18 Şubat 2015 00:54

‘Hançerenin peşine düştük’

Ervah-ı Ezelde ile tanıştığımız Abdal Haluk Tolga İlhan, Çerağ-ı Aşk’ın ardından son albümü Hançere ile karşımızda. İlhan’dan iki yılı bulan çalışmaların ardından ortaya çıkan Hançere’nin hikayesini dinledik.

Paylaş

Sevda AYDIN
İstanbul

Ervah-ı Ezelde ile tanıştığımız Abdal Haluk Tolga İlhan, Çerağ-ı Aşk’ın ardından son albümü Hançere ile karşımızda. Hançerenin sözlük anlamı gırtlak. Bunu aynı zamanda ses rengi ve yapısı olarak da okuyabiliriz. Bu da söyleyişte bir türküyü söylerken yaptığınız namelerde ortaya çıkıyor. Çeşitli yörelerde söylenmiş türküleri hançere yöntemiyle yorumlayan İlhan’la iki yılı bulan çalışmaların ardından ortaya çıkan Hançere’nin hikayesini dinledik.

Ervah-ı Ezelde, Çerağ-ı Aşk ve şimdi Hançere... Bu üç albümünüzü yan yana koyduğumuzda hedefleriniz açısından nasıl bir birikim duruyor karşınızda? 
Aslında Hançere benim 4. albüm çalışmam. Ervah- ı Ezelde albümünden önce de Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan isimli bir albüm çalışmam vardı, tanıtımı ve duyurulması noktasında çok çaba sarf etmemiştim; o nedenle pek bilinmiyor ama son çalışmalardan sonra dijital ortamlarda o da dinlenmeye başladı. Özellikle Pir Sultan Abdal eserlerini seslendirmiştim, bu anlamda benim için çok değerlidir. Kitlelerle buluşmamı sağlayan albüm tabii ki Ervah-ı Ezelde oldu, yeni bir söyleyiş biçimi ve geleneksel halk müziği düzenleme biçimlerinin dışına çıktık. 2013’te Çerağ-ı Aşk albümüyle Anadolu’da yaşanılan aşkların türkülerdeki ifadelendirme duygularını incelemeye çalıştık. Son albüm Hançere’de ise, hançereyi destekleyen unsurları görmeye çalıştık. Tüm bunların birikimi gelecek çalışmalar açısından şöyle bir birikimi sağladı. İlk olarak, her albüm bir önceki çalışmadaki hataların giderildiği, eksiklerin fark edildiği, yöre türkülerinin kendine has özelliklerin daha iyi analiz edilebildiği, dinleyici konumundan söyleyene, düzenleyene, birçok açıdan icra eden konumuna geçtiğim, dolayısıyla Anadolu’nun, Mezopotamya’nın içinde kendimi bulduğum bir alan oldu. Bu albümler aracılığıyla hissettiklerim tabii ki ileriki çalışmalarım için derin bir kaynak niteliği taşıyor benim için. 

Albümünüzün ismi olan Hançere’nin manası ve projenin içeriği hakkında neler söylemek istersiniz?
Hançerenin sözlük anlamı gırtlak. Bunu aynı zamanda ses rengi ve yapısı olarak da okuyabiliriz. Bu da söyleyişte bir türküyü söylerken yaptığınız namelerde ortaya çıkıyor. Albümdeki arayış ve çabam da her türkünün, söyleyen kişiyi, belli bir söyleyiş biçimine yönlendiren, içinde barındırdığı duygu, tarihi alt yapısı ve kültür zemini üzerineydi. Örneğin çok neşeli bir ifade de, bir ayrılık, hüzün duygusunda doğal olarak bir name kullanma ihtiyacını duyuyorsunuz. İşte, bu kullandığınız nameleri bana göre türkünün, söyleyeni yönlendiren yapısı sağlıyor. Ses rengimin ve yapısının, söyleyiş biçiminin de en uygun olduğunu düşündüğümüz, kullandığım hançereyi ön plana çıkaran türküleri seçtik repertuvarda. 

Çerâğ-ı Aşk’ta korumak istediğiniz sound, bu albümde kendi yolunu aramış gibi. Albümü dinlediğimizde türkülerin soundlarında önemli çalışmalar yapıldığını fark ettik. Piyano perküsyonlar vb. bu çalışmaları da anlatabilir misiniz?
Esasında Hançere, Çerağ-ı Aşk’tan hemen sonra çalışmalarına başladığım bir proje idi. İlk albümleri daha çok kendi tercihlerim belirlemişti; dediğiniz gibi ilk albümdeki sound’u koruma çabam vardı Çerağ-ı Aşk’ta. Fakat Hançere’de ses rengi ve söyleyiş biçimine ağırlık veren bir çağrışımla hareket edildi. 2012’den bu yana 200’ün üzerinde konser gerçekleştirdim ve şunu fark ettim, dinleyiciler sesimdeki rengi ve söyleyiş biçimini seviyor, o halde sabit bir düzenleme mantığı ile kendimi daraltmam doğru değildi. Bana has olan hançereyi en doğru şekilde kullandığımda daha samimi olacağını düşündüm ve düzenlemeleri, müzikal alt yapıyı başarılı Müzisyen Öner Gerçek’e teslim ettim. Kendisi de diğer albümlerden farklı olarak piyano, ebow, perdesiz gitar ve viyolonsel gibi batı enstrümanlarını, tabii ki abdal sesinin vazgeçilmezi komalı gitar, divan, kopuz, santur ve klarnet ile birlikte çok uyumlu ve estetik bir şekilde kullandı. Ne şanslıyım ki albümün başından sonuna duayen İhsan Apça ve Özkan Mete Ada Stüdyosunda tüm birikimlerini bizlerle paylaştılar, adeta albümü nakış gibi işlediler. Eylem Pelit, Özer Altun, Ömer Aslan gibi çok kıymetli müzisyenler de enstrümanları ile bizlerleydi. 

TÜRKÜLERİN GERÇEK MANALARI MİLLİYETÇİLİK ZEHRİNİ YOK EDEBİLİR
 

Bugünlerde ‘sınır’, ‘milliyetçilik’, ‘ecdat’ vb. kavramlar havada uçuşuyor. Hançere’de yan yana gelebilmiş pek çok yörede de hakim bu hava. Siz oralardaki bu havayı nasıl yorumluyorsunuz?
Hançere’ye şekil veren o türküler, henüz sınırların, vahşi kapitalizmin ve modern yaşamın siyasi kaygılarını taşımadığı bir dönemde şekillenmiş. Türküye duyarak değil, dinleyerek yaklaşabilirsek, onların bize söyledikleri tüm bu tartışmaları ters yüz edecek kadar kuvvetli. 19. yy’ın icadı milliyetçilik, tabii ki ulus devletin olmazsa olmaz bir unsuru olarak tüm dünyayı zehirledi. Fakat, aşırı milliyetçiler kendi yöre türkülerini manasına vararak dinleyebilirse, üretilmiş bir inancın yapaylığını anlayacaklardır.

ÂŞIKGİLLER AYNI SAHNEDE OLACAK

Aileniz ‘Âşıkgiller’ olarak biliniyor. Bir ‘aile’ projesi var mı aklınızda?
Evet sülalemize âşıkgiller diyorlar; yakın zamanda amcam Cemalettin İlhan’dan yeni bilgi edindim. Dedemin dedesi Kars / Sarıkamış’ta Âşık Heyrani olarak biliniyormuş ve bir de şiir kitabi varmış, kısacası bir halk ozanıymış. Kitabın Kars kütüphanesinde olduğunu öğrendik, en kısa zamanda gideceğim. Bununla da bağlantılı olarak, Âşık Heyrani’nin sözlerinden oluşan, benim gibi opera sanatçısı olan ikiz ablalarım Gülay-Nuray İlhan ve konservatuvar kökenli, her biri alanında çok başarılı olan yeğenlerimle büyük bir projemiz olacak.

İŞÇİ ÇADIRININ ÖNÜNDE TÜRKÜ SÖYLERKEN BÜYÜK HAZ ALIYORUM

Sizi dev konserlerin sahnesinde de görüyoruz, bir işçi direnişinin çadırının önünde de. Her iki ‘sahne’ sizin için nasıl varlık anlamı taşıyor?
Ben halkların kardeşliğine inanan ve sınıf mücadelesi veren bir birey olarak tanımlıyorum kendimi.  Biliyorsunuz ben 3 yıl Kültür Sanat Sen İstanbul Şube başkanlığı yaptım. İşçi ve emekçilerin tüm sorunlarını yakinen takip etmeye çalışıyorum. Sistemin bu saldırılarına karşı verilebilecek en büyük cevap sınıf dayanışması olmalı başka çare yok görünüyor. Bu uğurda küçük bir direniş çadırının önünde bir türkü söylemek katkı sağlayacaksa, büyük bir mutlulukla bunu yapıyorum. Bazen operada 300 kişilik dev bir koro ve orkestrayla söylüyorum, etkinlik bittikten bir saat sonra iki, üç kişilik ekibimle, zayıf ses sistemi cihazlarıyla halay çeken kitleleri coşturduğumuzu görüyorum. Bu hazzı tarif etmem mümkün değil. Opera, profesyonel yanımı doyuruyor, türkülerdeyse kendimi buluyorum. 

 

ÖNCEKİ HABER

Kayıplara rağmen

SONRAKİ HABER

Mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa