21 Ocak 2015 00:59

Aslolan mücadele içindeki güçlerin birliği

Seçimleri konuştuğumuz Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan, 'Yaşadığımız sorunların üstesinden gelmenin yolu sorunları yaşayanların bir araya gelmesinden geçiyor. İşçi sınıfı, emek hareketi, Kürt hareketi, inanç hareketleri, çevre hareketi vb. mücadele içerisinde olan güçlerin mücadele birlikteliğidir esas olan' dedi. Birlikteliğin tek yanının siyasi partiler olmadığını söyleyen Gürkan, yüzde 10 seçim barajını ise halkın gücünün yıkacağını belirtti.

Paylaş

Dosya: SEÇİME DOĞRU NASIL BİR BİRLİK

Tuba GÜNGÖR

Haziran seçimleri yaklaşırken Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan’la Türkiye’nin nasıl bir ortamda seçime gittiğini, bu ortamın seçimlere nasıl yansıyacağını, mücadele platformlarının bir çatı altında toplanıp, toplanamayacağını konuştuk. Yaşananlara bakınca yarının Türkiye’sinin özetinin, ‘Gözle, izle, yok et ve katlet’ politikası olduğunu söyleyen Gürkan, bunlara karşı birliktelik sağlanması gerektiğini belirtiyor. Mücadelenin sadece sandıkla sınırlı kalmaması gerektiğine vurgu yapan Gürkan, esas olanın mücadele içerisindeki güçlerin birlikteliği olduğuna dikkat çekiyor.

GÖZLE, İZLE, YOK ET VE KATLET

Türkiye sizce nasıl bir ortamda 2015 genel seçimlerine gidiyor?
Anayasal hakkını kullanarak sendika üyesi olan, zam talep eden, çalışma koşullarının iyileştirilmesini isteyen işçilerin kapı önüne konulduğu, iş cinayetlerinde günde ortalama 5-6 işçinin yaşamını yitirdiği, kadın cinayetlerinin adeta sıradan adli vaka haline geldiği, halkın alım gücünün gittikçe düştüğü bir ortamda seçimlere gidiyoruz. Sadece ekonomi ve çalışma yaşamında değil demok-rasi, hak ve özgürlük alanında da durum fena. Gündemde olan güvenlik paketi içeriğine bakarsak yarının Türkiyesi’nin özeti, gözle, izle, yok et ve katlet politikasıdır. Bir taraftan çözüm süreci devam ederken Cizre’de 12-14 yaşındaki çocuklar dahil gençlerin acımasızca katledilmesine tanık oluyoruz. Katledilişinin 8. yılında andığımız Hrant Dink cinayetinin şüphelilerden Emniyet Amiri Ercan Demir’in bu günlerde önce Cizre’ye emniyet amiri olarak atandığını, ardından yakalama kararı çıkarıldığını ve tutuklandığını hatırlamak gerek. Basın ifade ve düşünce özgürlüğünün hali ortada. Çıkarılan genelgelerle gençler, üniversite öğrencisi gençlerin kaldıkları yurtlar, gittikleri kütüphaneler, okudukları okullar, yaşadıkları semtler denetim altında olacak. AKP iktidarı en önemli uygulamalarından birini de kadınlar üzerinde sürdürmekte. En son sağlık bakanının kariyer üzerine yürüttüğü tartışmalar, nüfus ve aile projeleri vb. vb. AKP iktidarının hedefinde hep kadınlar oldu ve olmaya devam ediyor. Kentlerin birer rant alanına dönüştürülmesi, enerji için çevre, doğa, tarım alanları vb. tüm yaşam alanlarının tahrip edilmesi. Dış ilişkilerde itibarı beş paralık olmuş bir Türkiye. Kısaca, çalışma hayatında, ekonomide, dış politikada, demokrasi, hak ve özgürlüklerde, cinsiyet eşitliğinde, kısaca nereye baksak kapkara bir Türkiye fotoğrafı görüyoruz.
Türkiye fotoğrafı karanlık da diğer ülkelerin durumu parlak mı dersek öyle olmadığını söyleyebiliriz. Dünya ölçeğinde bir ekonomik durgunluk söz konusu ve iktisatçılar etkileri derin olacak ekonomik kriz olasılığını daha sık dillendirmeye başladılar. Bakın burjuva kapitalist sistemin işi o kadar kolay değil artık. İşçi sınıfı, emekçiler, kadınlar dünya ölçeğinde neoliberal politikalara, baskılara grevlerle, isyanlarla, sokak direnişleriyle cevap veriyor. Ortadoğu ve K. Afrika başta olmak üzere gericiliklere ve diktatörlüklere karşı halklar özgürlük ve demokrasi arayışını sürdürüyor. Aynı zamanda burjuva demokrasisinin beşiği diyebileceğimiz ülkeler dahil güvenlikçi politikalarla hak ve özgürlüklerin de kısıtlandığı bir süreç. Dolayısı ile Türkiye’de ve dünyada iktidarların sömürü, baskı ve saldırı politikaları sürerken işçi sınıfı, emekçiler ve ezilen tüm halk kesimleri bir mücadele içerisinde. İşte böylesi bir atmosferde seçimlere gidiyoruz.

SİYASET SANDIKTAN ÖTE BİR ŞEY

Peki bu tablo seçimlere nasıl yansır ya da yansır mı?
Bunu sadece seçimlerle de sınırlı düşünmemek gerekiyor. Sonuçta karşı karşıya kaldığımız sorunlar aynı zamanda bu sorunları yaşayan toplumsal kesimlerin mücadelesini de içinde barındırmakta. Son aylara bakalım, Ülker, Bedaş, Sütaş, Nestle, ICF, Maltepe Hastanesi işçileri yeni yıla direnişte girdi, Namet işçileri direnişe geçti, Birleşik Metal İş üyesi işçiler MESS dayatmalarına karşı grev kararı aldı ve sözleşmeyi imzalayan Türk Metal ve Çelik İş üyesi işçilerin gözü kulağı bu grevde olacak. Karadeniz, Çanakkale, Yırca köylüleri örneğindeki gibi HES’lere, RES’lere, taş ocaklarına, maden arama gerekçesi ile doğanın, çevrenin tahrip edilmesine karşı köylülerin verdiği mücadele ve direnişler. Aleviler eşit yurttaşlık için sokakta. Kürt halkının mücadelesi çözüm masasını kurdurdu. Siyaset sandıktan öte bir şey çünkü. Hatırlarsak peş peşe gelen ‘99 ve 2001 krizinin sonuçları seçimlere yansımış ve düzen partileri arasında hükümetin el değiştirmesinden öte gidememiştir. Bu gelişmelerin halkın siyasal tercihlerinde kuşkusuz etkisi olabilir. Ama bir mücadeleye yaslanmayan tercihin çözüm olmadığı açık. Bu açıdan biz işçi sınıfının, emekçi halk kitlelerinin, demokrasi isteyenlerin, eşitlik ve barış isteyenlerin, hak ve özgürlük talep edenlerin kendi talepleri için mücadele içerisinde olmasını önemsiyoruz.

BİRLİKTELİĞİN TEK YANI PARTİLER DEĞİL

Partiniz, 7. Kongresinin sonunda, demok-rasi güçlerinin birleşik cephesi ihtiyacına dikkat çekti. Bunun EMEP’in seçimlere yönelik yaklaşımının da temelini oluşturduğunu biliyoruz. Bu açıdan ne gibi adımlar atmayı düşünüyorsunuz?
Kuşkusuz yaşadığımız sorunların üstesinden gelmenin yolu sorunları yaşayanların bir araya gelmesinden geçiyor. İşçi sınıfı, emek hareketi, Kürt hareketi, inanç hareketleri, çevre hareketi vb. mücadele içerisinde olan güçlerin mücadele birlikteliğidir esas olan. Gençlik hareketinin, üniversitelerin, sanat ve kültür alanının karşı karşıya kaldığı sorunları düşündüğümüzde bu kesimlerin de bu mücadele birlikteliği, mücadele ortaklığı içerisinde olması gerekir. Dolayısıyla ihtiyacımız olan böyle geniş toplumsal kesimlerin bir araya geldiği ortak mücadele cephesidir. Bu cephenin oluşmasının lokomotifi mücadele dinamiklerinin örgütleri olacaktır. Biz de emek ve meslek örgütleriyle, siyasi partilerle, çeşitli inanç örgütleriyle, kadın örgütleri ve platformlarıyla, tek tek yazarlarla, akademisyenlerle, sanatçılarla bu birliğin gerekliliğini ve nasıl oluşturulacağını tartışmak istiyoruz. Görüşme trafiğimiz sürüyor.  

SİYASİ PARTİLERLE GÖRÜŞMELERİMİZ OLDU

Kürt siyasi hareketinden de HDP, EMEP ve ÖDP başta olmak üzere, demokratik güçlerin en geniş birliğini sağlamak gerektiğine ilişkin vurgular ve çağrılar oldu. Bu çağrıları siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabii ki esas olan mücadele birlikteliği dedik ama sonuçta önümüzdeki dönemde bir seçim var. Haliyle birlik ve ittifak tartışmaları seçim gündemini de kapsıyor. Bu çağrılar elbette önemli. HDP ile bir görüşmemiz oldu. Ayrıca bu ittifak ve mücadele cephesi fikrini tartışmak üzere Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Halkın Türkiye Komünist Partisi, Komünist Parti, Halkevleri, ABF, PSAKD, AKD, TMMOB, KESK ve üye sendikalarından BES, Sosyal-İş gibi sendika ve konfederasyonlarla, partilerle, kurumlarla ve DKÖ ile görüşmelerimiz oldu ve bu görüşmelerimiz devam edecek. Yani bu birlikteliğin bir yanı partiler, siyasi kurumlar olurken, diğer yanı meslek örgütleri, inanç örgütleri, emek örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve şahsiyetler olacaktır.

ÖDP’nin de dahil olduğu Birleşik Haziran Hareketini oluşturan güçler ile partinizin de içinde olduğu HDK’yi oluşturan güçlerin toplamını kapsayacak bir birliği mümkün görüyor musunuz?
Bu birliktelik sağlanabilir. Haziran direnişi ve ardından gelen Lice eylemleri, Soma katliamına tepki eylemleri, Kobanê dayanışma eylemleri. Farklı toplumsal kesimleri bir araya getiren önemli deneyimlere örneklerden bir kaçı. Emek platformları, savaş karşıtı platformlar, çatı partisi tartışmaları, seçim blokları ve kuskusuz Halkların Demokratik Kongresi. Ortak mücadele platformları olarak önemli bir deneyim biriktirdik. Türkiye’nin temel demokrasi problemlerini alt alta koyduğumuzda işçi sınıfı, Kürt hareketi, inanç hareketleri, çevre hareketi ve kadın hareketinin bir arada ve ortak mücadelesini zorunlu kılmaktadır. Bu açıdan BHH de ortak bir mücadele adresi açısından önemli bir oluşum ve diğer ortak mücadele platformlarıyla buluşmasını gerekli görüyoruz. Bu tarihsel bir sorumluluktur aynı zamanda. Dolayısıyla Emek Partisi olarak bizim ortak mücadele çağrımız aynı zamanda BHH’ye yapılmış bir çağrıdır.

CHP DE BU DÖNEME DAİR TAKTİKLERİNİ GÖZDEN GEÇİRMELİ

EMEP’in seçimlere yönelik birlik arayışı içinde CHP de var mı?
Bu çağrı CHP’yi dışlayan bir çağrı değildir. Sonuçta şunu biliyoruz ki demokrasi ihtiyacı sadece sosyalistler için, sadece Kürtler, sadece Aleviler ya da sadece işçiler ve emekçiler için geçerli değil. Bu anlamıyla CHP’yi ve oy veren sosyal demokrat kesimi de kapsamaktadır bu çağrı. Fakat CHP’nin hem yerel seçimlerde hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki taktiği çağrının karşılık bulma ihtimalinin olmadığını gösteriyor. Halkın beklentileri ve sorunları var ve sorunların çözümü için bir siyasal birikimi oluşturmak üzere tabii ki herkese görev düşmektedir. CHP’nin de bu döneme dair taktiklerini gözden geçirmesi ve Türkiye’nin demokrasi ihtiyacına cevap verecek bir platformu onun da tartışması, düşünmesi, konuşması gerektiğini düşünüyoruz.

BARAJI HALKIN GÜCÜ YIKACAK

Seçim sonrasının nasıl bir tablo ortaya çıkarabileceğine dair öngörüleriniz var mı?
HDP’nin parti olarak seçime gireceğini ilan etmesiyle yüzde 10 seçim barajı çeşitli kesimlerde endişe ve tereddütler oluşturdu. Ancak, halkın, emekçilerin, demokrasi güçlerinin parlamentoda siyaset yapmasının önüne engel olarak konulan bu barajın yıkılması gerekiyor. Bu barajı yıkacak olan da yine halkın gücü olacaktır. Şayet halk güçleri, demokrasi güçlerinin birliği sağlanabilirse bu baraj yıkılır ve barajların siyasi rantını yiyenler bu barajın altında kalır. Sandık bu, ola ki barajın aşılamaması durumunda ise meşruluğu kalmayan barajın olanaklarıyla hak etmediği bir temsiliyetle seçimden çıkanların, mesela AKP’nin siyasette meşruluğu kalmayacaktır. Yüzde 10 seçim barajı açık ki, büyük bir oy hırsızlığıdır. Halkımız bu hırsızlığa göz yummayacaktır.

Peki bu yaşananlar sandığa yansıyacak mı sizce?
Mücadelenin parlamento ayağını küçümsemiyoruz ancak sandığın hangi koşullarda kurulduğu da bellidir. Seçim barajları, haksız rekabet, propaganda koşullarının eşitsizliği, hazine yardımları, iktidar partisi olarak AKP’nin iktidarın tüm olanaklarını, valilikleri, kaymakamlıkları, emniyeti, basın ve medyayı tepe tepe kullanması gibi. Sandıktan çıkan sonuç ne olursa olsun, sömürü düzenine karşı, iktidarın baskılarına, saldırılarına karşı demokrasi mücadelesi ve hak ve özgürlükler mücadelesi, ortak mücadele arayışı hep sürecektir.

ÖNCEKİ HABER

Cizre'de yüzü kapalı olan devlet

SONRAKİ HABER

Savcı o derneği neden araştırmadı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...