04 Ocak 2015 04:05

Cizre kafaları karıştırdı

Saldırılardan anlaşılan ve sokakta konuşulanlardan anlaşılan o ki, HÜDA-PAR’ın illegal ve yedekte tuttuğu bir silahlı gücü var. Ortadoğu’da cirit atan IŞİD benzeri örgütlenmelerden feyzalan bu güç ne zaman harekete geçecek ya da 90’lı yıllarda olduğu gibi derin devlet bu güce ne zaman ihtiyaç duyacak soruları, halkın tetik durmasına neden oluyor ve Cizre gibi halkın örgütlü olduğu yerlerde öz savunmanın hayat bulması da kaçınılmaz oluyor.

Paylaş

Vecdi ERBAY*

Cizre’de 27 aralık 2014’te sabaha karşı YDG-H çadırına saldıran ve orada bulunanları yaralayan şahıslar, bu eylemleri nedeniyle provokatör olarak ilan edildi. HDP-DBP ve HÜDA-PAR yetkililerinin bu yönlü açıklamalarına Başbakan Ahmet Davutoğlu da destek verdi. Taraflar, provokasyonun hedefi olarak ‘çözüm süreci’ni sabote etmek olarak belirledi.
YDG-H çadırına sabahı karşı sızma girişiminde bulunmak, orada bulunanlara saldırmak provokatif bir eylemdir kuşkusuz. Bu provokatif eylemin devamı niteliğinde Cizre’de olaylar devam etti üstelik. Saldırının ardından Cizre’de sokağa dökülen halkın üzerine (İHD raporuna göre) polis rastgele ateş açtı. Bu rastgele ateşten, incelemeler yapan HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ile ilçe kaymakamı da nasibini aldı. Sinirlerin yay gibi gerildiği bir ortamda, polislerin zırhlı araçlarla Mehter Marşı ve benzeri şarkılarla ilçede gövde gösterisi yapmasını ise, mazur gösterecek bir gerekçe bulmak mümkün değil.  
Hükümete yakın medyanın olaya yaklaşımını ise, ancak pespaye bir kışkırtıcılık ve algı yönetimi olarak değerlendirmek mümkün. Çünkü, konuyla ilgili haberlerde, “Zerdüştler, dindarların evine saldırdı” gibi başlıklar kullanmak, YDG-H çadırına saldırmakla eşanlamlıdır. Aynı günlerde hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın, HÜDA-PAR’ı saldırıya uğrayan mağdur olarak gösterme gayreti, Başbakan’a rağmen, provokasyonun siyasi cepheden destek aldığını göstermesi bakımından önemlidir.
Önemli bir açıklama da KCK’den geldi. KCK, saldırı kararının MGK toplantısında alındığını ileri sürdü ve hükümeti suçladı. Hükümetin, çözüm sürecine paralel olarak, seçimden sonra, 1990’lı yıllardakine benzer bir çatışma ortamının hazırlıkları içinde olduğunu iddia etti, ki KCK’nin bu yönlü açıklamalar hiç de yeni değil.
Elbette, Bülent Arınç’ın, bütün bu gelişmelerden önce HÜDA-PAR’ı ziyaret ettiğini hatırlatmak da lazım.

CİZRE’DE OLAYLAR YATIŞMADI

Cizre’de olaylar yatışmış gibi görünüyor. Ama sadece görünüşte, Cizre hâlâ  diken üstünde. Çünkü Cizre’de üç kişinin hayatını kaybettiği biliniyor olsa da yaralı sayısı konusunda kesin bir bilgi verilemiyor. İHD’nin hazırladığı raporda da “10’un üzerinde yaralı var” deniliyor. Kaç kişinin yaralı olduğunu bilmiyorsak, halkın devlete güvensizliği nedeniyledir. Cizre halkı, geçmiş deneyimleri nedeniyle, devleti temsil eden hiçbir şahsa ve kuruma güvenmiyor.
HÜDA-PAR, 1990’lı yıllara ait Hizbullah örgütünün legal sürdürücüsüdür. Hizbullah örgütünün 90’lı yıllarda Kürt halkının ruhunda yarattığı tahribat tazeliğini koruyor. HÜDA-PAR üyelerinin (‘militanlarının’ diye okumanın hiçbir sakıncası yok) Yüksekova’da, Lice’de, Kızıltepe’de, Batman’da, Diyarbakır’da ve üniversitelerde DBP-HDP’ye yönelik saldırıları, bu algıyı pekiştiriyor. Fütursuz saldırıların ardından hükümet ve medyasının tarafgir tutumu, yine 90’lı yıllardan kalan Hizbullah - derin devlet işbirliğini hatırlatır nitelikte. Kobanê eylemleri sırasında hayatını kaybeden Yasin Börü için hükümet yetkilileri ve medya hâlâ gözyaşı döküyor. Ancak aynı olaylar sırasında hayatını kaybeden diğerleri için (kaç kişi hayatını kaybetti, yaralandı bu olaylarda, belli değil) hükümet ve medya aynı duyarlığı göstermedi. Olaylarda silah kullanan kaç HÜDA-PAR’lı gözaltına alındı, bilinmiyor. Ancak Kürt yurtseverlerine yönelik bir cadı avı gerçekleştirildiği, binlercesinin gözaltına alındığı, tutuklandığı biliniyor.
Saldırılardan anlaşılan ve sokakta konuşulanlardan anlaşılan o ki, HÜDA-PAR’ın illegal ve yedekte tuttuğu bir silahlı gücü var. Ortadoğu’da cirit atan IŞİD benzeri örgütlenmelerden feyzalan bu güç ne zaman harekete geçecek ya da 90’lı yıllarda olduğu gibi derin devlet bu güce ne zaman ihtiyaç duyacak soruları, halkın tetik durmasına neden oluyor ve Cizre gibi halkın örgütlü olduğu yerlerde öz savunmanın hayat bulması da kaçınılmaz oluyor. Sokaktaki genel kanı, HÜDA-PAR’ın gerçekleştirdiği saldırılarla, DBP-HDP’nin bölgedeki gücünü kırmaya çalıştığı ve kirli savaş taktiği ile yeniden bir korku coğrafyası yaratmak istediği yönünde. Cizreliler, sabaha karşı YDG-H çadırına saldırının ardında bu gerçeğin ipuçlarını sunmaya çalışıyor.

ALGI YÖNETİMİ VE GERÇEKLER

Bir provokasyon muydu Cizre’deki saldırıyla tırmanan olaylar? Öyleyse eğer, hem HÜDA-PAR hem de DBP-HDP içlerine sızan bu provokatörleri bulup deşifre etmek zorunda.
Saldırıyı provokatörlerin gerçekleştirdiğini ve çözüm sürecini dumura uğratmak isteyen provokatörlere izin vermeyeceklerini söyleyen Başbakan Davutoğlu da aynı hassasiyeti göstermeli. Devletin içinde yuvalanmış provokatörleri bulup çıkarmak, güçlü devlet için zor olmasa gerek.  
Olaylardan sonra Cizre Emniyet Müdürü’nün görevden alınma gerekçesi eğer provokatörleri önleyemediği içinse olumlu bir gelişme olarak nitelendirilebilir. Ve eğer öyleyse, Cizre caddelerinde Mehter Marşı’yla tur atan polisler hakkında da soruşturma açılmalı, değil mi?
Mardin Arena’ya göre HÜDA-PAR’lılar 1 Ocak’ta konvoy oluşturarak Cizre’ye gitmek istedi. Diyarbakır, Batman, Bingöl ve Mardin’nden HÜDA-PAR’lıların oluşturduğu konvoy jandarma tarafından durduruluyor. Jandarma araçlarda arama yapmak isteyince konvoy yola devam etmeyip geri dönüyor. HÜDA-PAR Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz, gazetecilerin sorusu üzerine, aramanın ve GBT işleminin uzun süreceği için geri döndüklerini açıklamış. Ancak genel kanı, araçlarda silah olduğu yönünde. Öyleyse eğer, HÜDA-PAR’lılar neden Cizre’ye kitlesel ve silahlı bir çıkarma yapma ihtiyacı duydu?
Çözüm sürecine sahip çıkan hükümete yakın medyanın servis ettiği haber ne anlama geliyor? Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, gergin ortamda HÜDA-PAR’a yaptığı güzelleme nasıl bir işgüzârlıktır?
Cizre olayı nedeniyle, bölge gerçekliğinden bihaber olanların kafası oldukça karışmış gibi görünüyor. Benzer başka ülkelerin deneyimlerinden yola çıkarak, bu olayların, yorumların, tutum alışların kaçınılmaz olduğu söylenebilir. Ama kan dökülmesinden yana olmayan herkesin, her kesimin algı yönetiminden uzak durarak sürece hakkaniyetle yaklaşması gerekiyor.

*Gazeteci / Diyarbakır

ÖNCEKİ HABER

Geçti dost kervanı...

SONRAKİ HABER

Cizre olaylarının arka planı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...