Kimliğini yitiren kent Zonguldak
Taş kömürü yalnızca Zonguldak’ta var. Bu kömür ağır sanayinin, ülkelerin kalkınmışlığının göstergesi olan demir çelik üretiminin ham maddesi aynı zamanda. 1980’li yıllara kadar Türkiye’nin bir numaralı ağır sanayi bölgesiydi Zonguldak. Ancak şu an bu özelliğini kaybetmiş durumda. 45 bine yakın insan çalışırdı kömür madenlerinde, şu an bu sayı çok düşmüş durumda.

İlk maden mühendisleri mektebinin açıldığı yer Zonguldak… Maden mühendisleri bugüne kadar kömürün üretiminden tüketimine, çevreyle etkileşimine kadar birçok bilimsel çalışma yaptı. Bu çalışmaların ne önceki iktidarlar ne de şimdikiler tarafından dikkate alınmadığını söyleyen Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şube Başkanı Yardımcı Doçent Erdoğan Kaymakçı, geçmişten günümüze uygulanan maden politikalarını ve sonuçlarını anlattı.
Maden üretiminde Zonguldak’ın geldiği son durumu özetleyerek başlayalım isterseniz?
Zonguldak kömürle var olmuş bir kent… 1848 yılında burada kömür üretilmeye başlanmış. 160 küsur yıllık bir geçmişe sahip. Bu kömür üretimi sayesinde Zonguldak aynı zamanda cumhuriyetin ilk kenti. Bugüne kadar 350-400 milyon tonluk bir üretim yapıldı. Bu üretimin birkaç katı da bir rezerv söz konusu. Ortalama 1.3 milyar tonluk rezerv var. Nereden bakarsanız bakın bugünkü üretim hızıyla bir 200 yıl daha sürecek kömür rezervi var.
Zonguldak geçmişten günümüze bakıldığında ülkemizin kalkınmasına yön vermiş, lokomotif görevi görmüş bir kent pozisyonunda. 1980’den sonra esen liberal ekonomi rüzgarları nedeniyle geldiğimiz noktada zarar eden pozisyonda görülüyor Zonguldak kömür üretimi. Bizim ülkemizde maalesef ne madencilik politikası, ne de kömür politikası var. Yıllardan beri böyle gelmiş, mevcut hükümet de böyle devam ettiriyor. Maden Mühendisleri Odası olarak bu konuyla ilgili raporlarımız mevcut; uygulansa çok daha farklı bir ülke karşımıza çıkar. Bugünkü Avrupa, kömür çelik topluluğu sayesinde bugüne geldi. Dolayısıyla kömür demek üretim demek… Taş kömürü yalnızca Zonguldak’ta var. Bu kömür ağır sanayinin, ülkelerin kalkınmışlığının göstergesi olan demir çelik üretiminin ham maddesi aynı zamanda. 1980’li yıllara kadar Türkiye’nin bir numaralı ağır sanayi bölgesiydi Zonguldak. Ancak şu an bu özelliğini kaybetmiş durumda. 45 bine yakın insan çalışırdı kömür madenlerinde, şu an bu sayı çok düşmüş durumda. Daha önce daha fazla sosyal hakları vardı işçilerin, onlar da kaybedilmiş durumda. Dolayısıyla Zonguldak kimliğini yitiren kent pozisyonunda…
Ben üniversiteye girdiğimde maden mühendisliği seçtiğim tek bölümdü. Artık öyle bir hale geldi ki insanlarımızın büyük bir çoğunluğu bu sektörde iş cinayetleri yaşanmasının kaçınılmaz olduğu düşüncesiyle, hem meslekten uzaklaştılar hem de mesleğe kötü gözle bakmaya başladılar. Üniversitede yaptığımız anketlerde de çok az öğrencimizin bu mesleği isteyerek tercih ettiği görülüyor.
Maden Mühendisleri Odası olarak raporlarınızla, araştırmalarınızla, önerilerinizle madenciliğe önemli bilimsel katkılarda bulunuyorsunuz. Ancak Soma’da yaşanan katliamdan sonra maden mühendisleri de suçlandı… Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
13 Mayıs’ta Soma’da meydana gelen şeye kaza demek mümkün değil. Çok büyük ihmaller zincirinin art arda gelmesi bu olayın meydana gelmesine neden oldu. Meydana gelen faciada hayatını kaybedenlerden 5’i de maden mühendisiydi. Üstelik ülkemizde bu facialardan, ölenler sorumlu tutuluyor. Kozlu’da da benzer bir durum yaşandı. Aslında bu kazalar hiçbir şekilde kader olarak nitelendirilemez. Biz mühendislik ve bilim tekniklerini bu sektörde ciddi bir şekilde uyguladığımız zaman yaşanan bu iş cinayetlerinin büyük bir oranda azaldığı görülecektir. Maalesef bizim ülkemizde bu sektörün gerçekten önemli kurumlarından biri olan Maden Mühendisleri Odasının önerileri, tedbirleri, yapılması gerekenlerle ilgili tespitleri dikkate alınmadığı için kazalar ve diğer sorunlar gündemini koruyor. Bugüne kadar 19 kömür kongresi yaptık. Bu kongrelerin sonuç bildirgelerinde siyasilere de, bu sektörün sorumlularına da mesajlar var. Ancak hiçbir zaman dikkate alınmadı bunlar.
Madenler, inşaat sektörü ile birlikte ağır ve tehlikeli iş kollarının başında geliyor. Eğer siz bu sektörde yapmanız gerekenleri yapmazsanız, yeteri kadar önlem almazsanız, işçi sağlığı iş güvenliği yatırımlarını gerçekleştirmezseniz bu kazalar ne ilk olacak ne de son olacaktır. Üstüne üstlük taşeron çalışmayla da iş cinayetlerine davetiye çıkartılıyor. Soma’da, Ermenek’te yaşan iş kazalarının nedeni bu çalışma sistemidir. Bu, emek sömürüsüne dayanan, işçi sağlığı iş güvenliği yöntemlerini ikinci plana atan, öncelikle kâra odaklanmış bir sistemdir. Bu sistemden kesinlikle vazgeçilmesi, işçilerin geleceğe güvenle bakabileceği bir çalışma sisteminin yaratılması gerekir. Yasal düzenleme yapmak yetmiyor, uygulanması da çok önemli. En önemlisi de örgütlenme önündeki tüm engellerin kaldırılması gerekiyor. Cinayetlerin sebebi ocaklarda çalışanlar değil bu çalışma sistemini uygulayan iktidar ya da onun yandaşlarıdır.
ÖZEL OCAKLARDA ÜRETİM ZORLAMASI HAD SAFHADA
Soma’daki katliam da gösterdi ki özel madenlerde olması gerekenden 2-3 kat fazla kömür çıkarılıyor, maliyet beşte birine kadar düşürülüyor… Mühendislik bilgisine ihtiyaç duyulmadan kara düzen bir çalışma yapılıyor. Şirketler bu cesareti nereden alıyor?
Evet, kara balta bir düzen yürümüş. Bu çok önemli. Bölgede bir proje yapılmış zaten. Yıllık 1.5 milyon tonluk bir üretim söz konusu. Fakat üretim söz konusu firmaya geçtikten sonra ilk yıl sanıyorum 2.5 milyon ton civarında, sonraki yıllarda da 3.5 milyon tonluk bir üretim yapılmış. Bu belgelerle sabit... Şimdi siz 1.5 milyon tonluk üretime göre dizayn ettiğiniz bir ocakta 3.5 tonluk üretim yaparsanız ne o ocaktaki yollarınız ne havalandırmalarınız ne de diğer faktörler bu imkanı sağlar. Had safhada bir üretim zorlaması söz konusu! Mühendislik, bilim ve teknolojinin gereklerinin uygulanmadığını en son yayınlanan 120 sayfalık bilirkişi raporu da tespit ediyor. Denetimin yapılması da çok önemli bir parametre. En önemli de bu sektörde taşeron çalışma yönteminin önüne kesinlikle geçilmesi gerekiyor.
Soma’da 301 işçinin ölmesine rağmen insanlar işinden olmamak için mevcut çalışma koşullarına sesini çıkarmıyor. Son çıkarılan torba yasadan sonra işçilerin işi üzerinden patronlar hükümetle pazarlık yaptı. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Torba yasanın Soma faciasından sonra oluşan tepkiyi azaltmak için çıkarıldığını düşünüyorum. Düşünebiliyor musunuz bir “torba yasa” var ve bu yasadaki aksaklıkların giderilmesi için bir ay sonra tekrar bir torba yasa yapıyorsun. Üstelik bu yasada taşeron çalışma engellenmedi ve örgütlenme önündeki hiçbir engel kaldırılmadı. Bunlar olmadığı sürece bu cinayetlerin bitmesi söz konusu değil. Asıl sorunu görmemizi görmeyi engelleyen iyileştirmeler bunlar. Bir taraftan işçilerin maşlarına zam verilirken, işine son verildi.
Patronların yeni sözler aldığı, bu nedenle madenleri tekrar çalıştırmaya başladığı konuşuluyor. Sizce nasıl sözler verilmiş olabilir?
Üretimlerinden ton başı alınan rödovans bedelinin kaldırılması olacak muhtemelen. Oluşan maliyetlerin devlet tarafından karşılanması gibi bir şey söz konusu… İthal kömürle rekabette zorlandığını söylüyor bu özel şirketler. İthal kömüre fon konulabilir. Bu bizim de oda olarak yıllardır söylediğimiz bir şey. İthal kömüre fon konularak madencilik sektörünün kalkınması için kullanılmasını istiyoruz.
İş güvenliği paketi Meclisten geçti. Yakın zamanda ILO’nun 176 No’lu Sözleşmesi imzalandı. Tüm bunların sorunların çözümü noktasında işe yarayacağını düşünüyor musunuz?
Yeni maden kanunu çalışmaları devam ediyor. ILO sözleşmelerini imzalamak maden iş cinayetlerinin önüne geçileceği anlamına gelmiyor. Eğer bu sözleşme hükümlerine uyulmazsa ILO tarafından ancak kara listeye alınmaya neden oluyor. Başka da bir yaptırımı yok. Kaza yaşanmayan iş yerine ödül, kaza olan işyerine ceza şeklinde bir yaptırım var ama onun da pek bir kıymeti harbiyesi yok. Çünkü cezai müeyyidesi büyük bir maliyet tutmuyor. Yani neresinden tutsanız elinizde kalan bir süreç yaşanıyor sektörde. Bu zihniyet devam ettiği sürece, özel sektörü ve taşeronlaşmayı artıran düzenlemeler artırıldığı sürece iş cinayetlerinin önüne geçmek pek mümkün olmayacak. Şu anda Türkiye’nin dört bir yanı taşeron cennetine çevrilmiş durumda. Biz bu çalışma yöntemini hem insan haklarına aykırı olması nedeniyle, hem ucuz emek sömürüsüne dayalı olması nedeniyle kabul etmiyoruz. Kamucu bir anlayışla devlet tarafından buralarda üretim yapılmasını talep ediyoruz. Bir de geçmişte bu rödovanslı firmalar TTK ile kıyaslanamayacak durumdayken şimdi neredeyse başa baş duruma geldiler. Böyle giderse TTK’nin pek bir ömrü, geleceği olmayacağını düşünüyoruz.
Bu paketler hazırlanırken sizin de herhangi bir konuda görüşünüz alındı mı? Alındıysa ne kadarı bu paketlere yansıdı?
Şubelere bu konuda zaten her hangi bir şey sorulmuyor. Genel merkezlerimize sorulsa da sadece ilgili meslek odaları kuruluşuna sorduk diyebilmek için böyle bir çalışma yapılıyor ama odaların görüşleri dikkate alınmıyor. Bizim verdiğimiz görüşler yapılan yasal düzenlemede yerini ve hedefini bulmuyor.
Peki, siz nasıl bir çözüm öneriyorsunuz?
Bizim çözüm önerimiz gayet net; bu emek sömürüsüne ucuz iş gücüne dayanan çalışma sistemi tamamen terk edilmeli. Yani özelleştirme şeklindeki, taşeronlaştırma şeklindeki çalışma sistemi bu sektörde terk edilmeli. İşçi sağlığı iş güvenliğine yönelik önlemler ve yatırımlar kesinlikle artırılmalı. Eğitimler yapılmalı, çalışanların örgütlenmesinin önündeki engeller kaldırılmalı. Ve buna dönük bir takım yasal düzenlemeler yapılması gerekiyor.
İSTİHDAM ARTIRILMADAN KAÇAK KÖMÜR ÜRETİMİ ENGELLENEMEZ
Bir dönem 40 binin üzerinde işçinin çalıştığı Zonguldak’ta her geçen gün işsizlik artıyor. Bu da kentten göçü ve kaçak ocakta çalışan işçi sayısını artıracak gibi görünüyor…
Kaçak kömür ocakları uzun yıllardır Zonguldak’ın kanayan bir yarası. Özellikle dağlık bölgelerde, evlerin içine kadar girmiş bir durum. Evlerin içinden bile yapılıyor bu üretim, kaçak olarak. Kaçak kömür üretimi her türlü bilimsel ve teknolojik gelişmeden uzak. Ne kullanılan tahkimat malzemeleri işin gereklerine uygun ne de diğer yöntemler. Ne de teknik eleman temin etme söz konusu. TTK, maliyeti yüksek olduğu için kalınlığı az olan damarlardan kömür çıkarmıyor. Ama bunların da ekonomiye kazandırılması için bu iş yıllarca devam ettirildi. Rödovans sistemi kaçak ocak üretimi bitirmek için getirildi; ancak rödovanslı sahalar da kaçak ocak sorununu çözmüyor. Kaçak kömür üretimini bitirmenin tek yolu istihdamı artıran ekonomi politikaların uygulanması. Sadece özel sektörün kalkınması değil halkımızın büyük bir çoğunluğunun güven içerisinde çalışabilecekleri bir istihdamın yaratılması kesinlikle şart. Bu yapılmadığı sürece bu çözümler palyatif olmaya devam edecek diye düşünüyorum.
Peki, rödovanslı sahalar sorunu çözmüyorsa, bu sahaların işçilerle birlikte kamuya alınması daha iyi olmaz mı?
Kesinlikle daha iyi olur. Zonguldak jeolojik yapısı gereği ileri teknoloji ile üretimin pek mümkün olmadığı bir yer. Dolayısıyla emek yoğunluklu bir üretim yapılıyor. İstihdam sayısı artarsa üretim de artar. Hem işçiye de ihtiyaç var. Türkiye Taş Kömürü (TTK) yönetimi de bunu söylüyor. Biz de şöyle diyoruz; o zaman işsiz kalan bu insanlar bu haliyle TTK bünyesine alınsın. En azından buradaki yara sarılmış olur.
İktidarın bunu yapacağını düşünüyor musunuz?
Ne böyle bir samimiyet, ne de böyle bir niyet göstergesi var. Maden Mühendisleri Odası 1954 yılında kuruldu. 60 yıldır hem madencilik sektöründe hem de diğer sektörlerde yaptığımız çalıştaylar, kongreler, konferanslardan çıkan sonuç bildirgelerini, tespitleri, önerileri ilgili bakanlıklara ilettik. Fakat bugüne kadar bunların hiçbiri dikkate alınmadı. Eğer dikkate alınsaydı bugüne kadar yaşadığımız kazalar yaşanmazdı. Eğer insana değer veriyorsak özel sektörün kalkınmasından ziyade kamunun kalkınması gerekir. Bizim ülkemizde özel sektörün kalkınması ülke kaynakları olduğu gibi özel sektöre aktarılarak yapılıyor. Özel sektörün kaynağı varsa gitsin fabrikasını açsın, ocağını açsın, çalışsın. Geçmişten bugüne kadar kamu adına iş yaparak varlığını sürdüren kurumlar özel sektöre teker teker peşkeş çekildi. Geldiğimiz nokta ortada; Çalışanların özlük haklarının azalması, çalışma saatlerinin artırılması, emek sömürüsü, bütün olumsuzlukları yanı sıra örgütlenmenin önündeki engellerin artırılması… Bunu yaşamak zorunda değiliz. Ülkemizde emeğiyle geçinen bütün insanlar bir araya gelerek bu durumu değiştirebiliriz.
Evrensel'i Takip Et