23 Aralık 2014 01:01

Kandil oyalamaya karşı tetikte duruyor

Kandil’e ilk gelişimdi. Çeşitli nedenler ve yoğunluklar, insanın yapmayı düşündüğü önemli haberleri, röportajları ertelemesine neden olabiliyor. Öcalan’ın gündeme getirdiği müzakere taslağının Kandil tarafından onaylandığının açıklandığı ve sürecin yakın tarihteki akıbetine dair bir dizi sorunun kafaları kurcaladığı bir zaman, bu gecikmiş röportaj için de iyi bir zamandı.

Paylaş

Fatih POLAT
Kandil

Kandil’e ilk gelişimdi. Çeşitli nedenler ve yoğunluklar, insanın yapmayı düşündüğü önemli haberleri, röportajları ertelemesine neden olabiliyor. Öcalan’ın gündeme getirdiği müzakere taslağının Kandil tarafından onaylandığının açıklandığı ve sürecin yakın tarihteki akıbetine dair bir dizi sorunun kafaları kurcaladığı bir zaman, bu gecikmiş röportaj için de iyi bir zamandı. 
Sevgili meslektaşım ve dostum Hüseyin Deniz ile birlikte gerçekleştirdiğimiz Cemil Bayık röportajı için Kandil’in yolunu tutmamız böyle gündeme geldi.
Hewler’den (Erbil) özel bir araçla Kandil’e doğru yola koyulduktan bir süre sonra, KDP ve KYB’nin kontrol noktalarını geçtik. Buralardaki pasaport kontrollerinin ardından Kandil tabelasını gördükten kısa bir süre sonra, dağlık alanın üzerinde Öcalan’ın portresi ve PKK bayrağı dikkat çekiyor. 
Bu bölümde bir nevi nizamiyeyi çağrıştıran giriş noktasına ulaşıyoruz. Bundan sonrası artık PKK’nin denetiminde bulunan bir bölge. Görüşme taleplerimizi içeren not kağıtları bu bölümde nöbet tutan gerillalar tarafından alınıyor ve girişimizin onaylanması için ilgili yerlerle temas kuruluyor. Ardından da girişimiz onaylanıyor ve Kandil basın biriminin bulunduğu alana götürülüyoruz. Bir gerillanın sohbetlerimiz sırasında verdiği bilgiye göre, Kandil’in, çevresinde bulunan ve birbirine bağlanan dağlık alanlarla birlikte kapladığı bölge birçok Avrupa ülkesinden daha geniş bir alana tekabül ediyor. Bir yerden bir yere araçla gidişin bile saatler sürdüğü bir dağlık alandan söz ediyoruz. 

DÜZENLİ HABER İZLENİYOR
Kandil’den aktarılabilecek en temel noktalardan biri, politik gelişmelerin, üst düzey ve orta düzey yöneticilere ek olarak hareketin tabanında da dikkatle izlenmesi. Örneğin kaldığımız mekanda düzenli televizyon izleniyor, haber bültenleri kaçırılmıyordu. Orada bulunduğumuz süre içinde Gülen Cemaatine yakın basın organlarına düzenlenen operasyonun haberi gündemin ilk sıralarındaydı. Adliyenin önündeki gösterilerde ‘Özgür basın susturulamaz’ sloganının atıldığı haberi verildiğinde, üzerine epey konuşuldu. Çünkü Zaman gazetesi Kürt gazetecilere operasyon düzenlendiğinde onları hedefe koyan haberler yapmış, STV de, Kürt gazeteciler henüz gözaltı sürecindeyken tutuklandıkları haberini vermişti.  

ROJAVA’YA BAKIŞ FARKI
Böyle günlük gelişmeler dışında, daha stratejik konularda da ciddi bir yoğunlaşma dikkati çekiyor. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 20 Aralık günü yaptığı açıklamada kullandığı “Üç kantonu birleştirmek suretiyle burada yeni bir yapılanmanın içerisine girebilirler. Bu ülkem için bir sıkıntıdır, bir tehdittir. Bunu görmezlikten gelemeyiz” cümlesi orada üzerine konuştuğumuz şeylerdendi. Yani Erdoğan bu açıklamayı yapmadan 4-5 gün önce orada, Kürtlerin Rojava’da kendi kendilerini yönettikleri kantonlar inşa etmiş olmalarının, Türkiye’deki Kürtleri bunun çok altındaki taleplere razı etmeyi zorlaştıracağı düşüncesinin Hükümeti ürküttüğü görülüyor. Ve Hükümetin Türkiye’deki Kürtlere yaklaşımında şu ana kadar çözüme dönük adımlar atmaktan geri durmasının, sınır komşusu Rojava’daki Kürtlerin yeni mevziler kazanmış olmasına yönelik tutumunu da belirlediğini, Kandil’de hareketinin tabanındaki 2 yıllık bir gerilla dahi görüyor.

HAKİM GÖRÜŞ: PARTİ OLARAK GİRİLMELİ
Kandil’de bulunduğumuz süre içinde, Bayık ile röportajı beklerken orada, hareketin çeşitli alanlarında görev yapan gerillalarla hem müzakere sürecini, hem de yaklaşan seçimleri konuştuk. Müzakere süreci konusunda Hükümetin yine seçimlere endeksli bir tutum içine girebileceği ve somut adım atmaktan geri durabileceği düşüncesi Kandil’de güçlü bir biçimde kendisini hissettiriyor. Böyle olması durumunda süreci ilerletmek için gerillanın zorlayıcı bir güç olarak devreye girmesinin de gündeme gelebileceği yapılan değerlendirmeler arasında yer tutuyor.
Seçimler konusunda ise, görüştüklerimiz arasında bağımsız adaylarla girilebileceği ihtimaline sıcak bakan tek bir kişiye bile denk gelmedim. Şu saatten sonra artık barajı aşmayı zorlamak gerektiğini düşüncesini konuştuğumuz her PKK’liden duyduk. “Eğer baraj aşılamazsa, o durumda mücadelede bir mevzi olarak kullanılan parlamento seçeneği kaybedilmiş olmaz mı?” sorumuzu ise, mücadelenin sadece parlamentodan ibaret olmadığını belirterek yanıtlıyorlar. Onlarla sohbetin ardından, KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık ile yaptığımız röportajda, görüşlerinin net olarak parti şeklinde girmek olduğu birinci ağızdan ifade edilmişti. Bunun üzerine daha önce bu konuda konuştuğumuz PKK’lilere, “Bu konudaki ısrarınızın kaynağını Bayık ile röportajdan sonra anlamış oldum” diye espri yapınca, onlardan biri de, “Heval bizde ilişkiler öyle değildir. Farklı düşünüyorsak, bunu ‘Heval şu açıdan da bakılamaz mı?’ diyerek söyleriz. Ama son söz elbette örgütün dediğidir” karşılığını verdi.

KARASU İLE SEÇİM ÜZERİNE
Kandil’de bulunduğumuz süre içinde, KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu ile de sohbet etmek imkanı bulduk. Karasu, sıcak bir sohbet havası içinde geçen görüşmemiz sırasında kendisinin THKO kökenli olduğunu hatırlattı. Konuşmamızın seçimlere dair bölümünde Karasu, sol, sosyalist, devrimci güçlerin, CHP dışındaki kesimlerin Kürt hareketiyle ortak hareketinin önemine vurgu yaptı. Karasu’nun söylemlerinden böyle bir birlik içinde ÖDP’nin de yer almasını önemsediklerini hissettim. Yukarıda sıraladığım sol, sosyalist, devrimci güçler dışında ÖDP’yi özellikle burada ayrıca belirtmemin nedeni, şu an itibariyle ÖDP’nin HDP ya da HDK yapılarının dışında bulunuyor olması. Dolayısıyla teknik olarak bu söylemin onu kapsayıp kapsamadığı konusunda okurun kafasında soru işareti uyanabileceğini düşündüğüm içindir. 
Karasu özet olarak, CHP ile bir iş birliğinin sinerji yaratmayacağını, ancak onun dışındaki sol, sosyalist ve ‘radikal demokrat’ kesimlerle, Alevilerle ortak hareketin barajı aşacak bir sinerjiyi ortaya çıkarabileceğine inandığını söyledi. 
Ben de, böyle bir ortak çalışma içinde adaylar belirlenirken, partilerin üye ya da yöneticileri dışında tutarlı aydınların, sendikacıların, sanatçıların aday gösterilmesinin de düşünülebileceğini söyledim. Bunu söylerken olumlu örnek açısından bir iki isim de saydım. Bunlardan birisi son dönemlerde Kürt sorunu ve demokratikleşme konusunda Hükümetin politikalarına dolgu olmadan tutarlı ve cesur bir tutum gösterdiğine inandığım bir sanatçıydı. Karasu da, bu sanatçının aday olması halinde kendisini destekleyebileceklerini, hatta kesin seçilebilecek bir Kürt kentinden (ismini de söyledi) aday gösterebileceklerini söyledi. Bu konuşma bir röportaj havasında değil de bir sohbet havasında geçtiği için, ve bu konuşmaya ilişkin isim açıklamaya dair kendisinden izin almak da o an aklıma gelmediği için, bu ayrıntıyı etik olarak böyle bırakmayı yeterli görüyorum.

TASLAĞIN YAPISINA DAİR...
Kandil’de bulunduğumuz süre içinde şu ana kadar ayrıntıları kamuoyuna açıklanmamış olan, Öcalan’ın hazırladığı “Barış ve Demokratik Müzakere Süreci Taslağı”nda neler olduğunu da öğrenmeye çalıştık. Cemil Bayık’a röportaj sırasında yönelttiğimiz soruya yanıt olarak, onun taslağın kategorik yanına dair olarak sıraladığı dört maddeyi zaten yayımlamıştık. Bayık, röportajımız sırasında, sanıyorum henüz taslağın içeriğinin tamamının açıklanmasına dair bir karar almadıkları için sadece kategorik bir sıralama yaptı. 
Onun dışında Kandil’de taslağı okumuş olan kişilerin anlatımlardan da, taslağın yapısına dair gözümüzde bir tablo canlandı. Ancak bu bilgiler bize yazılması değil, sadece fikir sahibi olmamız bakımından söylendiği için, taslağın içeriğine dair paylaşılanları şu an itibariyle yazamıyoruz. Ancak içeriğe girmeden, bu taslağın bir talepler manzumesini içeren bir yapıda olmadığını, daha çok tartışma başlıklarını kapsadığını söyleyebiliriz. Öcalan’ın müzakere açısından önerdiği temel tartışma başlıklarına karşı Hükümetin de kendi görüşünü söylemesi ya da ek ya da başka başlıklar önermesiyle birlikte bir müzakerenin başlaması öngörülüyor.

İZLEME KURULU
Peki ‘izleme kurulu’ ya da ‘üçüncü göz’ diye ifade edilen yapıya dair durum ne? Bu konuda da anladığımız kadarıyla sürecin muhatapları arasında isim önerileri gidip geliyor. Kandil’in hangi isimlere sıcak baktığına ilişkin birkaç isim bizimle paylaşıldı. Ancak bu isimleri de, henüz taraflar arasında sonuçlanıp kamuoyuna açıklanacak kıvama gelmediği için -en azından bize anlatıldığında böyleydi- açıklamak sıkıntı yaratabilir. Ancak bize zikredilen isimler arasında demokratik kamuoyunun güvenini kazanmış, daha önce Kürt sorunuyla ilgili olarak çeşitli barış ve ‘ateşkes’ çalışmaları için de yer tutmuş isimler var. Dediğimiz gibi bu isimlere Hükümet ne diyecek ve nasıl bir ekip oluşacak bu önümüzdeki günlerin konusu gibi duruyor şu an itibariyle.

KANDİL’DE KAR VAR
Biz bu izlenimleri toparlamaya çalışırken Kandil’in tepelerinde kar vardı ve aşağıya doğru yavaş yavaş iniyordu. Bu kar, tüm Kandil’i örtüp ve ardından da eriyerek buradaki dağlarda çiçekler açmaya başladığında müzakere sürecine dair nasıl bir mevsimin bizi beklediğini de hep beraber göreceğiz. 

KANDİL ÜZERİNDEKİ SAVAŞ UÇAKLARI
Bulunduğumuz dönem ‘müzakere süreci’ olarak adlandırılsa bile Kandil’deki gündelik hayatı askeri bir disiplinin belirlediğini görebiliyoruz. Bulunduğumuz alan HPG gerillalarının eğitim alanı olmasa da, burada basın ve başka birimlerde görevli gerillaların gündelik hayatında da her an bu disiplin hissediliyor. Örneğin günlük olarak belirlenen işler yapılırken ve hayat kendi normal günlük ritmi içinde sürerken savaş uçaklarının sesinin duyulması hemen ona uygun olarak vaziyet almayı getiriyor. TSK’ye bağlı keşif uçaklarından, savaş uçaklarına kadar tüm uçakların daha uzak bir noktadayken duyulan seslerinden tipleri hemen belirlenip telsizlerle tüm birimlere bildiriliyor.

Yaklaşık yirmi yıldır dağda olduğunu söyleyen ve hemşehrim olduğunu öğrendiğim kadın gerillaya, bu ‘müzakere’ süreci içinde TSK’ye bağlı savaş uçaklarının kendilerine yönelik bir tacizi ya da saldırısı olup olmadığını sordum, “Zaten bu geçişleri bir tacizdir. Ama saldırı olmadı, zaten olamaz. Olduğu anda ortada süreç falan kalmaz” diye yanıt verdi.

ARAZİYE İZMARİT ATILMIYOR
Daha önce Kandil’e gelen meslektaşlarım burada hastaneden, belediyeye kadar uzanan bir sistemin inşa edildiğini yazmışlardı. O nedenle bu ayrıntılara girmiyorum. Sadece beni etkileyen bir tanıklığımı aktarmak istiyorum. KCK’liler, (Ya da genel kamuoyu algısı açısından PKK gerillaları) açık arazideki sohbetlerimiz sırasında sigara içerken, izmaritleri yere atmıyorlardı. Söndürdükten sonra, avuçlarında tuttukları izmaritleri kalınan yerin yan tarafındaki, çöp kutusu olarak kullandıkları küçük metal kutulara atıyorlardı. Bunun savundukları ekolojik yaklaşımın bir parçası olduğunu dile getirdiler. Bir sonraki gün de, bir gerilla ile Bayık röportajımızı ulaştırmak için İnternet’in bulunduğu alana giderken, politika ve gündelik hayat üzerine sohbet ederken, doğada çözünmesi, dönüşümü mümkün olmayan maddelerin araziye atılmamasına azami dikkat gösterdiklerini söyledi. Bu konuda konuşurken, Kandil’de kutlanan büyük Newrozları anlattı ve o Newrozlar için dışarıdan gelenlerin bu kutlamalar sonrasında arazide epey çöp bıraktığını, bir hafta boyunca bu çöpleri topladıklarını anlattı. Eğer, Newroz kutlamaları için bir daha Kandil’e gitmeyi düşünenler içinde bu yazıyı okuyanlar varsa, bu notun bir faydası olmasını umarak bu faslı noktalayalım. 

ÖNCEKİ HABER

'Çocuklarımızı yiyen canavarı Pakistan hükümetleri yarattı'

SONRAKİ HABER

David Graeber: Rojava’dan on yaş genç döndüm

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa