16 Ocak 2015 01:10

HDP barajı aşarsa yer yerinden oynar

Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Türkiye entelijansiyası içinde Kürt sorunu başta olmak üzere, birçok önemli toplumsal sorunun çözümüne katkı sunmak için uzun yıllardır açık tutum alan aydınlardan biri. 2005 yılında Ankara’da dönemin Başbakanı Erdoğan’la Kürt sorunuyla ilgili görüşen aydın heyetinin içinde ve daha bir dizi benzer çalışmada yer alan Gürsoy, bu süreçlerde iktidara eklemlenmeden duruşunu korumayı başaran sınırlı sayıdaki isimden biri. Gençay Gürsoy ile yaklaşan seçimleri konuştuk.

Paylaş

SUNU: BİRLİK ZEMİNİNİN GÜÇLENMESİ İÇİN...

2015 Haziranı’nda yapılacak genel seçimlere yaklaşık 5 ay kaldı. Birçok gündemin
seçimlerle birlikte tartışılacağı bir döneme girdik. 13 yıldır tek başına iktidar olan AKP Hükümeti, Türkiye’yi bu seçimlere de, darbe ürünü olan ve kendisine önemli avantaj sağlayan yüzde 10 seçim barajı ile götürüyor. 2015 seçimlerine giderken nasıl bir siyasal ortamı yaşıyoruz ve demokratik bir Türkiye’nin inşasına nasıl bir siyasi tablo katkı
sunabilir? Böyle bir tablo nasıl sağlanabilir? Aydınlar, siyasi partiler ve çeşitli kurumların temsilcileriyle yaptığımız röportajlarla bu sorulara yanıt aradık. Bu dosyada yapılan tartışmalar, varolan siyasal tablonun olumlu yönde değiştirilmesine imkan sağlayacak birlik zeminlerinin güçlendirilmesine az olsa katkı sunarsa mutlu olacağız.

Fatih POLAT

Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Türkiye entelijansiyası içinde Kürt sorunu başta olmak üzere, birçok önemli toplumsal sorunun çözümüne katkı sunmak için uzun yıllardır açık tutum alan aydınlardan biri.  2005 yılında Ankara’da dönemin Başbakanı Erdoğan’la Kürt sorunuyla ilgili görüşen aydın heyetinin içinde ve daha bir dizi benzer çalışmada yer alan Gürsoy, tüm bu süreçlerde iktidara eklemlenmeden duruşunu korumayı başaran sınırlı sayıdaki isimden biri. Gençay Gürsoy ile yaklaşan seçimleri konuştuk.

TARİHİ KOŞULLAR YAN YANA GELİŞİ ZORLUYOR

Türkiye seçimlere nasıl bir ortamda gidiyor?
Genel koşullar bakımından karşılaştırmak çok uygun olmayabilir ama bana hep 1930’ların Almanya’sını düşündürüyor Türkiye’nin bugünkü durumu. Orada da malum, komünistlerle sosyal demokratlar, liberaller, demokratlar bir türlü yan yana gelemediler ve sonunda bildiğimiz büyük trajedi yaşandı. Türkiye’de şu anda çoğunluğa dayanan yeni bir baskı rejimi kurulmak üzere ki, bunun yasal alt yapısı neredeyse tamamlanmak üzere. Siyasi iktidar, dayandığı seçim dinamikleri bakımından kolay kolay sızma yapmayacak bir noktaya neredeyse ulaştı. Yani ben gidersem bütün bu sistem çöker görüşü, kitlesel bir temel kazandı. Bunun, ekonomik, duygusal, dinsel bir sürü unsuru var. Geçen on iki yılın tecrübesi, ne yazık ki  bu iktidarın daha bir süre devam edebileceğini düşündürüyor.
Öte taraftan, sol içindeki demokrasi güçlerinin Türkiye’nin genel popülasyonu içindeki oranı  yüz de 30’ları kolay kolay geçmiyor. Kendini sosyal demokrat olarak tarif eden CHP’nin bütün geçmiş birikimine, solun son 30 yıllık birikimine rağmen, Kürt hareketine rağmen, Alevi muhalefetine rağmen oran aşağı yukarı bu. Yani varılabilecek toplam oy potansiyeli şimdiki halde bundan daha fazlasını işaret etmiyor. İşin fenası, dünya ölçeğinde ikinci halka ülkeler açısından yapılan araştırmalarda da, her yerde aşağı yukarı oran bu. Rusya’da da oran bu. Yüzde 30 civarında bir muhalefet var, bunlar iyi kötü bir demokrasi, eşitlikçi bir sistem istiyorlar, fakat geriye kalan yüzde 70, dolaylı, dolaysız türlü mekanizmalarla öylesine kumpasa alınmış durumda ki, iktidar kolay kolay sarsılmıyor. Orta Asya cumhuriyetleri de öyle. İşte Azerbaycan çok tipik bir örnek. Doğu Avrupa’daki birçok ülke başta Macaristan olmak üzere aşağı yukarı böyle.
Dolayısıyla bugün Türkiye’de iktidar tarafından inşa edilmekte olan rejim, dünya ölçeğinde ayakta kalabilirliği, sürdürülebilirliği az çok kanıtlanmış rejimlere benzer hale geliyor. Beni ürküten bu. Bu Türkiye’nin tek başına yaşadığı bir şey değil, konjenktürel bir şey değil. Bu zaman içinde örgütlendi. Bir tarafta  neoliberal sistemin baskıları, ekonomik krizler, şunlar bunlar, son 20 yıl içindeki parlamenter demokrasinin yıpranması, yoksulluk, çıkışsızlık, Sovyetler’in çöküşünden sonraki, yeni bir dünya tasavvuru konusundaki ideolojik zaaf, bütün bunlar yan yana geldiği zaman, bu rejimlere alan açan bir yaşama olanağı tanımaya başladı. Buna bir de Ortadoğu’nun cangılını ekle, yani zor bir durumla karşı karşıyayız. O zaman ne yapmak lazım diye düşünüyor insan.
Türkiye’de, Rusya’dan da farklı olarak, belki Macaristan, Azerbaycan’dan da farklı olarak Kürt siyasi hareketi gibi, geleceğini özgürlüklere ve demokrasiye zorunlu olarak bağlamış olan bir kitlesel güç var. Türkiyedeki demokrasi güçlerinin bunun kıymetini bilmesi lazım. Bunlara Alevileri de potansiyel olarak ekle. Fırat’ın batısında da Türklerin iyi kötü bir demokrasi geçmişi var, sol geçmişi var. Toplasan sayısı ne kadar eder ayrı ama, en azından entelektüel hegemonya bakımından bugün hala lafı dinlenen, ciddiye alınan, şu ya da bu oranda bir demokrasi birikimi var. Tarihi koşullar bunların yan yana gelmesini zorunlu kılıyor bana göre.

Kürt hareketi içinden, örneğin KCK Yürütme Konseyi üyelerinden, HDP, ÖDP ve EMEP başta olmak üzere demokrasi güçlerinin en geniş birliğinin sağlanması önerisi dile getirildi. Yine EMEP 7. Kongresi'nin sonuç bildirgesinde, demokrasi güçlerinin birliğinin örgütlenmesi hedefini ortaya koydu. Bu çağrıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu çağrılar gösteriyor ki, bu zorunluluk en azından farkedilme aşamasına gelmiş durumda. Herkes bu bakımdan kendi açısından bir şeyler yapmaya, projesini hayata geçirmeye çalışıyor. Kürt hareketi başta olmak üzere, HDP başta olmak üzere. Fakat henüz bunun uygulanabilir bir formülü oluşmuş değil. Bazı tartışmaları içerisinde taşısa da, önümüzdeki seçimler için hazırlanmış olan bir siyasi parti var. Kürt siyasi hareketinin içinde yer aldığı,  HDP adını alarak Türkiye partisi olma yolunda en azından adımlar atma aşamasında olan bir siyasi örgüt var. Barajı aşma şansı yüksek bir parti var. Onun etrafında kurulacak bir seçim ittifakı olağanüstü önemli siyasi sonuçlara kapı açabilir.Ama işin içinde ‘CHP ne olacak?’ sorunu var. ‘CHP’siz bir ittifakın büyük siyasi değişikliklere yol açabilecek bir seçim başarısı kazanması mümkün değil’ diye düşünenler var ama   bence, HDP etrafında oluşacak bir toparlanmanın  anahtar bir parlamenter güç kazanması mümkün.

HDP'nin parti olarak seçime girme kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?  
Açıkçası başlangıçta ben bunu çok riskli görüyordum. Ama giderek bu risk denenebilir, göze alınabilir düşüncesi bende de yer etmeye başladı. Bunu söylemek zorundayım. Özellikli bu son İstanbul kongresini izledikten sonra. Bir de şu, akıl yürütmenin cevabını arayınca , parti olarak seçime girmenin şansının yükseleceğini düşünüyorum. Bu akıl yürütme  şu :  Önümüzdeki seçimlerde diyelim ki ‘yüzde 2’lik, 3’lük oy artışı ile CHP  ulaşabileceği parlamenter avantaj nedir’, diye seçmen kendi kendine sorsa, sandık başına giden demokrat insanlar, muhalefet güçleri; ne cevap verecek bu soruya? Diyelim ki yüzde 2’lik, 3’lük bir oy artışı ile CHP’nin milletvekili sayısı, bilemedin  10-15 kadar artar. Bunun parlamenter demokrasi ve geleceğimiz açısından demokrasinin geleceği açısından kazandırdıkları ile HDP’nin barajı aşmasına imkan verecek, yüzde 2’lik, 3’lük bir oy fazlası ne kazandırır diye seçmen kendi kendine sorsa; 50-60, hatta 70 tane, sıkı muhalif  milletvekili ile yer yerinden oynar parlamentoda. CHP’nin milletvekili sayısını 10-15 artırması ile HDP’nin 50-60 milletvekili ile parlamento aritmetiğini, onsuz hiçbir şey yapılamayacak bir noktaya taşımasını karşılaştırın ! Demokrat seçmen bunları tartarak oy kullansa, HDP etrafındaki ittifaka mutlaka oy verir  diye düşünüyorum.
Tabi önümüzde daha 5 aylık zaman var. Bu dinamik hangi tarafa doğru çalışır önümüzdeki aylar içinde, bunu şimdiden kestirmek mümkün değil ama benim izlenimim, bütün koşullar her şeye rağmen bu ittifakın güç kazanacağı bir ortamı daha çok hazırlıyor gibi geliyor. Bu olasılığa karşı iktidarın uyguladığı ağır baskılar var kuşkusuz. Şu anda yüzlerce genç, çocuk, üniversite öğrencisi tutuklu, KCK’liler hala içeride. Bu ciddi bir tedirginlik yaratmış durumda. Yeni yargı paketinin getirdikleri ortada. Bütün bunlar düşünüldüğü zaman bir tedirginlik, bir korku gittikçe yaygınlaşıyor ama bunun tepkisi de daha çok yan yana gelmeyi, geçmişteki bütün olumsuz birikimi bir tarafa atıp, bu güçlerin seçim ittifakı konusunda adım atmalarını zorlayacak bir gelişmeyi de hazırlıyor.

CHP KONUSUNDA ÜMİTLİ DEĞİLİM

CHP böyle bir birliğin içine girmesi için zorlanmalı mı, o konuda da farklı görüşler ifade var.
Ben ümitli değilim. Zorlanmalı tabi. Mutlaka zorlanmalı ama benim hissettiğim kadarı ile CHP içinde bu seçimlerde de mevcut potansiyelini kaybetmek endişesi, milliyetçi oylar, CHP’nin geleneksel oyları, Kürt meselesi konusunda hassas tavırları... Bütün bu dengeleri çok fazla değiştirmek eğilimi yok gibi gözüküyor lider kadrosunda. Ama ben CHP içinde , tabanda, bu seçimlerde ortak sol harekete, ittifaka yönelecek oylar olacağını düşünüyorum. CHP’nin tabanından bir takım kaymalar olacaktır. Alevi oyları büyük olasılıkla, en azından bir miktarı HDP’ye yönelecek diye düşünüyorum ve tabi AKP’deki Kürt oylarından kaymalar olacaktır.

HDP’nin parti olarak girmesinin AKP’ye giden Kürt oylarından bir kısmını geri getirebileceği yorumları da var. Katılıyor musunuz?
Katılıyorum. Şu anda bile bunu hissediyorum. Kişi kişi de tanıdığım aileler var, bunları açık açık söylüyorlar artık. Bu noktada HDP’yi destekleyecek eski AKP’li Kürt oyları mutlaka var. Batıda bugüne kadar varoşlarda yaşayan her seçimde dengeleri hesaplayıp AKP’ye kayan Kürt oylarında bu tarafa doğru bir yönelme olduğunu hissediyorum. Buna ait deliller var. Türk entelijansiyası içinde, demokrat insanlar arasında, akademisyenler içinde, orta sınıf Gezi potansiyeli içinde, Gezi gençliği arasında iyi kötü bir sol ittifak zemini olduğu taktirde HDP’ye yönelecek önemli bir oy kaynağı oluşacağını ümit ediyorum.

BHH İLE ORTAK HAREKET İMKANI GÖRÜYORUM

Gezi demişken, Birleşik Haziran Hareketi ile HDP arasında seçimlere yönelik olarak bir ortak hareket imkanı görüyor musunuz?
Ben görüyorum. Yani en azından HDP cephesinden bunun önemsendiğini biliyorum. Şimdiden zannediyorum bazı temaslar da başladı. Birleşik Haziran Hareketi’nin bütün bileşenlerini kapsar mı, kapsamaz mı bilemem. Muhtemelen fireler olacaktır. Ezelden beri Kürt meselesine biraz şaşı bakan bir damar da var bileşenler arasında. Onları dışta bırakırsak, geri kalanı, işte ÖDP ve Halkevleri hareketinin  önemli bir bölümü, eğer kişisel tarihlerin travmaları bir tarafa atılabilirse bütün bu psikolojik engeller, bariyerler aşılabilirse, ki koşullar artık bunların dikkate alınmaması gerektiğini bize söylüyor; Haziran Hareketi ile ortak bir tavır doğabilir ümidini taşıyorum ben.

O tarafa mikrofon uzatınca, ‘Kürt siyasi hareketinin vesayetiyle siyaset yapmanın zorluğu’ gibi kaygılar ifade ediliyor. Bu nasıl değerlendirilebilir?
Bunda tabi haklılık payı var. Ama Türkiye öyle tehlikelerle karşı karşıya ki, tam anlamıyla  “vesayetsiz” bir siyasi işbirliğini aramak biraz lüks gibi geliyor bana . Daha bir süre Kürt siyasi hareketi kendi geçmişinden gelen siyaset yapma tarzını sürdürecektir. Ama HDP’nin kısa geçmişinde görüyoruz ki, bunlar da HDP’lileşme ile birlikte çok dramatik bir hızla olmasa bile, daha demokratik, daha katılımcı bir anlayışa doğru evriliyor. Biraz daha sabırlı olmak lazım diye düşünüyorum. Çünkü ortada 30 yıllık kanlı bir mücadelenin mirası olan bir Kürt siyasi hareketi var. Olağanüstü tecrübelerden geçmiş, ne dersek diyelim dünyada örneği olmayan bir kadın özgürleşme hareketini başlatabilmiş, yürütebilmiş; çok kritik aşamaları başarıyla geçmiş bir hareketten bahsediyoruz. Bunun doğurduğu belki bir aşırı güven zaafı da var, onu da tartışmak lazım. Ama dediğim gibi, bir de dikkate alınması gereken olağanüstü bir tecrübe birikimi var. Bu aşırı öz güveni biraz endişe ile izliyorum ben. Zaman zaman  parti olarak mı girelim, yine bağımsızlarla mı girelim diye tartışılırken, ‘parlamentoya girmesek ne olur, gerisini devlet düşünsün, iktidar düşünsün’ sözleri bir taraftan yüreklendirici bir cesareti ima ediyor; ama bir taraftan da, peki 1990’lı yılları yeniden yaşama tehlikesini, olağanüstü hali, her gün kan gövdeyi götüren bir ortamı göze almak doğru mu, endişesini de insanda doğuruyor. Ama ben her şeye rağmen, Kürt siyasi hareketinde yine de demokratik parlamenter sistemi ayakta tutmak konusundaki reflekslerin galip geleceği inancındayım.. Koşullar ne kadar zorlarsa zorlasın, 1990’lara dönme konusunda sakar davranmayacaktır Kürt siyasi hareketi diye düşünüyorum. Öte taraftan  bu kadar hoyratlığı göze alan AKP iktidarının ve lider kadrosunun bugünkü yolsuzluklar meselesiyle ilgili kendi geleceklerinin riske edilmesi tehlikesi karşısında göze alamayacakları hiçbir şey de yok. Ellerinden gelse iktidarı kaybetmek endişesi karşısında ordu ile ittifak yapıp, Kürt siyasi hareketini yeniden boğma noktasına Türkiye’yi taşıyabilir, korkusunu da dile getirmek lazım.


SAVAŞA DÖNMEDEN TÜRKİYE KENDİSİNİ SEÇİMLERE ATAR MI?

Şu anda sürecin de son derece gergin gittiğini görüyoruz. Sizce açık bir savaş haline gelmeden Türkiye kendisini seçimlere atar mı?
İktidarın şimdiki akıl vericilerinden, -isim telaffuz etmeyeyim- Türkiye’nin sosyal yapısı konusunda bilgi birikimi olan insanların söylediklerine bakılırsa, 'iktidar seçime yaklaştıkça daha uzlaşıcı tavır alacaktır'  Bunlara ne kadar inanmak, güvenmek lazım ben emin değilim. Ama benim de hissettiğim, AKP iktidarı bu kadarını göze alamayacaktır. Paris’teki son olay; Ortadoğu’nun çelişkilerinin Türkiye’ye bulaştı bulaşacak boyutlara ulaştığı koşullarda,Türkiye’yi kanlı bataklıklara sürüklenme ihtimali söz konusu iken bunu körüklemeyi göze alabilecek kadar çılgın bir iktidar iradesini ben çok fazla muhtemel görmüyorum. Her şeye rağmen oradaki bazı firen mekanizmaları işi bu noktaya vardırmayacaktır diye düşünüyorum.


SEÇİM SONRASI İÇİN İYİ VE KÖTÜ SENARYO

Çeşitli olasılıklarıyla birlikte seçimden sonrası için nasıl bir siyasi tablo öngörüyorsunuz?
Önce iyi senaryoyu düşünelim: Parlamentoda Kürt siyasi hareketi ile birlikte anahtar bir pozisyon kazanmış demokrasi gücü olarak HDP, oyunu bir miktar artırmış bir CHP ve bir miktar güç kaybına uğramış, tek başına anayasa değişikliği yapma şansını kaybetmiş, yani 330’lara ulaşamamış bir AKP . Belki yine bir AKP iktidarı  ama bu sefer çok güçlü bir parlamenter muhalefet. O zaman iktidar çaresiz iyi kötü bir uzlaşma zemini oluşturmaya mecbur kalacak. Bu koşullarda  50-60-70 kişilik bir demokrat, eşitlikçi, özgürlükçü parlamenter potansiyel, zorlayıcı bir dinamik yaratabilecek, yasalar adım adım değiştirilecek. Belki  anayasa değiştirilebilecek. Ve parlamenter sistemin bizim ülkemizin koşulları içinde olabilecek en demokratik yapısı işleyebilecek. Bu da tabi daha köklü değişikliklerin yolunu açacak. Kötü senaryonun hiç sözünü etmeyelim. AKP iktidarının anayasayı değiştirecek ve  başkanlık sistemini getirecek güçte bir parlamenter çoğunluk kazanması durumunda Türkiye’nin ne hale geleceğinini düşünmek bile istemiyorum.

Yarın: İhsan Eliaçık

ÖNCEKİ HABER

Yeni imar düzeni

SONRAKİ HABER

Kadına yönelik şiddeti, sözcüsü erkek olan komisyon araştıracak!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...