21 Aralık 2014 03:07

Misak-ı Milli dersinde katledilenler!

Orada, size uzak, ama çok uzak, aslında yüreğiniz kadar yakın Roboski’de devletin uçaklarından atılmış bombalarla taammüden cinayete kurban gitmiş otuzdört Kürt çocuğunun parçalanmış cesetlerinin örtülü olduğu mezar taşları duruyor. Girişte yerde “Roboski Şehitleri Çeşmesi” yazan, ama yerde çeşmesi olmayan bir yazılı taş da! Sahiplenmeyi bekliyorlar, devletin inadına…

Paylaş

Şeyhmus DİKEN

Adı Türkiye Cumhuriyeti olarak konulmadan evvel, Türkiye Cumhuriyetinin Milli Misak’a dâhil ettiği “ora”larda yaşayanların coğrafyasının adı Kürdistan’dı.
Ne sınır vardı “öte yaka”ya düşen köylüleri ile aralarında!
Ne mayınlı topraklar, ne de kimi yerlerdeki tel örgüler, mazgallar, nöbetçi kuleleri!
Aynı halkın evlatlarıydılar… Aynı dili konuşur, aynı sofralara otururlardı…
Sonra, gizli bir el, dünyanın çok başka bir coğrafyasında gıyaplarında infazlarını kesti. Bıçak gibi ayırdılar aynı halkın evlatlarını birbirlerinden…
Birbirlerine yabancı başka alfabelerin külliyatına kazındı isimleri, birbirlerini okuyamama pahasına!
İnat etti iki yakadakiler, iki ayrı ülkenin iki ayrı kimliğine, adları iki ayrı alfabe ile yazılmış aynı halkın evlatları. Ağız birlik etmişçesine sınır tanımayız dediler. “Orada olmayanı buradan, burada olmayanı (inadına) oradan”* katır sırtında ya da bedenlerinin gücüyle taşıdılar uzun yıllar boyunca.
Pasaporta ısınmamıştı içleri. Sınırlara, hiçbir sınır tanımadan, bilmeden, dinlemeden vuruyor, vuruyorlardı. Sıkboğaz dünya ve üç kuruş geçimlik uğruna!
Dünya biliyor ve görüyordu yaptıkları işi. Adları kaçakçıya çıkmıştı. Acımasız zalimler “soyguncu” da “hayın” da diyordu onlara. Dinlemiyor yürüyorlardı, gidiyorlardı kaçağa; zamana, mekâna ve dünyaya inat.
Baharda, yazda, ay ışığı olmayan gecelerde iyiydi de! Karda kışta, kıyamette zordu işleri.
Dededen yadigâr sözleri kulaklarına küpe etmişlerdi. Derdi ki dede; “Kara basmayacaxsan, kara basmiyacaxsan evlat. Kaçaxçi dedığın düşmanıni tanıyacax. Kar xayındır, düşmandır. Güneşi gördi mi çekeeer gider. Hêç, kalmiyan senden olır mi? Kar, kalleştır, iz, yol verir düşmana. Belli olır yerin yurdın… Ama daş hêç êledir! Daş, sendendır oğul, sendendır daş, yurdındır, yuvandır… Gêttın mi, daştan, kayadan gidecaxsan. Daş iz vermez, kaya dosttır, keser fırtınayi, karı, sağlamdır hem. Sırtıni verebilirsen korxmadan. Biz hêç kara basmazdıx oğul.”*
Onlar da, yani tarihin ve hayatın serencamının 2000’li yıllarının on birinde, yıl bir sonraki seneye on ikiye devrilene az kala kış ortasında dedelerinin sözüne rağmen ama yıllardır yaptıklarının bilindiğine ve kış ortasında devletin de kendilerine verdiği öte yakadaki siparişleri koyun ceplerine katlayıp dercederek kara basıp öte yakaya göçtüler ve gittiler işte!
Otuz dört kişiden en küçükleri on üçündeydi daha. Çoğu on üçle yirmi beş arasındaydı. İkisi otuz sekizle, kırk birindeydiler. Gittiler, yüklerini katırlarıyla yüklendiler. Ve dönüş yolunda devletin uçaklarıyla taammüden cinayete kurban gittiler. Devlet dersinden imtihana girenler suskun kalmıştılar aleni cinayete. İki gün boyunca konuşmadılar, sustular. Milli Misak’ın gözlerden ve gönüllerden uzak diyarı Şırnakla, Hakkâri’nin dağları arasındaki Roboski’de devlet dersinde katledilmiş “terör yandaşı, kaçakçılar” vurulmuştu. Şifre buyurmuştu Ankara’daki paşalar, beyler ve zatlar. Katledileceklerdi. Hepsi bu kadardı. Ve şifre kesindi…
Orada, size uzak, ama çok uzak, aslında yüreğiniz kadar yakın Roboski’de devletin uçaklarından atılmış bombalarla taammüden cinayete kurban gitmiş otuzdört Kürt çocuğunun parçalanmış cesetlerinin örtülü olduğu mezar taşları duruyor. Girişte yerde “Roboski Şehitleri Çeşmesi” yazan, ama yerde çeşmesi olmayan bir yazılı taş da! Sahiplenmeyi bekliyorlar, devletin inadına…
Üç yıl geçti, bin küsür gün haberiniz var mı?

* Necmettin Salaz, Roboski’ye Ağıt. Rezan Yayıncılık, İstanbul Ekim 2013

ÖNCEKİ HABER

Kosova ve Balkanlar’da Vahhabi tehdit

SONRAKİ HABER

Suriye’de vekalet savaşının sonu görünmüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...