15 Şubat 2015 01:00

Aile paketi kadınların hayatına nasıl değecek?

Sultangazili kadınlar artık çocuk olduğunda işi bırakmak zorunda olmak ve bakım yükünü sırtlanmak istemiyor. Aile paketinin ise kadınlar için büyük bir aldatmaca olduğunu söylüyorlar.

Paylaş

Gülşah İMREK

Aile paketi son dönemin en çok tartışılan başlıklarından biri. Gazetemizin sayfalarında bugüne kadar gerek hükümetin izlemek istediği politik hattın arka planına, gerekse kadın örgütlerinin söylediklerine çokça yer verdik. Bu kez de Sultangazili kadınlar paketi yorumlayacak. Gittiğimizde gördük ki, kadınların çok büyük bir kısmı çocukları olunca çalışmayı bırakmış. Evde kaldıklarında ise durum hiç de iç açıcı olmamış. Kimi dört duvar arasına sıkışmış bir hayatı istemediğini söylüyor kimi de eve kapanmanın yarattığı ruhsal travmadan bahsediyor. Kadınların anlattıklarından çalışmanın bir kadına ne kadar iyi geldiğini de görüyoruz, kreşlere olan ihtiyacı da, hükümete olan güvensizliklerini de. İşte Sultangazili kadınların aile paketine dair anlattıkları...

‘İŞSİZLİK BÖYLE ARTARSA, İNSANLAR DAHA KÖTÜSÜNE DE RAZI OLUR’

Fatma Bulut Coşkun 37 yaşında. Ücretli öğretmenlik yapıyor. Ama asıl mesleği finansmanlık. Çocuklardan dolayı mesleğini bırakıp yarı zamanlı çalışmayı seçtiğini söylüyor. Ücretli öğretmenlik yaptığı için sigortası ayda sadece 16 gün yatıyor. Ama çalışma temposunu anlattığında görüyoruz ki, tam zamanlı çalışandan bir farkı yok. “Artık sınıflara kamera koyuluyor.” diyor. Bir keresinde derste dayanamayıp tuvalete gitmiş, okul müdürü kameralardan görüp yanına çağırmış. “Yasak  olduğunu bilmiyor musunuz Fatma Hanım?” demiş. Üstelik yeni bir düzenleme ile kar tatili ya da resmi tatillerde sadece ücretli öğretmenlerin ders ücreti kesiliyor. İki çocuğu var Fatma’nın. 10 yıl kadar özel sektörde çalışmış, o zamanları anlatırken; sabah 09.00’dan akşam 10.00-11.00’e kadar çalıştığını söylüyor. “Art arda çocuklarım olunca eve kapandım ama sağlıklı bir anne de olamadım. Baktım olmuyor yarı zamanlı çalışmayı seçtim ama bu da çözüm değil, ben yaşıyorum işte.” diyor. Özel sektörde kadına hiçbir şekilde değer verilmediğini söyleyen Fatma, “10 değil, 15 saat de çalışsan emeğinizin karşılığı yok. Çalıştığım süre boyunca hiçbir zaman mesai ücreti almadım. Ben iki çocuğum olduğu için işten ayrılacağımı söylediğimde, kimse ‘O kadar emeğin geçti, kal’ demedi.” Derken öfkesini gizleyemiyor. Bir yandan artan işsizliğe de dem vuruyor. “Dışarıda kum gibi işsiz var. İnsanlar çok az parayla çok ağır işleri yapmaya mecbur kalıyorlar.”diyor. Her aileye bir sosyal hizmet uzmanına ne diyorsun? diye sorduğumuzda “Sürekli altyapısı olmayan değişiklikler yapıyorlar. Mesela şimdi 4+4+4’ten vazgeçtiler 5+2+3’e döndüler. Bu da çok mümkün gözükmüyor” diyor. “Peki bakım yükü neden hep kadınların omzunda?” diye sorduğumuzda “Hayat paylaşılması gereken bir şey. Kadınla erkek bir elmanın yarısıdır. Elmadan söz etmek için ikisini de düşünmek gerekir. Erkeklerin doğum izni 5 gün. Daha fazla verilmeli. Anne emzirecek ama baba da kendini soyutlamamalı. Baba denilmesin o zaman,” diyor. Çocuklarını koleje gönderemediğini söylüyor Fatma ve artık tam gün okulların olmamasından da yakınıyor. Maddi durumu yerinde olan anne ve babaların devlet okulundan alıp koleje verebildiğini söylüyor. Son olarak getirilen tüm düzenlemelere dair şu yorumu getiriyor Fatma; “En hassas noktaya akıllıca parmaklarını basıyorlar. Çocuk merkezde olunca anneler her şeyi kabul ediyor. Çünkü size muhtaçlar. Böyle de kabul ettiriyorlar işte. Benim bu sistematik köleliği kabul ettiğim gibi...”

ÇOCUK BÜYÜDÜ DE NE OLDU SIRADA TORUN VAR

Bir başka kadının yanına gidiyoruz bu sefer. Türkan Al 50 yaşında ve iki çocuk bir de torun sahibi. Üstelik o Gazi Mahallesi’nin Bayan Kahkahası... “Kendimi bildim bileli Sultangazi’de oturuyorum” diyor. Anneanne olmakla kalmamış, kızı çalıştığı için torununun bakımını da üstlenmiş. İktidar sözcüleri “Bakıcılık mesleğini kurumsallaştıracağız” diyor ya, işte tam bu tarife uygun senelerdir çocuk bakıyor. 15 yaşında çalışmaya başlamış. 1000 kişinin çalıştığı iplik fabrikasında çalışmış senelerce. Çocuklar olunca işi bırakmak zorunda kalanlardan o da. Çocuklar büyüyünce Laleli’de aşçılık yapmış sonra torun olunca onu da bırakmak zorunda kalmış. Büyük kızı daha 18 yaşındayken eşini kaybetmiş. Çocuklarına hem anne hem de baba olmuş. Eskiden bir nebze de olsa sosyal hakların iyi olduğunu söylüyor. “En azından insan emeğinin karşılığını alıyordu.” Diyor yani. Ama çocuk bakımına gelince, “1000 kişilik fabrikada 500 kadın işçi olmasına rağmen kreş yok-tu. Olsaydı zaten işi bırakmazdım” diyor. “İşi bırakmasaydım şimdiye emekli olurdum” diyor bir de. Hem emekli olamamak, hem de bütün vaktini torun büyüterek geçirmek ister istemez artık ağır geliyor. Çünkü tüm gün evde olmak bir kadın için zor. Bu yüzden mahalle kreşlerinin önemine vurgu yapıyor Türkan Al; “Kreşlerin her semtte olması gerekiyor. Benim kızım İkitelli’de çalışıyor. Bakıcılar en az 1000 liraya çalışıyor. Aldığı paranın tamamını bakıcıya verdikten sonra çalışmanın anlamı yok. Erkeklerin hiç böyle derdi yok,” diyor gülerek. Biz daha “E peki devlet?..” diye cümleye başlamadan “Devletten artık hiçbir beklentimiz yok. Çocuk doğurana altın vereceklermiş. Bir küçük altınla çocuk mu büyütülür? Kendileri büyütsün de görelim.” Diyor. Torun bakan erkek çok az gördük bugüne kadar dediğimizde ise; “Sen yine az görmüşsün ben hiç görmedim be kızım” diyor meşhur kahkahasıyla...

‘10 YILLIK ANNEYİM KİMSE MADALYA TAKMADI’

Derken Derya’nın yanındayız. O da 37 yaşında evli ve bir oğlu var. O da çocuktan önce dönem dönem çalışmış. Bir yandan okuyup bir yandan çalışmış. Ama evlendikten sonra onun da çalışma hayatı sonlanmış. Derya’nın oğlu şu anda 10 yaşında ama çalışmadan geçen 10 yıla da üzülüyor. “İmkanlarımı zorlayıp keşke çalışsaydım diyorum. 10 yılım boşa geçti. Köreldiğimi düşünüyorum. Çünkü sürekli çocuğuna bakmak zorundasın. Çocuğun büyüme süreci, eğitimi vs. çalışsan bile bunları düşünmek zorundasın. Çalışan bir kadın zaten çocuğuna daha iyi bir eğitim vermek için, daha iyi yaşam koşulları oluşturmak için çalışıyor. Keşke çocuğumu bırakabileceğim bir kreş olsaydı ya da bakan biri olsaydı da çalışabilseydim” diyor. Ailesindeki kadınlardan örnek veriyor sonra. “Ablam çocuk olunca çalışmayı bir süre bıraktı. Sonra devam etti. Çok zor bir süreçti. Çok zor koşullarda çalışıyordu. Sabah 07.00’de evden çıkıyordu, akşam 09.00’da eve geliyordu. Eve gelince bebeğini ağlaya ağlaya emzirdiğini biliyorum. Ama çalışmak zorundaydı. Sigorta priminin dolmasına az bir zaman vardı ve doldurması gerekiyordu. Biz de üzülüyorduk. Annem yeni emekli olmuştu. Hepimiz için zor bir süreçti. O halini görmek beni de korkuttu aslında.” Ama şimdi etrafımda çalışan insanların çocuklarını gözlemlediğimde onların daha öz güvenli olduğunu görüyorum. Benim oğlumda biraz öz güven eksikliği var. Yaşadığı her şeyde beni arkasına alıyor. Sürekli anne baba arkada olacak yani. Ama ben böyle olmasını istemezdim. Evde sürekli yanında olmaktan kaynaklandığını düşünüyorum” diyor. Aile paketini ve annelik kariyeri tartışmalarını soruyoruz Derya’ya. “Bunca yıl evde kaldın kariyerinde hangi noktadasın?” diye şaka ile karışık.  “10 yıldır bana kimse madalya takmadı annelik yaptığım için” diyor. Ekliyor sonra; “Bu bir kariyer meselesi olabilir mi? Annelik evet güzel bir duygudur ama, sonrası çok önemli. Örneğin ben çalışan annenin daha fedakar olduğunu düşünüyorum. Kariyerle ne alakası var bunun?” Şu an bütün sosyal haklarından eşi üzerinden faydalanmaktan da yakınıyor Derya, “Niye benim kendi sigortam olmasın? Kendi emeğimin karşılığı olmasın?”

SULTANGAZİLİ KADINLARIN 8 MART TALEPLERİ

Bunca sohbetten sonra söz dönüp dolaşıp 8 Mart’a geliyor tabii. Zira çok az bir zaman kaldı. Türkan Kotankıran’a soruyoruz hemen. “Nedir Sultangazili kadınların 8 Mart’a giderken ki talepleri?” “Komşumdan anlatmaya başlayayım en iyisi” diyor. “Kızı gelecek sene 9. sınıfa başlayacak. Eğer Anadolu lisesini kazanamazsa imam hatibe göndermek istemiyor. O yüzden  erişilebilir, doğru düzgün bir eğitim alabilecekleri bir okul istiyor. Etrafımda çalışan veya çalışmak isteyen kadınlar var. Ben de çalışan bir kadın olarak, sabahları itiş kakış otobüse binmek istemiyorum. Rahat ve kadınlar için güvenilir bir ulaşım hizmeti istiyoruz. Çalışan veya çalışmayan tüm kadınlar için kreş şart. 3 sene kadar çalışmadığım bir dönem oldu. Çocuğumu bırakacak yer bulamadım ki,  pazara gideyim. Ve bu yüzden komşularımı eve çağırıp binbir rica ile çocuklarımın başına koydum. Öyle pazara gittim. Çocukların hastalığı ya da düğün, cenaze  varsa o telaş hepsi kadının sırtında. Dolayısıyla boş zamana ihtiyacımız var. Yoksulluk almış başını gidiyor. Mahallemizde yaşayan biri yakın zamanda eşini öldürdü. Cinayetler, huzursuzluklar çoğaldı. Huzur istiyoruz. Yarı zamanlı, esnek çalışma değil; güvenceli, gelecekli bir iş, sigortalı, insanca yaşam koşulları olan, aydınlık bir gelecek istiyoruz,” diyerek özetliyor.

ÖNCEKİ HABER

Su altındaki düşler

SONRAKİ HABER

TIR ile otomobil çarpıştı: 4 ölü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...