEĞE BAK DEĞERİNİ GÖR

İnşaatlarda çıkan yemek bize verilen değerin de göstergesi. İnşaatlarda iyi bir yemek yiyen görülmemiştir. Pis ve çoğu kez kurtludur. Yemek yiyebileceğimiz yer de yoktur. Çoğu kez tuğlaların üzerinde yeriz. Bizim nasıl çalışacağımızı belirleyen beyaz baretliler ise  açık büfe, kapalı yemekhanede yerler.

EV YAPARIZ, EV ALAMAYIZ

Ömürleri bina yapmakla geçen inşaat işçileriniN çoğunun kendi evi yoktur, kirada oturur. Kira vermek istemeyenlerin tek yolu kaçak gecekondu yapmaktır. OnlarI da yıkılacağını bilerek yaparlar. Evi yıkılan işçi sayısı oldukça fazladır. Ama yaptığı evi satın almanın lafı bile edilemez. Bir arkadaşımızın kendi inşaatından verdiği örnek oldukça çarpıcı: “Bir site yaptık. Giriş katında küçük bir daire ofis olarak satılıyor. 750 bin lira. Ben 100 lira yevmiye alıyorum. 20’si yola gidiyor. Nasıl alacaksın?” 

 

ÖNCEKİ HABER

Bakan Çelik: Türkiye'nin tüm kadınlarıyla ne kadar gurur duysak azdır

SONRAKİ HABER

Gazeteci Nuh Köklü öldürüldü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...