18 Ocak 2015 00:56

Hükümet linç çağrılarına müdahale etmedi

Charlie Hebdo saldırısının ardından Cumhuriyet gazetesi dayanışma amacıyla karikatürlerden bir seçme yayınlayınca lince maruz kaldı. Üstelik Cumhurbaşkanı ve Başbakan bırakın sessiz kalmayı adeta gazeteyi hedef gösterir nitelikte açıklamalar yaptı... Bütün bunlara rağmen ifade özgürlüğünü savunan büyük bir kesim Cumhuriyet gazetesi üzerinden basın özgürlüğü talebine sarılmaya devam ediyor. Gazeteye destek ziyaretleri yapıyor, dayanışma mesajları gönderiyor. Bütün bu süreci Cumhuriyet gazetesi yazarı Aydın Engin Hayat Televizyonu’na anlattı.

Paylaş

Zeliş IRMAK
Görkem KINACI
İstanbul

Charlie Hebdo saldırısının ardından Cumhuriyet gazetesi dayanışma amacıyla karikatürlerden bir seçme yayınlayınca lince maruz kaldı. Üstelik Cumhurbaşkanı ve Başbakan bırakın sessiz kalmayı adeta gazeteyi hedef gösterir nitelikte açıklamalar yaptı... Bütün bunlara rağmen ifade özgürlüğünü savunan büyük bir kesim Cumhuriyet gazetesi üzerinden basın özgürlüğü talebine sarılmaya devam ediyor. Gazeteye destek ziyaretleri yapıyor, dayanışma mesajları gönderiyor. Bütün bu süreci Cumhuriyet gazetesi yazarı Aydın Engin Hayat Televizyonu’na anlattı. Aydın Engin dergiden seçkilerin basıldığı gün, Facebook’tan Cumhuriyet’e dönük ‘yakalım yıkalım’ çağrılarına hükümetin sessiz kalmasını eleştirdi. 

Cumhuriyet karikatürleri yayınlama kararını nasıl aldı?
Aslında bu karar günler öncesinden alınmıştı. Kararı almak çok zor olmadı. Farklı düşünenler vardı tabii ki ancak karar alma konumundaki arkadaşlarımız basılması yönünde karar verdi. Charlie Hebdo ile de iletişime geçmek gerekiyordu. Dergi küçük sayfaları olan bir dergi. Biz 13 sayfa basmış olduk aslında. 

Neden derginin hepsi yayınlanmadı?
Bir sansür söz konusu değil ama şunu da saklamayalım. Mizah değeri olmayan bir karikatürü devre dışı bıraktık. Seçmek zorundaydık. Karikatür değeri olmadığını düşündüğümüz kısımlar vardı. Yazılı mizah türlerinin bir ikisinden de vazgeçmek zorunda kaldık. Ama onun ötesinde bir sansür olmadı.

Kapak çok konuşulduğu halde kapağa yer vermediniz? Nedeni nedir?
Gazete hazırlanırken Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan köşelerine kapağı koymuştu. Manasız olacaktı bir kere daha onu oraya yerleştirmek. Kapakla ilgili bir sorunumuz yok. Israrla altını çizerek söylüyoruz. Kapak İslam’a hakaret bir yana İslam’a dost bir kapaktı. Bir can kıyımına karşı göz yaşı dökebilen bir Muhammet karikatürü alkışlanması gereken bir karikatür.

Gazeteye yönelik tehditler oldu. Basıldığı gün de bir grup gazetenin önünde toplandı. Siz o sırada içerideydiniz. İçeride nasıl bir hava vardı? Sizin duygularınızı da öğrenmek istiyorum. 
Zor soru. Çünkü korumak amacıyla polis ablukasına alınmış, dünyadan soyutlanmış bir binanın içindesiniz. Dışarıda insanlar bizimle ne kadar omuzdaşlaşıyor, bize ne kadar elini uzatıyor, sımsıcak avuçlarını bize uzatıyor... Sanal ortamdan, İnternet üzerinden izliyorsunuz. “Lanet olsun bu İnternet’e” dediğiniz anlar oluyor, küfür mesajları geldiği zaman, ki çok geliyor, o zaman da umutsuzluğa kapılmamak için kendinize direnç aşılamak zorunda kalıyorsunuz.  Önceleri tehdit ve küfür ağır basıyordu. Daha sonra destek mesajlarının dengesi tersine döndü. Sayıyı yayımladığımız gün çok fazla tehdit aldık. İlgi çeken bir noktayı söylemek istiyorum. Öğle saatlerinde Facebook’ta sayfa açıldı. “Bu akşam Cumhuriyet’i basmaya gidiyoruz” diye başlık kondu. Çağrı metninde de “binayı yıkmaya yakmaya içindekileri yok etmeye gidiyoruz” yazıldı. Hükümet sosyal medyaya çok önem veriyor biliyorsunuz. Ancak bu sayfaya müdahele edilmedi. Ancak tüm bu çağrılar karşılığını bulmadı. O akşam 30-40 kişi geldi bina önüne. 

TERÖRÜN MERMİYLE  OLMASI GEREKMEZ

Saldırılar karşısında nasıl bir tutum almak gerekir?
Charlie Hebdo’ya yapılan bir terördü. Terör karşısında sustuğunuz zaman teröre teslim olmuşsunuz demektir. Cumhuriyet’in yaptığı oydu, Barış Girişimi’nin yaptığı oydu, Hrant arkadaşımın yaptığı oydu. Gücün terörü diye de bir şey var, güç, hükümet, iktidar yani... Terörün ille Kalaşnikov mermisi olması gerekmez. Bu bazen savcıdır, bir makamdır, bazen validir, polis şefidir, bu bazen bir generaldir, bu bazen yüksek rütbeli bir siyasinin verdiği bir demeçtir, bu da terörün bir parçasıdır. Terörü mutlaka mermiye indirgemeyelim. Nasıl demokrasiyi sadece sandığa dört yılda bir oy atmaya indirgemeyeceksek, terörü de ona indirgemeyelim. Elinde güç olanlar, terörün çeşitli kılıflarını, renklerini, yurttaşlar üzerinde, insanlar üzerinde uygulayabilirler.

ÖZGÜRLÜĞE SALDIRI  SADECE HAPİS DEĞİL

Tüm bunlar ışığında Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğü ne durumda?
Günümüzde, yargının hemen hemen hükümete bağlandığı, yürütme erkine bağlandığı, çağdaş devlette olan güçler ayrılığının ortadan kalktığı bir dönem yaşıyoruz. Günümüzdeki basın özgürlüğüne saldırı, sadece hapse atmaktan ibaret değil. Onun ötesinde, şu günlerde patronlar nezdinde çalışarak, “Alo Fatih” diye karikatürize ediyoruz ama bunun çok ciddi sonuçları var, pek çok meslektaşımız kapının önüne kondu, sesleri kısıldı. Bu yasalarla falan yapılmadı, doğrudan doğruya medya baronları, medya patronları aracılığıyla yapıldı. Bu daha önce alışık olmadığımız bir şey. Basın, ifade özgürlüğüne yönelik saldırılar çok daha ince tekniklerle hayata geçmeye başladı. Özellikle mali kaynaklar kullanılarak, bizcileyin, sizcileyin patronlu olmayan kurumlar da mali olarak önleri kesildiği için dar imkanlarla, zor koşullarda çalışmak zorunda kalıyor.

ÖNCEKİ HABER

Nereye baksak yangınlar görüyoruz

SONRAKİ HABER

Antalya'da 3 turist kayboldu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...