19 Ocak 2015 01:00

İddianame ortak sorumluluğu ortaya koymalı

Hrant Dink’in arkadaşı Garo Paylan ile AKP Cemaat savaşına dahil edilmek istenen Dink soruşturmasını konuştuk. Paylan, Dink cinayetinin ‘Paralel yapı’ tarafından işlendiğine ilişkin iddialara “Şu anda devleti yönetenlerin motivasyonu paralel yapı denen yapının üzerine bir şeyleri yıkmak. Biz topyekün ortak bir sorumluluğun olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden ortak sorumluluğu ortaya koyan bir iddianame hazırlanmalı” diye yanıt verdi.

Paylaş

Eda YILDIRIM
İstanbul

Gazeteci Hrant Dink’in arkadaşı Garo Paylan, Dink cinayetinin ‘paralel yapı’ tarafından işlendiğine ilişkin iddialara, “Şu anda devleti yönetenlerin motivasyonu paralel yapı denen yapının üzerine bir şeyleri yıkmak. Biz topyekün ortak bir sorumluluğun olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden ortak sorumluluğu ortaya koyan bir iddianame hazırlanmalı” diye yanıt verdi.

AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 8 yıl önce bugün katledildi. 8 yıl geçmesine rağmen cinayet hâlâ aydınlatılmadı. Yürütülen soruşturmada ifade veren tetikçi Ogün Samast’ın dönemin İstihbarat Dairesi C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in ismini vermesiyle cinayetin Gülen Cemaati yönlendirmesiyle işlendiğine ilişkin hükümete yakın medya organlarında  birbiri ardına haberler yapıldı.

AKP-Cemaat savaşına dahil edilen Dink soruşturmasını Hrant Dink’in arkadaşlarından Garo Paylan’la konuştuk. Hükümetin de Dink şüphelilerini terfilerle ödüllendirdiğine dikkat çeken Paylan, sorumluluğun tek bir cephenin üzerine yıkılmasını kabul etmeyeceklerini ifade etti.  

İlk olarak kamu görevlileri hakkında 9 kamu görevlisi hakkında bir soruşturma açıldı. Ancak soruşturma izninin AKP-Cemaat kavgasının başlamasının ardından  verilmesi kafaları biraz karıştırdı? Sizce bo soruşturma gerçekten cinayeti aydınlatma amacı taşıyor mu?
8 yıl boyunca biz hep kamu görevlilerinin de yargılanmasını istedik. 8 yıllık dava sürecinde sadece Trabzon’daki o gençler  değil onların ağabeyleri gelsin dedik. Bu cinayetin yapı taşlarını döşeyen kim. Bu cinayetin önünü açan kim? Ya da ihmali olan kim? 30’u aşkın  kamu görevlisini şikayet ettik ve bunların yargılanmasını istedik. İlk olarak geçtiğimiz hafta polisler Muhittin Zenit ve Özkan Mumcu’nun  tutuklanmasıyla aslında çorabın söküğü oluşmaya başladı diyebiliriz. Ancak bu umutlarımızın devam etmesi için o ortak sorumluluğu gösteren bir iddianamenin ortaya çıkması lazım.

Ortak bir sorumluluğa vurgu yaptınız. Ancak Dink cinayetinin Gülen Cemaati tarafından işlendiğine ilişkin iddialar gündeme geldi. Bu iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu anda devleti yönetenlerin motivasyonu paralel yapı denen yapının üzerine bir şeyleri yıkmak. Ancak biz AGOS’un da manşetinden yazdığı gibi “Bu cinayet paralele sığmaz” sözünü  yineliyoruz. Onun gereğini ortaya koymadan bu dava başlamayacak diyoruz.
Çünkü biz devletin yalnızca bir cephesinin yani ulusalcıların yada Ergenekoncuların ya ada paralelcilerin, cemaatçilerin ya da AKP hükümetinin yandaşlarının değil topyekün bir sorumluluğun olduğunu düşünüyoruz. Mesela Trabzon İstihbarat Dairesi, Trabzon Jandarma Komutanlığı, İstanbul  Emniyeti ve istihbarat görevlilerinin içinde olmadığı bir soruşturma dosyasının sonuç getirmeyeceğini düşünüyoruz.

‘ŞÜPHELİLERİ TERFİ ETTİRENLER SORUMLULUKTAN KAÇAMAZ’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 12 Aralık 2014 tarihinde yaptığı bir konuşmada “Cemaat faili meçhullere bulaşmıştır” dedi. Bu sözlerde de Dink cinayetini Gülen Cemaatiyle ilişkilendirme niyetini görüyoruz bir taraftan.  
Bu açıklama doğru. Ama biz bu yapının da, o yapıdan denen kamu görevlilerinin de bu cinayeti bildikleri halde engellemediklerini düşünüyoruz. Ancak dediğimiz gibi bu yeterli değil. Mesela Muammer Güler dönemin valisiydi sonra bakan oldu. O anlamda bizim fail olarak işaret ettiklerimizi kendisi terfi ettirdi. Daha geçenlerde Cizre’ye emniyet müdürü olarak atadığı kişi bu cinayetin şüphelisi olan Ercan Demir’di. Ercan Demir, bir hafta önce tutuklanan Muhittin Zenit ve diğer polis memurunun amiriydi. O anlamda bu kadar şüpheli kişiyi terfi ettiren, diğer kamu görevlilerini terfi ettiren bir iktidar bu sorumluluktan kaçamaz.

Yani hükümetin de sorumluluğu var...
Biz  2004 yılında Hrant Dink’in Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğu iddiasını AGOS’un manşetine taşımasından hemen sonra Genel Kurmay bildirisinde arıyoruz bunun işaretini. Terör örgütü dediğimiz şey aslında devlet. Yani bir örgüt arıyorsak devleti işaret etmeliyiz. 2004 yılındaki Hrant’ın bu iddiasının milli bütünlüğe halel getirecek ve tehdit olduğuna işaret ettiği o MGK bildirisinden sonra topyekün bütün devlet kurumlarının cinayete yol verdiklerini görüyoruz. O işareti maalesef Genel Kurmay Başkanlığı vermiştir. Bunun üzerine bütün kamu kurumları da cinayetin engellemesinden ziyade cinayete yol veren ya da göz yuman noktada hareket etmişlerdir.  Belki Hrant’ı geri getiremeyeceğiz ama onunla ilgili alabileceğimiz bir adalet bundan sonra başka Hrant’ların olmasını engelleyecektir. Mesela Cizre Emniyet Müdürü Ercan Demir hakkında yakalama kararı çıkarıldı.  Bu tip işaretlere ihtiyacımız var. Yani Ercan Demir’in amiri olan İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç’in de görevden alınmasına ihtiyacımız var. Bu tip işaretleri  aldığımız gün evet hükümet bu noktada bu dosyanın önünü açacak deriz. Öbür türlü yalnızca bizim önümüze iki tane günah keçisi koyup diğerlerini kurtarmaya çalışan bir hükümet görürüz. O açıdan hükümetin bu noktada sorumluluğu var.

‘KAMU GÖREVLİLERİ ÇOK HOYRAT DAVRANMIŞ’

Soruşturma kapsamında verilen ifadeler de oldukça ilginç. Ortada bir cinayet var. Bunun istihbarat bilgisi çok önce geliyor. İfade veren dönemin emniyet amirleri, istihbarat yetkilileri sorumluluğu birbirine atıyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genel Kurmayın verdiği işaretten sonra kamu görevlileri o kadar hoyrat davranmışlar ki. Çünkü hep şöyle olmuş. Devlet hep tehdit ettiğinde, işaret ettiğinde, hedefe koyduğunda o kişi elinde sonunda öldürülmüş ve cinayet dosyasının üzeri  kapatılmış. Bunu bilen kamu görevlileri o kadar hoyrat davranmışlar ki bu dosyaya çok fazla delil vermişler. Yani yapmaları gerekenleri  yapmadıklarına ilişkin  ortada o kadar çok delil var ki. Elbette birbirlerine sorumluluk atabilirler.Ancak bu dosyada o kadar çok delil var ki hepsi yargı önüne çıksa ortak bir iddianamede konuştukları anda o ortak sorumluluğu adil bir mahkeme net olarak görebilir ve pek çoğunu gerek 83. maddeden gerek diğer maddelerden yargılayabilir ve mahkum edebilir.


‘YÜZLEŞME TALEP EDİYORUZ’

Hrant Dink’in katledilişinin 8. yıl dönümünde Hrant için adalet arayanların söyleyecekleri söz ne olacak?
Bugünkü sözümüz “Yüzleşin Hrantla, soykırımla”. Neden bunu söylüyoruz. Çünkü soykırımın 100. yılı. Ermeni halkının başına gelen büyük felaketle ilgili söz söyleyen Hrant Dink’in de katledilişinin 8. yıl dönümü. Her ikisiyle ilgili adalet verilmedi ve her ikisinin de aynı şekilde  üzeri örtüldü. Adaleti alamadığımız sürece suç tekrarlıyor. Kamu zehirleniyor, Türkiye toplumu zehirleniyor. O açıdan hangi siyasi görüşten ve inançtan olursa olsun herkesin bu adaleti kovalamasını talep ediyoruz. Çünkü bu Türkiye’nin arınma davasıdır. Hrant’la ilgili alabileceğimiz adalet topyekün kamudaki soykırımcı, ırkçı, ötekini yok sayan, antidemokratik anlayışı ortadan kaldırabilir.


DEMOKRASİ BU DEĞİL

Dink yazdığı yazı nedeniyle hedef gösterilmişti.  Charlie Hebdo dergisinin son sayısından seçkilere yer verdiği için bugün de  Cumhuriyet Gazetesi  hem Erdoğan hem de hükümet yetkilileri tarafından hedefe kondu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bakın Hrant Dink de bundan 20 yıl önce tabu olan hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin kara kutusu olan ve 80 yıllık bir sessizlikle karşılanan Ermeni Soykırımı’ndan bahsetti. Ermeni halkının başına gelen büyük felaketten bahsetti. Ve bunu barışın diliyle yaptı. İnsanları ikna ettiği için başımıza gelen büyük felaketle ilgili o güne kadar Türkiye toplumuna söylenmiş yalanlardan bahsettiği ve Türk toplumunun empatisini kazandığı için hedefe kondu. O günlerde kimse Ermeni soykırımı diyemiyordu bugün hepimiz diyebiliyoruz. Ancak  ifade özgürlüğüne bakılmayıp topyekün devletin hedefine kondu. Elbetteki insanlar tepki gösterebilir. Kendi inançları doğrultusunda bir saygısızlık yapıldığını düşünüp buna şiddete varmayan  protestolar gösterebilirler. Ancak başbakan veya cumhurbaşkanı hedef gösteren noktada olmamalı. Çünkü 2004 yılından 2007 yılına kadar Hrant Dink hedef gösterildi ve nihayet öldürüldü. Katil o gün AGOS’a girip aynı katliamı yapabilirdi. Çünkü önce Agos’ta tüm Ermenileri öldürmeyi düşünüyor ancak bir telefon geliyor “Yalnızca Hrant’ı öldür” diye bunu üzerine geriye çekiliyor. Aynı şey o gün yaşanabilirdi. Bugün de Cumhuriyet Gazetesi’ni Cumhurbaşkanı ve Başbakan hedefe koyduğunda yarın öbür gün böyle bir şey yaşabiliriz. Ve bunun birinci derece de sorumlusu kendileri olurlar. Demokrasi dediğimiz şey katılmadığınız fikirleri de savunabilen devletlerde, ülkelerde vardır. Öbür türlü ancak çoğunluğun düşünceleri ve  hassasiyetlerinin hakim olduğu otoriter baskıcı bir ülke oluruz.

İNTERAKTİF: HRANT'LA, SOYKIRIMLA YÜZLEŞİN

ÖNCEKİ HABER

AKP korkuyor ve kendi güvenliğini alıyor

SONRAKİ HABER

1915'ten Hrant'a adalet ve hakikat arayışı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa