20 Ocak 2015 00:51

Ayfer Tunç anlattı Handan İnci yazdı

Handan İnci: Bu tür söyleşilerde yazarların saklamak istediği konular çoğu zaman özel hayatlarına aittir. Ben biyografilerin bu kısmını çok fazla kurcalamaktan yana değilim. Benim bir yazar hakkında bilmek isteyeceğim konular ise yeterince kayıt altına alındı bu kitapla...

Paylaş

Sevda AYDIN
İstanbul

Ayfer Tunç edebiyat yaşamının 25. yılını kutluyor. Tunç’a bu özel zamanında en güzel hediye bir nehir söyleşi kitabı olan “Karanlıkta Kelimeler” oldu. Ayfer Tunç’la uzun bir söyleşi yapan Handan İnci, yazarın okurlarını epey sevindiren bir kaynak oluşturdu. Tunç çocukluğundan, yaşadığı kentlere, ailesinden, okuduğu yazarlara ve elbette kendi yazdıklarına dair saklı tuttuğu ne varsa anlatıyor uzun uzun. 
Tunç’a saygı duruşu niteliği taşıyan kitabın sohbetini biz de Handan İnci ile konuştuk. İnci bu uzun sohbette en çok Tunç’un annesine duyduğu hayranlıktan çok etkilendiğini söylüyor. “Bence Ayfer Tunç’un biyografisinde ve yazdıklarında izi son derece kuvvetli, göz önünde tutulması gereken bir figürdür annesi” diyor. 

Sevdiğiniz yazarların yaşamlarına dair ilginiz, bu kitaptaki sorularla da görülüyor. Bu ilginin Ayfer Tunç’a nasıl kaydığını konuşarak başlayalım isterseniz?
Çok uzun bir süredir ilgiyle ve beğenerek okuduğum bir yazardı Ayfer Tunç. Hakkında birkaç yazı da yazmıştım. Edebiyatımızın çağdaş yazarlarını incelediğimiz bir dersimde sık sık konu edinirim metinlerini. Geçtiğimiz yıl, edebiyatta belli bir noktaya ulaşmış günümüz yazarları için akademik değerlendirme platformu oluşturmak niyetiyle “Çağdaş Edebiyata Akademik Yaklaşımlar” adlı bir sempozyum dizisi başlattık. 2014’te yazı hayatında yirmi beşinci yılını dolduran Ayfer Tunç ilk yazarımız oldu. Karanlıkta Kelimeler adlı söyleşi kitabı bu etkinliğin bir parçası olarak gerçekleşti. Sempozyumda sunulan bildirileri de kitaplaştırma aşamasındayız. 

ÖZEL HAYATI KURCALAMAKTAN YANA DEĞİLİM
Ayfer Tunç, kendi deyimiyle “hayatını kendinden saklayanlar”dan. Mektup yok, günlük yok, hafızası da incitildiğini düşündüğü her şeyi siliyor. Bu durum sizi hayal kırıklığına uğrattı mı?
Hayal kırıklığı, beklentiyle sonuç birbirinden farklıysa ortaya çıkar. Ayfer Tunç’la söyleşirken benim ulaşmaya çalıştığım sonuç bir yazar portresini ortaya çıkarmaktı. Diğer okurları ne düşünür bilemem ama kitabın bu açıdan beni tatmin ettiğini söylemeliyim. Bu tür söyleşilerde yazarların saklamak istediği konular çoğu zaman özel hayatlarına aittir. Ben biyografilerin bu kısmını çok fazla kurcalamaktan yana değilim. Öteki tarafta duranlar, yani çocukluğundan itibaren okuma süreci, yazıya nasıl başladığı, kimlerden beslendiği, hayat ve edebiyat üzerine düşünceleri, kitaplarını nasıl yazdığı, varoluşla ilgili temel meseleleri… gibi benim bir yazar hakkında bilmek isteyeceğim konular ise yeterince kayıt altına alındı bu kitapla.

ANNESİNE DUYDUĞU HAYRANLIKTAN ÇOK ETKİLENDİM
Söyleşinizde yazarla, çocukluğundan başlayıp bugününe gelirken, yayın dünyasından siyasete, sosyal medyadan sinemaya, müziğe pek çok konuya değiniyorsunuz. Tunç’la yaptığınız uzun sohbette sizi en çok etkileyen ne oldu?

Annesine duyduğu hayranlıktan çok etkilendim diyebilirim. Daha doğrusu annesinden. Bir trafik kazasında kocasını kaybettiğinde çok küçük yaşlardaki üç kızıyla yalnız kalıyor anne. Gerçi onu kollayan epeyce geniş, güçlü bir ailesi var ama kızlarını iyi yetiştirmek için gösterdiği direnç ve hassasiyetle, daha küçücük bir çocukken Ayfer Tunç’a yazı yazması için verdiği destekle, özellikle de lise yıllarında kızı ucundan kıyısından siyasi hareketlere bulaştığı için okula çağrıldığı gün sergilediği tutumla etkiledi beni. İşte yazar biyografileri geçmişteki bu gibi özel sahnelere düşürdüğü ışıklarla değerli olabiliyor. Bence Ayfer Tunç’un biyografisinde ve yazdıklarında izi son derece kuvvetli, göz önünde tutulması gereken bir figürdür annesi. 

Ayfer Tunç’la, Türkiye edebiyatının hemen hemen aynı dönemlerine yakın tanıklık etmiş birisiniz. Tunç’un anlattıklarında, sizde yer eden izler buldunuz mu?
Evet, Ayfer Tunç’la aynı kuşaktanız. İkimiz de ilk gençlik yıllarımızı, dışarıdan geldiğimiz İstanbul’da yaşamış, şehirle önce edebiyat yoluyla ilişki kurmuş ve aşağı yukarı aynı duyarlıklarla etkilenmişiz. Üniversitede gittiğimiz kahveler, dolaştığımız semtler bile aynı. Yazılarını takip ettiğim için zaten az çok bildiğim bir konuydu Ayfer Tunç’un İstanbul sevgisi ama İstanbul’un yaşadığı korkunç dönüşüm ve çirkinleşme süreci karşısında hissettiğimiz kalp ağrısının ortaklığı tam bir duygudaşlıktı, diyebilirim. Ayfer Tunç, İstanbul’u bir şehir olmaktan çok asıl ülkesi, vatanı olarak kabul ediyor ki benim için de tamamiyle böyledir.  

Ayfer Tunç, kitap boyunca kendisine dair kapalı olduğunu, edebiyatında da kendinden izler olmaması için özel bir çaba sarf ettiğini söylüyor. Kitap bittikten sonra eksik kaldığını, Ayfer Tunç’un yine bir şekilde “gizlemeyi başardığını” düşündüğünüz bir şey var mı?
Aslında az önce de söylediğim gibi, yazarın biyografisinde kendisine saklamak istediği alanlar olabilir, buna saygı duyarım ve kendisi anlatmıyorsa hiç kurcalamam. Ancak, onun edebiyatını daha iyi anlamamıza yarayacak bir bilgi olduğuna inanırsam peşine düşerim. Bir iki yerde, özel hayatını konuşurken kısa kesmeye çalıştığını fark ettiğimde daha uzun anlatması için üzerine gittiğim oldu. Bir okur olarak bilmek isteyeceğim konulardı. Yazarın biyografisini eksik bırakacağını düşündüğüm için böyle yaptım.  Buna rağmen, kitabın  bu yönünü fazla kapalı bulanlar da olmuş. Ayfer Tunç’ta özellikle bir “gizleme” hali olmadı aslında. Yola çıkarken böyle bir kitapta neyin olması neyin olmaması gerektiği hakkında bir uyum içindeydik. Şunu da ekleyeyim hemen: Dinleyenler bilirler, Ayfer Tunç son derece cazip bir konuşmacıdır, kitaplarında olduğu gibi, sohbetinde de akıcı ve etkileyici bir anlatımı var. Bu yüzden zaman zaman onun tatlı anlatımına kapılıp sorularımın odağını kaybettiğim de oldu. Sonradan epeyce zorlandım gerekliyi gereksizden ayıklamak için. Konuşmamızın bir bu kadar kısmı da girmemiştir kitaba. Bu söyleşinin benim için bir güzelliği de  Tunç’un yazar kimliğinin ötesinde, insan olarak da çok sağlam, tutarlı ve dirençli bir kişiliği olduğunu görmek oldu. Sadece edebiyatçı olarak değil, insan olarak da çok sevdiğim bir yazar artık Ayfer Tunç.

ÇAĞDAŞ EDEBİYATIMIZ İÇİN KAYNAK OLUŞTURMAK İSTİYORUZ
Sunuş yazınızda çağdaş yazarlar için referans olacak metinler bulamadığınızı belirtiyorsunuz. Bu eksik gördüğünüz durumu biraz anlatır mısınız?

Az önce sözünü ettiğim derslerimde daha çok çağdaş yazarları konu ediniriz. Seçmeli derslerdir bunlar ve çok da zevk alıyorum doğrusu bu derslerimden. İncelediğimiz yazarları elbette tamamen kendi metinleri üzerinden değerlendiriyoruz, ama aynı  zamanda çağın geniş edebiyat dokusu içinde bu yazarların nerede durduklarını da tartıyoruz. İşte bu noktada o kişi üzerine kaleme alınmış eleştirilere yöneliriz. Maalesef bu tür yazılar çok değil. Kitap eklerinde çıkan kısa tanıtma yazıları ile aşağı yukarı benzer sorularla yapılmış söyleşiler dışında, çağdaş yazarlar hakkında nitelikli, derinlemesine eleştiri metinleri bulmak zor. Mesela, Dünya Ağrısı’nın da Deliler Evi’nin de bu açıdan yeterince incelenmediğini düşünüyorum. Akademik çevrelerde birkaç yazı yazıldı ama onlar da hakemli, bilimsel dergilerde kalıyor ve sınırlı okura ulaşıyor. Sözünü ettiğim sempozyum serisi ile günümüz yazarları için daha derinlikli incelemeler yapılmasını sağlamak ve bunları kitaplaştırarak çağdaş edebiyatımız için kaynak oluşturmak istedik.

ÖNCEKİ HABER

Hepatitten her yıl 1 milyon kişiyi ölüyor

SONRAKİ HABER

21 ilin il emniyet müdürü değişti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...