01 Şubat 2015 04:14

Soma’da tablo çok daha vahim

Tek başına kalan bir Müzeyyen var Soma’da. Henüz 22 yaşında. Tek başına yaşıyor çünkü sadece 8.5 ay evli kalabildiği hayat arkadaşı, 13 Mayıs 2014’te Soma’daki maden faciasında hayatını kaybeden 301 işçiden biriydi: Niyazi Bayram.

Paylaş

Göksel GÖKSU

Tek başına kalan bir Müzeyyen var Soma’da.
Henüz 22 yaşında.
Tek başına yaşıyor çünkü sadece 8.5 ay evli kalabildiği hayat arkadaşı, 13 Mayıs 2014’te Soma’daki maden faciasında hayatını kaybeden 301 işçiden biriydi: Niyazi Bayram.
Müzeyyen ile faciadan 7 ay sonra tanıştım.
Ateşin düştüğü yeri yaktığını herkes gibi biliyor olsam da, yerinde görmek istedim.
Müzeyyen’in kapısını çaldığımda karşıma çıkan gencecik kadın beni şaşırttı.
22 yaşında ama 7 ayda öyle büyümüş ki, karşımda çocuk görünümlü bir yetişkin var gibiydi.
7 ayda hayatını yeni baştan kurmuş, “Ne baba evi ne koca evi” deyip iki ailenin tepkisini de göğüsleyerek tek başına yaşıyor.

YENİ BİR HAYAT
Sonrasında diğer evlere de gittim.
Çaldığım her kapı açılmasa da açılan her kapının ardında onları buluşturan bir ortak payda vardı.
Kimi eşini kaybetmişti kimi oğlunu kimi kardeşini...
Ama hemen hepsi 14 Mayıs sabahı ikinci bir hayata başlamıştı.
12 Mayıs’ta akıllarından bile geçirmedikleri o hayat şimdi her birine bir başka gerçeği dayatıyor. 
Gündelik hayatın her türlü detayını havale ettikleri eşleri hayatlarından bir akşam üstü acımasızca çekip gittiğinde gördüler ki;
Ödenecek faturalar var.
Alışveriş yapılması, çocukların okula götürülüp getirilmesi, kiranın ödenmesi, elektirik su faturalarının zamanında alınması lazım.
Her akşam yolunu gözledikleri madenci otobüsünden artık eşleri inmeyince gördüler ki, uğruna hayatını verdikleri kömürü almak için bile para gerekli. 

İKİ SEÇENEK
Ve 14 Mayıs sabahı gördüler ki, hemen hepsi kazanın olduğu güne dek yaşama dair ne varsa eşlerine havale etmişler.
Kadınlar, o güne dek kendilerine egemenlik alanı olarak yalnızca mutfak işleri ile çocukların bakımının bırakıldığını o günden sonra anlayabildi.
Çocuk bakımı denilince de çocuğun yemesiyle içmesiyle ilgilenmişler ama pek çoğu onları okuluna bile tek başına götürmemiş...
Şimdi o hayat kendi gerçeğiyle karşılarına dikilmiş. 
Pazara gitmek, alışveriş yapmak, elektirik-su faturasını yatırmak, kömür almak...
Üstelik gelinlerin çoğu 20’li yaşlarda. 
Önlerinde iki seçenek var: Ya bir anda evin reisi olup 10 yaş birden büyümek zorunda kalıyorlar –ki bu çok zorlu bir süreç- ya da kocasının üstlendiği misyonu iki aileden birine teslim edip bir sığıntı gibi yaşamayı seçiyorlar.

AİLEYE MAHKUMİYET
O seçimi dayatan ikinci etken de kaza sonrası yapılan maddi yardımlar.
Şunu unutmamak lazım ki o ailelerin hemen hemen hepsinin hayatı boyunca gördüğü toplu para ellerine geçen maaştan ibaret. 
O maaş da 900 lira ile 1.400 lira arasında değişiyor. 
Yani yoksullar.
Gelir bu kadar düşük olunca kazanın ardından yapılan yardımlar her bir hane için hayati önemdeydi.
İşte bu gerçeğin aileler içinde çatışmalara neden olduğu görülüyor. Örneğin AFAD tarafından ölenlerin ailelerine 156’şar bin lira dağıtıldı. Geride kalan eş çocuk sahibi değilse bu para ikiye bölündü, yarısı anne-babaya verildi yarısı eski eşe verildi.
Eski eşler o para nedeniyle iki aile arasında kaldı zira gelin baba evini seçerse gelen yardımların adresi orası oluyor, eşinin ailesini seçerse de yardımlar bu kez o adrese yöneliyor.
Yardım hangi ailede toplanırsa o aile hem ev bark sahibi oluyor hem de eşe bağlanan düzenli maaş sayesinde düzenli gelir elde ediyor.
Kazada ölenlerin anne ve babası için yeterince çok zor olan bu süreç o evlerin gelinleri için daha da zorlaştı.
İki aile arasında çekiştirilenler arasında rest çekip Müzeyyen gibi, “İkiniz de evinize gidin, ben tek başıma yaşayacağım. Siz de misafir gibi gelip gideceksiniz” diyen olsa da iki taraftan birini seçenlerin sayısı çok daha fazla.
Gelinler gelen yardımlarla genellikle yoksul ailelerinin gün yüzü görmesini sağlıyor, o sayede aileler ev bark sahibi sahibi oluyor.
Bir de imam nikahlı olup da çocuk sahibi de değilse hiçbir şeyden pay alamayanlar var. Onların durumu içler acısı. Resmi nikahı olmadığı için yardımlardan payına bir şey düşmeyen gelinlere baba evinin yolu gösteriliyor. Ya da iki aile de kapısını kapatabiliyor.
Aynı şekilde evliliği aile tarafından onay görmemiş istenmeyen gelinler var, gelinin evine gelen gideni takip edip yardım geldiğini anlayınca kapısına dayananlar var... 
Görüştüğüm 2 çocuklu bir kadın, alkolik kayın pederinin evine giren çıkanları gözetleyip, yardım geldiğini anladığında el ayak çekilir çekilmez kapısına dayandığını ve ne var ne yok elinden aldığını anlattı.
Ancak aynı kadın daha sonra bunların yayınlanmaması için yalvardı.
Konuşurken kayınpederinin de o röportajı izleyebileceği aklına gelmemiş, sonradan başına gelebilecekleri düşününce paniğe kapılmıştı.
Tabi ki o kadının görüntülerini yayınlamadım ama aklımın bir yarısı da onda kaldı.
Bütün bunlara herkesin travma sonrası stres bozukluğu içinde olduğunu eklerseniz, Soma’da vahim bir tablo var...
 

YA ÇOCUKLAR...
Dahası pek çok ailede zaten şunu görüyorsunuz. Örneğin bir kadın diyor ki “Abimi 7 sene önce Söke’de kaybetmiştik, orada duramadık kazadan sonra Soma’da devam ettik. Soma da eşimi aldı elimden.” Bunu söyleyen kadının eşinin kardeşi de madenciydi ve biz görüşürken madendeki işinden yeni kovulmuştu...
Aile kara kara ne yapacağını düşünüyordu.
Sigortalı bir iş ve düşük de olsa düzenli bir gelir elde etmek her biri için çok önemli çünkü hayat devam ediyor. Eve ekmek götürmek gerekiyor.
Bir yanda böyle bir gerçek var diğer yanda henüz küllenmemiş ağır bir acı.
İkisiyle de baş etmekte zorlanıyorlar.
Ama Soma’da üzerinde çok konuşulmayan buna karşın çok önemsenmesi gereken bir sorun daha var.
Madencilerin geride kalan çocukları… 
Hepimiz ağırlıklı olarak anneler ve ailelere odaklanıyoruz ancak çocuklar zor durumdalar. Her biri psikolojik travma altında. 
Psikolojik destek veriliyor olsa da sanırım yeterli değil. Okullara giderek yapılan bir yardım ya da istenmeden söylenen bir söz çocukları 13 Mayıs’a götürüyor. Eve geldiklerinde de sürekli ağlayan, sızlanan bir anne görünce durum daha da vehamet kazanıyor.
Bir de eğitim sorunları var. Pek çok çocuğa burs sağlandığını görmüş olmama karşın pek çok aileden de şunu duydum: “Bir bey geldi, sizin çocuğunuzu ben okutacağım, ayda şu kadar para vereceğim” dedi, sonrasında da iki ay para gönderdi bir daha da haber alamadık!
13 Mayıs Soma’nın tarihine adını yazdıran kara bir gün.
O gün 301 işçinin dev bir tabuta gömüldüğü hiç unutulmayacak.
Diğer yandan unutlmaması gereken bir şey daha var...
O 301 işçinin 301’inin de birer ailesi, pek çoğunun çocuğu vardı.
İşte o aileler ve çocuklar için yaşama tutunmak hiç kolay olmuyor.
Kolaylaştırmak için de herkese, hepimize düşen görevler var.

ÖNCEKİ HABER

Kafa kağıdı eskidikçe ruhu gençleşen emektarlar: Devil & Whisky

SONRAKİ HABER

Suyun üstündeki gül yaprağı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...