01 Şubat 2015 04:43

Navê te çi ye?

Kürdistan coğrafyasına dair ‘yasaklı’ durumlar hep acı, gözyaşı içerir. Kürtlerin tarihi de bu acılarla doludur. Filmleri çekilmiş, şiirleri yazılmış, romanları basılmıştır bu acıların, hala da basılmaya, çekilmeye devam etmektedir. Navê te çi ye, yine ‘yasaklı’ olan durumun trajikomik yanını, mizahla anlatan bir belgesel. Kürt çocuklarına aileleri tarafından verilen Kürtçe isimlerin devlet eliyle kimliklerde nasıl yasaklandığını ve Türkçeleştirildiğini güldürerek anlatıyor. Belgeselin hazırlayıcıları Ömer Altaş, Cihad İlbaş ve belgeselde hikayeleri anlatılan Hêja Türk ile Zana Galip, belgeseli anlattılar.

Paylaş

Faruk AYYILDIZ

Kürdistan coğrafyasına dair ‘yasaklı’ durumlar hep acı, gözyaşı içerir. Kürtlerin tarihi de bu acılarla doludur. Filmleri çekilmiş, şiirleri yazılmış, romanları basılmıştır bu acıların, hala da basılmaya, çekilmeye devam etmektedir. Navê te çi ye, yine ‘yasaklı’ olan durumun trajikomik yanını, mizahla anlatan bir belgesel. Kürt çocuklarına aileleri tarafından verilen Kürtçe isimlerin devlet eliyle kimliklerde nasıl yasaklandığını ve Türkçeleştirildiğini güldürerek anlatıyor. Belgeselin hazırlayıcıları Ömer Altaş, Cihad İlbaş ve belgeselde hikayeleri anlatılan Hêja Türk ile Zana Galip, belgeseli anlattılar. 

Klasik soruyla başlayalım; belgeseli çekme fikri nereden oluştu?
Ömer Altaş: Biz arkadaş grubuyuz ve sürekli film çekme girişimindeydik. Kafamızda projeler uydurup, onları kafamızda film haline getiriyoruz ama bu çektiğimiz filmler Hollywood tarzı şeyler oluyordu. Bunlar teknik olarak nasıl çekilir, nasıl hazırlanır hiç bilgimiz de yoktu. Sonra dedik; kendimize bir antrenman filmi çekelim. 15-20 dakikalık bir şey çekeriz, videoya koyar, tepkileri ölçer adımları atarız diye. Sonra konu araştırdık, bizim mizahi tarzımıza uygun bir şeyler olsun istedik. Festivalde Bûka Baranê filmini izliyorduk. O filmde bir isim hikayesi vardı. Komik geldi bize, daha sonra neden böyle bir şey çekmiyoruz dedik. Cihad’ın ev arkadaşları vardı; Seykan ve Ronî. Onların hikayesini anlattı. Aslında alışık olduğumuz ama görsel medyada görmediğimiz hikayeler. Üç dört kişi daha bulalım, derleyelim dedik. Birkaç kişi bulduk ve çektik filmi. Tabii acemiydik ve Türkçe çektik. Daha sonra bunu Kürtçe çekmeye karar verdik. Amatör hislerle, hiç para harcamadan tamamen kolektif bir ruhla çektik. Görüntü yönetmeni, kurgucu, oyuncular hepsi gönüllüydü. 

Belgeselde hikayeleri anlatılan insanlara nasıl ulaştınız?
Ömer Altaş: İnternetten duyuru yaptık, çevremizdeki insanlara sorduk. Çok daha kapsamlı da yapılabilir, olayın boyutu Kürdistan’a taşınabilirdi ama biz ilk elden ulaşabildiğimiz arkadaşları seçtik. Konuşmaya ikna edebildiklerimiz ile çektik tabii konuşmaya ikna edemediklerimiz de oldu. 

Belgesel ne kadar sürede hazırlandı? 
Ömer Altaş: İki hafta çekimler, iki hafta da montaj ve kurgusu sürdü. 

Kürdistan tarihi hep acı ve gözyaşıyla dolu. Kürtlere dair görsel işlerin temasını da bunlar oluşturuyor ama sizinki bir mizah çalışması. Acılı değil de mizahlı oluşuna nasıl karar verdiniz? 
Ömer Altaş: Kürtleri görsel medyada nasıl gördük? Türk sinemasında hep eciş bücüş, kötü tipler, kendi medyamızda da hep ciddi insanlarız. Gülmeyen, mizahi yönü hiç olmayan bir toplummuşuz gibi. Tamam hayatımızda acı var ama sürekli acıyla yaşıyormuşuz gibi algı var. Biz biraz daha mizahi yönüne bakıyoruz. Oradan yola çıktık, belgeselde anlattığımız olay çok göz önünde olan ama farkına varılmayan bir mesele. Neredeyse her Kürt ailede isim hikayeleri var ama kimse bunun bir film konusu olacağının farkında değil. Oldukça absürt bir hikaye zaten komik olsun diye ekstra çaba sarf etmeye gerek yok. İnsanlar hikayelerini anlattığı zaman komik geliyor. Çocuğunu götürüyorsun ama ismine, soy ismine devlet memuru karar veriyor. Bu hayatın normal seyrinde komik bir şey. 

Belgesele dair gelen tepkilere değinir misiniz?
Ömer Altaş: Gelen tepkiler genelde olumlu. İnsanlar, Kürtlerin hikayesine Kürtlerin gözünden bakıldığında gülünebildiğini fark ettiler. Olumsuz sayarsak eğer; Zana ağabeyin belgeselde çocuklarıyla sirtaki yaptığı sahneye dair ‘Niye halay değil sirtaki’ diyenler oldu. (Gülüyoruz)

Peki, neden halay değil de sirtaki heval? 
Adam sirtaki hocası ve çocuklarıyla onu yapıyordu. Belgesel de müdahale olmaz zaten. Halay da olsa olabilirdi de sirtaki var yani.

Belgeselin mizah diline dair neler söyleniyor, halklarımız Kürtlerin mizah yapmasına pek alışkın değil sanki?
Cihad İlbaş: ‘Bu tür konuların mizahi olarak ele alınabileceğini tahmin etmiyorduk’ diyenler oldu. Filmden çok filmin tarzı insanları heyecanlandırdı benim anladığım kadarıyla. Hayat TV’ye çıkmadan önce oradaki editörlerden birisi de sormuştu mesela; böyle eğlenceli başka işler var mı diye? İnsanlar, Kürtçe ile ilgili eğlenceli işlere alışmamışlar. ‘Kürtçe mizah dergisi var mı?’ diye soranlar da oluyor.  

Belgesel içerisinde sizin en çok hoşunuza giden hikaye hangisi oldu? 
Ömer Altaş: Egîd’in hikayesi. Daha önce de Egîd ile tanışıyor, görüşüyorduk. Ben onun adını kimliğe Türkçe Yiğit olarak yazılmış zannediyorum. Egîd’e dedim; senin ismin kimlikte Yiğit yazılmış ya bunu filme çekelim. ‘Abi, benim ismim kimlikte Süleyman yazılmış’ dedi. Bu hikayeye hâlâ çok gülüyorum. Bu kadar saçma olabilir mi bir hikaye? 

‘BİZE YAKIŞMAZ HEVAL’

Kürt halkının mizaha pek hazır olmadığı fikri de var. Mizahi bir iş ortaya konulduğu zaman acaba tepki olur mu diye de düşünüyor insanlar...
Ömer Altaş: ‘90’lar bizim için çok zor geçti. Kürtlerin gençleri dağda ölüyordu ama ölümler şehre de inmişti. Doktor, öğretmen herkesi öldürüyorlardı. Dayım doktordu, öldürdüler. Çocukken, bizim orada (Nusaybin) hiç düğün olmaz ve kimse gülmezmiş gibi geliyordu. 2000’lerde bu biraz yıkıldı, insanlar belki de bu büyük acıdan çıkış yolu olarak bunu buldular. Daha sonra da acı oluyor ama eğlence de oluyor. Hani halay goygoyumuz var ya meşhur, o da bir mizah. Ama bu tartışma şuradan da kaynaklanıyor; bizim candan bir tabanımız var ‘Bize yakışmaz heval’ diyen. Herkesi kendi sınırlarımız içerisinde değerlendirmeye çalışıyoruz ama internet çağı buna ayar çekemeyeceğin bir boyutta ve dolayısıyla hazırlar, niye hazır olmasınlar. 

Cihad İlbaş: Biraz rakam vereyim; 2003’e kadar çıkmıştı Kürtçe mizah dergisi, Pîne. Haftalık tirajı 15 binin altına hiç inmedi. Şimdinin düğün derneği ile karşılaştırılabilir derecede popüler ‘Lakirdi’ vardı Kürdistan’da, 50 bölüm çekildi. Bave teyar vardı, bunların CD’leri elden ele satılıyordu bir CD’si 250 bin falan satıyordu, bunu çekenler köşeyi döndü. Şimdi hazır olmakla alakalı bir durum değil bence, Kürt toplumunda o mizah var. Basım yayında olmamasının sebebi bizim bu alanları daha politik kullanmamızla alakalı. 

Belgesel gelirinin Kobanê’ye aktarılmasına dair de birkaç kelam ederseniz?...
Ömer Altaş: Özel olarak Kobanê ismi geçti ama Rojava’daki tüm savaş mağdurlarına göndermek üzerine planladık. Herkes Rojava ve Kobanê üzerine seferber olmuş durumda, bizim de pazarlayabileceğimiz tek meta buydu. Diğer avantajımız, bu bizim için ticari bir adım, iş değildi, sadece kendimize çektik. 10 kişilik arkadaş grubu içerisinde de kalabilirdi bu film ama bir pazarlamayı deneyelim dedik. Fena da olmadı, bundan sonraki ücretli gösterimlerin hepsi de Kobanêlilere gidecek. 26 Şubat’ta Ankara’da gösterimi var, İHD Mülteci Hakları çalışma grubu düzenliyor. Buralarda talep eden kişiler, kurumlar olur ve ücretli göstermek isterlerse tek şartımız ücretlerin Kobanê’ye gitmesi, onun dışında ücretsiz göstermek isteyenler de gösterebilir. 

Müzikler de ilgi çekiyor belgeselde.. Nasıl karar verdiniz?
Ömer Altaş: Lawje’nin hazır müziklerini kullandık. Onlar da izledi şurada şu müziği kullansanız iyi olur dediler, biz de uyduk onlara. 

Ailedeki yaşlılara izlettiniz mi belgeseli, onlar ne düşünüyor?
Ömer Altaş: İzlettik. Benim amcam izledi, en çok Hêja’nın hikayesine güldü. Çünkü Hêja Mardinli olduğu için bizim dilimiz neredeyse aynıydı. Ama Zana ağabey Şırnaklı ve amcamlar onun konuştuğu Kürtçeyi pek anlamamış.

HÊJA TÜRK

Belgeselde Kürtçe ismi kimliğe yazılabilen ancak soyadı problemi yaşayanlardansın sen... 
Hêja Türk: Belgeselde de var isminin hikayesi, ananem çok yaman bir kadınmış, kimliğe yazdırmayı başarıyor. 

İsminden dolayı yaşadığın problemler oldu mu?
Pek problemim olmadı ama komik hikayeler oluyor. Anlatayım; Ben şimdi ev arıyorum, internetten bir kız arkadaşla tanıştım, ev için konuşuyoruz. İnternette de Hêja ismini kullanıyorum. Kız, ‘Ne yani Heja mı diyeceğim?’ dedi. Gerçek adımı merak ediyor, Heja olduğunu söyleyince, ‘Ohaaa çok cool ya’ falan dedi. Birkaç gün sonra telefonda yeniden konuşuyoruz, ‘oha ya Heja ile konuşuyorum, çok heyecanlı’ falan diyor, Rizeli bir kız. 

Mesela bana çok soruyorlar; ‘Kürt’sün ama soyadın niye Ayyıldız’ diye. Sana da soyadını  soranlar oluyor mu? 
 Şirret olmamdan dolayı bana karışmıyor kimse. Hem kadın da olunca, faşistler seni dövmüyorlar. Okulda kavga çıkınca erkeklere saldırıyorlardı. Tabii burada kadın olmamın da etkisi var; ‘Güzel kızdır, belki bir şeyler yaşayabiliriz’ diye düşünüp, seninle siyaset tartışmak, kavga etmek istemiyorlar.

Türk soyadını alışınızın hikayesi belgeselde de var,  değiştirmek istediniz mi hiç?
Hêja Türk: Ailede pek konuşmadık. Ahmet amcaya da (Türk) daha önce de soruldu; ‘bir sorun yaşamıyorum’ dedi. Benim facebook’taki adım Hêja Netirk (Türk değil) zaten. O soyadı Ahmet amcadan dolayı bir etiket artık. Mardin’de Türk’ler olarak geçiyoruz ve soyadının imtiyazlardan faydalanıyorum. (Gülüyor)

Soyadından utanmıyorsun yani?... 
Yoo, hiç utanmıyorum. 

Belgesel üzerinden sana dair eleştiriler oldu mu? 
Kürt kadınını temsil etmiyor diyenler olmuş. Ruj sürmüştüm.

Mesela sen belgeselde kimin yerinde olmak isterdin ya da istemezdin?
Zana’nın yerinde olmak isterdim çünkü adını korumuş. Seykan’ın yerinde olmak istemezdim, bir sürü ismi var.

ZANA GALİP

Belgeselde ‘kendim kadar ismim de Kürt’tü’ diyorsun, buradan başlasak...
Kürtçe isme sahip olmak sıkıntıdır ama ‘90’larda Leyla Zana’dan dolayı Zana ismine sahip olmak duble sıkıntıydı. Devlet dairlerine giremedim, sınavları kazanıyorum işe almıyorlardı. Gazi’de de okuyorum, okula tuvaletten giriyordum falan. Türk Dili dersini altıncı senemde verebildim. Dersi alıyorum, hoca sürekli bırakıyor. Sebebi; ismim. 

Adını değiştirme girişiminiz de oluyor ama vazgeçiyorsun sonra, pişman oldun mu değiştirmediğin için? 
Pişman olmadım. Aile pres yapıyordu; oku, kravatlı bir işin olsun diye. Bankaların sınavlarında yüksek puanlar alıyordum ancak mülakatlarda sürekli eliyorlardı. HSBC’ye bir şekilde girdim, bireyselci olarak aldılar. Beni Bağcılar Şubesine verdiler. İsim kartımda Zana yazıyor diye banka Van’ın bir köy kahvesine dönüştü kısa sürede. 

Bizim Kürtler öğrenmiş burada bir Kürt çalışıyor diye, sürekli geliyorlar. Bana destek olmak için ihtiyacı olmadığı halde kredi çeken, kredi kartı çıkaran falan var. Diğer bireyselci arkadaşlara fark atmışım. Benim masada sürekli 5-6 Kürt var ve hep Kürtçe konuşuluyor. İki, üç hafta sonra genel müdürlükten çağırdılar; ‘Önemli bir konu’ diye. Ben de düşünüyorum rekor kırdım, hızlı oldu ama terfi ettirecekler herhalde diye. Genel Müdürlüğe gittim, yönetim kurulundan bir kadınla görüştük; ‘Bir sıkıntı var, şubede Kürtçe konuşuyor muşsunuz’ dedi. Galatasaray Şubesinde de İtalyanca, İngilizce konuşuyorum. Bağcılar’da da Kürtçe konuşmam gerekiyor dedim, çünkü gelenler hep Kürt. Yasak mı diye sordum ‘Değil ama konuşmasak’ dediler. Ben de bankacılığı seven birisi değildim, istifamı verdim. Bir yıl sonra da pişman oldum; konuşacağım ulan, kovun beni demek vardı. 

Devletle, kurumlarla ilişki kurduğun her yerde adın problem olmuş yani?
Askerde de oldu. Atış talimi vardı. 255 kişi içerisinde atış birincisi oldum. Yüzbaşı geldi, ‘nerelisin’ diye sordu; Şırnak deyince diğer asker ve komutanlara döndü, ‘Adam basbas bağırıyor Şırnaklıyım diye. Siz bu adama niye silah veriyorsunuz’ demişti ve silahı aldılar. Sonra da iç hizmetlerde, geri plan işlerine verdiler.
Belgeselde iki oğlun ile sirtaki oynadığın sahne için ‘Niye halay değil’ diye soranlar olmuş heval... 
Halay da çekerdik, sirtakiye denk geldik. O an Rumca müzik çalıyordu meyhanede, sirtaki oynadık. çocuklarla. 

ÖNCEKİ HABER

Xanoyê Çengzerîn’den Brûsk’a, direnişten zafere

SONRAKİ HABER

Bafra, Kılkış ve Tuzla üçgeninde mübadele

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa