09 Şubat 2015 00:56

Mülteci işçilik değil köle ticareti!

İstanbul'da, İzmir’de, Adana’da.... Suriye’deki savaşın ardından Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan mülteci işçiler çadırlarda yaşam mücadelesi veriyor. Düşük ücretle, sigortasız çalıştırılan mültecilerin durumu köle ticareti zamanlarını hatırlatıyor.

Paylaş

Metehan UD
İzmir

İzmir Torbalı’ya mandalina tarlalarında çalıştırılmak için getirilen Suriyeli mülteci işçiler, ücretlerini alamadıkları için çadırlarda aileleriyle birlikte aç ve susuz bir şekilde yaşam mücadelesi veriyor. Çadır bölgesinin elektriği ve suyu da kesilmiş durumda. Çadır bölgesine giden Halkların Köprüsü Derneği Başkanı Prof. Dr. Cem Terzi de bölgedeki koşulların her geçen gün kötüye gittiğini belirterek, “Köle ticaretini sadece IŞİD yapmıyor. Bizim karşı karşıya olduğumuz bir tür köle ticareti” diye konuştu.

MÜLTECİLER DE DAYIBAŞI KURBANI

Suriye’deki savaştan göç ederek Türkiye’ye gelen 800 mülteci 3 ayı aşkın süredir Torbalı-Bayındır Yolu üzerindeki boş bir arazide kurulu olan derme çatma çadırlardan oluşan ‘toplama kampında’ yaşam mücadelesi veriyor. Arap, Kürt ve Türkmenler’den oluşan mülteciler bu bölgeye dayıbaşları olarak bilinen aracılar tarafından tarımda ucuz iş gücü olarak çalıştırılmak için getirildi. Ancak Suriyeli mültecilerin çilesi bunlarla sınırlı kalmadı.

YİYECEK YOK, ELEKTRİK, SU KESİK

Dayıbaşları tarlalarda çalışan mülteci işçilerin ücretlerinin büyük bir kısmını vermemiş. Mandalina toplama mevsimi bittiği için çalışamıyorlar, yiyecek de alamıyorlar. Az da olsa çevrede yaşayan insanların yaptıkları yiyecek yardımıyla hayatta kalmaya çalışıyorlar. Bunların üstüne yaklaşık 20 gün önce bölgenin elektriği ve suyu da kesildi. Suyu da 5 kilometre ötedeki bir kuyudan getiriyorlar.

Mülteciler soğuktan çevreden topladıkları çalı çırpıyı çadırlarındaki sobalardan yakarak korunuyorlar. Yine bu çadır bölgesinde kalan özellikle bebek ve çocukların geçirdikleri üst solunum yolu enfeksiyonları, bronşit ve zatüreye çevrilmiş durumda. Kronik rahatsızlığı olan hastalar ise ilaçlarına ulaşamıyor.

‘KÖLE TİCARETİNİ SADECE IŞİD YAPMIYOR’

Çadırkente daha önce ziyarette bulunan Halkların Köprüsü Derneği, bölgede yaşanan sorunları hazırladıkları raporlarla Torbalı Kaymakamlığı’na, Torbalı Belediyesi’ne, İl Sağlık Müdürlüğü’ne, İl Aile ve Sosyal Politikalar Müdürlüğü’ne ve AFAD’a  bildirdi. Ancak bölgeye kimse uğramadı.  Çadırkenti bir kere daha ziyaret eden Dernek Başkanı Prof. Dr. Cem Terzi bölge ile ilgili izlenimlerini gazetemize anlatarak, “Köle ticaretini sadece IŞİD yapmıyor. Bizim karşı karşıya olduğumuz bir tür köle ticareti. Kamp, bir işçi kampından çok Nazi dönemindeki  toplama kamplarına benziyor. İşverenler Egeli toprak sahipleri, aracılık eden dayıbaşılar ise Araplar’dan ve Kürtler’den oluşuyor. Köle gibi çalıştırılan, emeklerinin hiç bir karşılığını alamayan, elektriksiz, susuz yaşayan bu insanlar savaştan kaçmış ve korkunç bir manzarada yaşıyorlar” dedi. Terzi konuşmasına şöyle devam etti: “Tekrar kontrole gittiğimizde her şeyin daha da kötüye gittiğini gördük. Hiç bir önlem alınmamış, hiç bir devlet kurumu ilgilenmemiş. Yok muamelesi yapıyorlar. Biz tekrardan kaymakamlığa ve belediyeye durumu bildirdik.”


MÜLTECİ İŞÇİ PAZARI

Volkan PEKAL
Adana

Koza ve Yeşilbağlar mahalleleri arasında boş bir arazide çadırlarda yaşayan Suriyeli mülteciler, tarım işlerinin azalmasıyla birlikte işsizlik sıkıntısı yaşamaya başladı. Süleyman Vahit Caddesinin bitiminde çadırların karşısında bulunan Harran Camisi önünde sabahın kör saatinde, ayazda beklemeye başlayan Suriyeli mültecilerin görüntüsü amele pazarını andırıyor. Üstü başı yırtık, ellerinde işçi eldiveni, ayaklarında sarı çizmeleri, boyunlarında puşileriyle köşe başlarında birikmiş Suriyeli mülteciler sırtlarını caminin soğuk duvarına dayamış, bir umutla, gelip kendilerini götürecek bir pikap ya da kamyon bekliyor.

ÜCRETLERİNİN YARISINA ELCİ VE BAKKAL EL KOYUYOR

İş bulduklarında ise elciler işçilere yevmiye yerine arkasında kaşeleri bulunan kartlardan veriyorlar. Bir statüsü olmayan, en yüksek kiralar istenen, ucuz iş gücü olarak görülen işçiler elciler tarafından kartlarla sömürülüyor. İş bitmeden paralarını alamayan Suriyeli mülteciler elcilerin anlaşmalı olduğu bakkallarda kart ile alışveriş yapabiliyorlar. Ancak, 30 liralık yevmiyeleri yerine geçen kart bakkalda 15 lira oluyor. Böylece ekmek parası kalmayan mülteci, eli mahkum, yevmiyesinin yarısını bakkal ve onunla anlaşan elciye bırakmak zorunda kalıyor. Ellerindeki kartları göstererek Yaser bin liralık kartı olduğunu ancak, elcinin parasını henüz vermediğini söylüyor. “Ekmek parası yok” diyen Yaser, yanına da sigarayı eklemeyi unutmuyor: “Ekmek parası yok. Sigara parası yok.” Kart yerine para istediklerini söyleyen Yaser, Suriye’de kart falan yok. Kartı buraya gelince gördük” diyor.

NE İŞ OLSA YAPARIZ?

İşçiler ne iş olsa yaparız diyorlar. Öyle ki bizi görünce Abdullah “Mikrofon tutacak adam lazım mı?” diye soruyor. Çadırda altlarında halı bile olmadığını dile getiren Abdullah, “Her gün burada sabahtan akşama kadar bekliyoruz. Herhangi bir iş bulamıyoruz. Soğuktan, açlıktan tükendik. Paramız yok. İş bekliyoruz” diyor. Abdullah, sıva, inşaat, portakal, kazmacı, hamal… Ne iş olsa yapabileceğini söylüyor.

TÜRKİYE VAR, SURİYE YOK

Biz ayrılacağımız saatlerde tarım işçileri bahçelerde işe başlamış oluyor. Mülteci işçiler ise hâlâ bir umut bekliyor. Bu sırada bize çeviride yardımcı olan mahalle sakini de giderken Yaser hâlâ bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Suriyeli oldukları için işe götürülmediklerini dile getiren Yaser, yarım yamalak Türkçe’siyle, “Türkiye? Türkiye var. Suri? Yok. Suri yok. Suri yok. Fazla!”


MÜLTECİ ÇOCUKLAR RİSK ALTINDA

Adana’nın Koza mahallesinde Süleyman Vahit Caddesi’nin sonundaki boş araziler bir kaç yıldır ülkelerinde çıkan savaş ile göç etmek zorunda kalan Suriyeliler’e mesken oldu. Yaklaşık 300 çadırın bulunduğu mahallede çadır çevresi çamur ve göletler içerisinde. Belediyenin toplamadığı çöpler mikrop saçıyor. Geçtiğimiz ay yaşanan şiddetli rüzgar ve yağışta bir çok eşyası kullanılmaz duruma gelen mülteciler işsizlikle de boğuşuyor. Öte yanda çocuklar her koşulu oyuna çevirmeyi başarıyor. Yoksulluk, soğuk ve çamur içerisinde bile neşelerini kaybetmiyorlar. Geçtiğimiz aylarda 2 aylık Yasmin bebek soğuktan hastalanarak bu çadırlarda hayatını kaybetmişti. Bebekleri için en çok süt ve bez ihtiyacı olduğunu söyleyen anneler çocuklarının sağlığından endişe ediyor.

İKİZLERE SÜT LAZIM

Bu ailelerden El Zigem Ailesi 4 yıldır evli ve 2 yıldır Türkiye’deler. Suriye’nin Telabiyat köyünde tarım yaparak geçimini sağlayan aile muhalifler ve hükümet güçleri arasında sıkışınca çaresiz memleketlerini terk etmek zorunda kalmış. Bir ay önce ikizleri olan El Zigem ailesinin giderlerine bir de çocukların masrafı eklendi. Kış koşullarında işsizlikle yüz yüze olan aile yine de “Allaha şükür” diyor. Çok istemelerine rağmen çocuklarının olmadığını anlatan annenin portakal toplamaya giden eşi 1 aydır doğru dürüst iş bulamıyor. İş bulduğunda da elçiler iş bitmeden para vermiyor. İkizlerin masrafı kendilerini zorlayacak gibi görünse de 4 yıllık hayalleri gerçek olan aile mutlu. En büyük sıkıntısı çocukları için süt olan aile, süt yardımı alabilmek için Valiliğe başvurdu, sonuç bekliyor.
İş bulduğu zaman çocukları çadırda bırakmak zorunda kaldığını anlatan Meyrem, “Çadırlar su geçiriyor. 7 çocuğum var. Çocukları yalnız bıraktığımız zaman endişeleniyoruz” diyor. Çocuklarından Sara bronşit hastası. Sara yağmur yağınca dışarı çıkamamaktan şikayetçi. Sara çocukların nemli yerlerde oturduklarını, hasta olduklarını söylüyor. Kemliyé Şex Rahman da yağmurda tüm eşyalarının ıslandığını belirterek, “Burada çok çocuk var. Ama yere serecek halımız bile yok. Çocuklar nasıl hasta olmasın?” diye soruyor.

ŞARK ÇIBANI ÇOCUKLARI TEHDİT EDİYOR

Çadırlarda incelemelerde bulunan SES Adana Şube Başkanı Tekin Müjde, çocukların büyük bir risk altında olduklarını ve acilen kayıt altına alınarak aşılarının yapılması gerektiğini söyledi. Müjde, iki çocukta şark çıbanı olasılığı olan bir hastalık tespit ettiklerini söyledi. Bulaşıcı bir hastalık olan şark çıbanının Türkiye’de mi bulaştığı, yoksa Suriye’den mi geldiğinin derhal tespit edilmesi gerektiğini belirten Müjde, buradan kaynaklanıyorsa çeçil sineği ile bulaşan virüsün yayılmaması için ahırlardan başlanarak ilaçlama yapılması gerektiğini dile getirdi.  (Adana/EVRENSEL)


ÇAĞLAYAN'DA SURİYELİ İŞÇİ OLMAK

Neslihan KARYEMEZ
Ali ATTAR
İstanbul

Suriye’deki savaştan kaçıp İstanbul’a gelenlerin iş bulmak için ilk uğradıkları yerlerden küçük ve orta ölçekli tekstil atölyesinin bulunduğu Çağlayan. Atölyelerde sigortasız, düşük ücretle çalıştırılan Suriyeliler birçok zorlukla da mücadele etmek zorundalar.
Muhammed Abdullah, Suriye’de savaş ilk başladığı zaman yaşadığı Halep’ten kaçak yollarla önce Kilis’e, sonra Antep’e oradan da İstanbul’a gelmiş. Daha önce gelen arkadaşlarından Çağlayan’da iş bulabileceğini öğrenmiş. Ev tuttuktan sonra tekrar Suriye’ye dönmüş. Sınırdan rüşvet vererek 9 çocuk, 6 kadın, 3 erkek önce Kilis sonra Antep ve son olarak İstanbul’a gelmeyi başarmışlar.

‘400 LİRA DEDİLER 200 LİRA VERDİLER’

Muhammed Abdullah Halep’te abisiyle terzilik yaptığı için gelir gelmez bir atölyede iş bulmuş. Yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Haftalık para alındığı için buraya geldik. Ben ev tutmuştum. 3 oda bir salon. Bin 200 lira kira veriyoruz. Abim ben ve küçük kardeşim çalışıyoruz. 18 kişilik aileye bakıyoruz. Haftalık 500 lira alıyordum. Dil bilmemek işimizi çok zorlaştırdı. Usta Türkçe konuşuyor, ne dediğini anlamıyorsun. İşaret dili ile anlaşmaya çalışıyoruz. İlk geldiğimizde bir atölyeye girdik, haftalık 400 liraya anlaştık.  Hafta sonu oldu 200 lira verdi. Sonraki haftada aynısını yaptı. Tercüman götürdüm neden böle oluyor diye. ‘Siz bu parti malı 8 kişi diktiniz. Bu işin getirisi bu, bende bunu 8’e böldüm’ dedi. Kaçak olduğumuz için sesimi çıkaramadım, korktum. Bıraktım. Başka bir işyerinde başladım. Haftalık 400 liraya anlaştım. Bir ay düzenli haftalıklarımı aldım. Bir aydan sonra burası da aynı şeyi yaptı. Hafta başında vereceğini söyledi. Hafa başında işyerini başka bir atölyeciye satmıştı. Paramı alamadım.”
Abdullah’ın bu aralar en büyük sıkıntısı Çağlayan’da yaşanan sezon boşluğu. Sezon boşluğu uzadığı için ne yapacaklarını bilemiyor. Ellerinde biriktirdikleri parayı da bitiren Abdullah işlerin yeniden başlamasını bekliyor dört gözle.
Abdullah çocuklarınınb eğitim görememesinden de şikayetçi: “Suriyeliler için özel bir okul açmışlar. Her çocuğa 3-4 ay için 1000 bin lira istediler. Bir de bunun servis parası var.”Suriye’ye dönmek istediklerini söyleyen Abdullah bunun için savaşın bitmesini bekliyor.

ÖNCEKİ HABER

1 dağcı öldü, 19 dağcı mahsur kaldı

SONRAKİ HABER

Yemen’de ‘Ensarallah’ dönemi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...