29 Aralık 2014 00:55

‘Sınıfsal yer değiştirme’ ‘Haziran’da, Rojava’da...

Yeni Şafak Yazarı Ali Bayramoğlu, 17 Aralık 2014 tarihli “Demokrasi mi otoriterlik mi?” başlıklı yazısında “Son operasyona ilişkin AK Parti’yi merkeze alan tek boyutlu tepkiler, muhalifleri susturma ve cezalandırma iddiaları durumu ve Türkiye’yi resmeder mi? Bu ülkedeki tüm siyasi gelişmeler cumhurbaşkanının eğilimleriyle açıklanabilir mi?...” diye soruyor...

Paylaş

Tolga TÖREN*

Yeni Şafak Yazarı Ali Bayramoğlu, 17 Aralık 2014 tarihli “Demokrasi mi otoriterlik mi?” başlıklı yazısında “Son operasyona ilişkin AK Parti’yi merkeze alan tek boyutlu tepkiler, muhalifleri susturma ve cezalandırma iddiaları durumu ve Türkiye’yi resmeder mi? Bu ülkedeki tüm siyasi gelişmeler cumhurbaşkanının eğilimleriyle açıklanabilir mi?...” diye soruyor ve yanıtlıyor: “... bu sorulara ‘olumlu’ yanıt vermek ancak Türkiye’ye dışarıdan ve anlamaktan aciz bir bakışla mümkündür. Türkiye içinden yapılacak bu tarz keskin bir okuma ise, ancak “muhalif bir şehvet”le ya da “sınıfsal bir öfke”yle mümkündür...”

SUSTURMA: HER DAİM MUHALEFET, BAZEN YOL ARKADAŞI!

KCK operasyonlarının ilerici/sol Kürt muhalefetini, Devrimci Karargah operasyonunun bu muhalefet dinamiğine yakın duran sosyalist muhalefeti; Ergenekon operasyonunun ise Kemalist muhalefeti susturma ve cezalandırma operasyonları olduğu konusunda şüphe duymamızı gerektirecek bir emare yok.
Darbelerle hesaplaştığını iddia eden AKP’nin yakın zamana kadar en önemli müttefikinin, 12 Eylül darbesini “Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz” sözleriyle karşılamış olan ‘Cemaat’ olduğu hafızalardayken...
12 Eylül 1980’in kalıntıları, örneğin YÖK, yüzde 10 seçim barajı, MGK ve benzerleri yerinde duruyorken...  
17-25 Aralık süreci sonrasında, AKP, bir zamanlar ‘Cemaat’ ile bir olup üzerine gittiği ulusalcı çevrelerle ittifak eder hale geliyorken...
IŞİD’in “demokratik özerklik” gibi kapitalizme alternatif olma potansiyeli taşıyan modeller geliştirmeye çalışan Kürt dinamiklerine uyguladığı vahşet, seyrediliyorken...
Resim ve yanıt gayet nettir: Evet, yaşanan(lar) susturma girişimidir. Her daim muhalefeti; bazen de eski yol arkadaşlarını... ‘Cemaat’ ile olup bitenin ikincisi olduğu aşikar...

İSTİKRAR FETİŞİZMİ = ‘OTORİTERLİK’

Bayramoğlu’nun sorularında kısmi bir haklılık yok değil! Evet, bahsedilenler Cumhurbaşkanının kişisel eğilimleri ile açıklanamaz. Ama bu, Cumhurbaşkanının otoriter eğilimlere sahip olmamasıyla değil, onun en güçlü temsilcisi olduğu rejimin “Yeni Türkiye” ortaya çıkmasına yol açan dinamikleri anlama gerekliliği ile ilgili.
Dolayısıyla, odaklanılması gereken, evet, cumhurbaşkanının bireysel tavırları değil, Türkiye kapitalizminin bugün geldiği noktadır. Otoriterleşme ve ötesi görünümler, sermaye birikimi süreci ve bu sürecin asli dinamiği olan sınıf ilişkileri bağlamında ele alınmadıkça, eksiktir. Bir başka ifadeyle, Türkiye’nin “otoriterlik”i de aşan, bir “olağanüstü rejim” dönemine girmesi, Türkiye kapitalizminin gelişim dinamiklerinden bağımsız, kerameti kendinden menkul bir olgu değil. Bu konuda söylenebilecek çok şey olmakla birlikte, tek başına “istikrar” kavramının sermaye çevreleri ve hükümet nezdinde kazandığı fetişistik önem bile bu konuda bize yardımcı olur: Sermaye hızla ve muhalefetsiz karar almak, uygulamak, dolayısıyla, birikmek istiyor!

SINIFSAL YER DEĞİŞTİRME?

Bu anlamda, evet ve elbette, sınıfsal dinamikler söz konusu; ama Bayramoğlu’nun kullandığı anlamda değil. Bu son noktayı biraz daha açmak gerekiyor. Ama önce Bayramoğlu’nun kendi sorularına verdiği yanıtları okuyalım:
“AKP Türkiye’de büyük bir dönüşüme imza attı ve atmaya devam ediyor. Bu dönüşüm cumhuriyetin başında kurulan modelin ters yüz edilmesi üzerine kuruludur ve bu model kadar tarihseldir. Sosyolojik, simgesel ve ekonomik eşitlenme, bu çerçevede yaşanan sınıfsal yer değiştirme yeni dönemin kurucu unsurlarıdır. Bunlara “sivilleşme”, “sivil ve siyasal haklar alanında yaşanan genişleme”, “çözüm süreci”, “Alevi açılımı”, gibi bir dizi reform politikası eşlik etmiştir...”
MGK yerinde dururken “sivilleşme”den; “makul şüphe” kavramı gündelik hayatımıza bu denli girmişken “siyasi ve sivil haklar”dan, Kürt siyasetinin yüzünü sola dönen kesimlerini muhafazakar / liberal Kürt özneler ile ikame etme girişimleri açıkken “çözüm”den, Alevi örgütleri ayaktayken “Alevi açılımı”ndan bahsetmek nasıl mümkün olabilir?
Bu sorunun yanıtı Bayramoğlu’nun yukarıdaki satırlarında gizli.
Türkiye’nin kapitalist gelişme sürecini, dolayısıyla dününü ve bugününü, kapitalist üretim ilişkilerine, dolayısıyla sermaye birikimi sürecine bakmaksızın okumaya çalıştığınızda... Asli çatışmayı, merkeze (devlet-bürokrasi) karşı çevrenin (halk-sivil toplum-burjuvazi) mücadelesi olarak kodladığınızda... “Merkez” tabir edilen, devlet, bürokrasi vb. yapıları toplumsal ilişkilerden, dolayısıyla sınıfsal ilişkilerden azade tuttuğunuzda, bu noktaya varmak tuhaf değil, kaçınılmaz. Burada eksik kalan, sınıf kavramını, üretim ilişkilerinden, sermayenin (kapitalin) birikme sürecinden soyutlayarak, kimliğe indirgemek. Bayramoğlu da AKP iktidarını “sınıfsal yer değiştirme” olarak tanımlayarak bu eksikliği gideriyor.

YA DA ‘SERMAYENİN KARDEŞ KATLİ’!

Sermaye, belirli zaman ve mekan dolayımında gerçekleşen, süreklilikleri ve kopuşları içeren bir sosyal ilişkidir. Devlet ve sınıflar ise bu ilişkinin aktörlerini oluşturur. Sınıf ilişkileri, bir yandan, “sermayenin kardeş katli” metaforuyla da dile getirilen sınıf içi ilişkileri, diğer yandan da, örneğin Soma’da, Tuzla’da ve giderek bütün Türkiye’de daha da net bir şekilde karşımıza çıkan sınıflar arası ilişkileri içerir. Kapitalist sistemin uluslararası ölçekte yeniden yapılanması ve ülke içi sınıfsal kompozisyonun birikim düzeyine bağlı olarak farklılaşması, aktörlerin, iktisat politikalarının ya da devletin dönüşümüne yol açar. Bu dönüşümler, bir kopuşu işaret etse de bütünlüklü bir bakış süreklilik-kopuş karşıtlığı üzerinden değil, süreklilik ve kopuşları gören bir yerden anlama çabasını zorunlu kılar. Süreklilik sermayenin birikimi olgusunun, yani artı değer yaratımı sürecinin kendisidir.
AKP de “cumhuriyet” olarak tanımlanan kapitalistleşme sürecinin, bu anlamda sürekliliğin, bugüne denk düşen aktörüdür. Dolayısıyla, sınıfsal bir yer değiştirme değil, sınıf içi bir “kardeş katli”nin ön adımlarıdır yaşanan. Bu da sermaye birikimi sürecinin doğasına uygundur. Potansiyel bir “sınıfsal yer değiştirme”nin anahtarı Haziran’dadır, Rojava’dadır.    
                           
*Akademisyen

ÖNCEKİ HABER

‘Neotürkiye’nin panzehiri hafızadır’

SONRAKİ HABER

‘ÇED’ler sanal, modelleme yok’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...