21 Aralık 2014 03:47

Kıyamet Roboskî’de koptu, orda kaldı

“Herkes ağıtlar yakarak, gözyaşlarıyla o buz gibi havada çocuklarını aramaya başladı. Ben de kardeşimi aramaya başladım. Bakıyordum, bir bir baktım cansız bedenlere. 11 yakınımı kaybettim. Hepsi yanmış, paramparça olmuştu. Tanınmayacak haldeydi. Ama kardeşimi ve dostumu bulamadım. Ümitlendim kaçmışlardır diye.”

Paylaş

Vecdi ERBAY

“Ben İsa Encü. Celal’in abisi, Hamza’nın en yakın dostuyum. Sizlere kıyamet günümü anlatmak istiyorum.”

Sabahın köründe çalışma arkadaşımın telefonuyla uyanınca, aklıma ilk gelen, işe geç kaldığım olmuştu. İşe geç kalınca kıyamet kopmuyordu ve heyecana gerek yoktu. Ama çalışma bölgemizi ve koşullarımızı düşününce, arkadaşım tarafından uyandırılmış olmam olağanüstü bir duruma işaret ediyordu. Olağanüstü herhangi bir durum da, işe geç kalmak gibi, kıyamet anlamına gelmiyordu elbette. Ama, “Savaş uçakları Uludere’nin bir köyünü bombalamış” cümlesi, bir kıyameti haber veriyordu. Sersemleten, ürküten, öfkelendiren bir haberdi bu. Çünkü bir köyü savaş uçaklarıyla bombalamak, bütün bir halkı bombalamakla aynı şeydi ve bu, kıyametin ta kendisiydi.
Tek satır yoktu medyada. Haberin aslını yerel kaynaklardan öğrenmeye çalışıyoruz. Kıyamet, Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde kopmuş. Tek bilgi şu: Savaş uçakları sınır ticareti yapan köylüleri bombaladı, onlarca ölü var.
Çok uzaktık kıyametin koptuğu bölgeye. Yol boyunca telefonla ayrıntıları öğrenmeye çalışıyorum. Bu arada Roboskili köylüler, kadını erkeği, yaşlısı genci savaş uçaklarının kıyameti kopardığı yerde çocuklarının, eşlerinin, kardeşlerinin cesetlerini arıyorlardı.
“Katliam bölgesine doğru giderken, giden bütün arkadaşlarımı aradım ama hiçbirine ulaşamadım. Katliam bölgesine gittiğimde askerlerin koşarak bölgeden uzaklaştığını gördüm. Sonra daha hızlı koşmaya başladım. Ve katliam bölgesine ulaştım. Gördüğüm vahşet tablosu beni insanlığımdan utandırdı. Baktığım her yerde ölü, cansız bedenler… Kimisi paramparça olmuş, kimisi köz olmuş, kimisi toprağın altında kalmış bedenler… İşte o an, 2-3 dakika sonra kıyamet gelecek diye düşündüm.”
Gece ulaştığımız Şırnak terk edilmiş bir şehir gibi. Yollarda barikat kalıntıları ve havada yoğun bir gaz kokusu var. Roboski’deki katliamı protesto eden Şırnaklılar müdahale eden polisle çatışmış. Tedirgin edici bir sessizlik var şehir merkezinde. Arka mahallelerde patlayan molotofların, atılan gaz fişeklerinin sesleri geliyor. Geceyi Şırnak’ta, dışarıdan gelen patlama seslerine kulak kabartarak,  kıyametin koptuğu köydeki insanları ve kıyametin bütün memlekete, hatta dünyaya yayılacağını düşünerek geçiriyorum.
Ajanslara düşen ilk fotoğraflar kıyameti anlatıyor. Kıyamete tanıklık edenlerin,  yaralıları, ölüleri taşıyanların ruh halini kestirebilmek imkânı veriyor fotoğraflar. Ama sanki kıyameti anlamlandırmak için, bilince çıkarmak, hissetmek için zamana ihtiyaç var.
“Cansız bedenler arasında yaralı aramaya başladık. İlk gördüğüm yaralı halamın oğlu Serhat’tı. Yaralıydı, çok kan kaybetmişti, konuşamıyordu. Kurtulacak düşüncesiyle sırtımıza aldık. Daha fazla dayanamadı, son nefesini sırtımızda verdi. Cansız bedenini soğuk karın üzerine bıraktık.”
 Uludere’nin küçük hastanesinin önünde duran adamlar, ilçeyi kuşatan karlı dağlar kadar sessiz, metanetli ve sır vermez görünüyorlar. Yol kenarında yaktıkları ateşlerin etrafında toplanmış, ısınmaya çalışıyorlar. Bekliyorlar. Cenazelerin kendilerine teslim edilmesini, az ilerideki camide dini vecibelerin yerine getirilmesini ve çocuklarını son yolculuğa uğurlamak üzere köy yoluna çıkmayı…
Caminin içinde yan yana dizilmiş tabutlar, tabutların üzerine kapaklanmış kadınlar…
Kaç kişi hayatını kaybetti katliamda, kimse bilmiyor henüz. Katliam bölgesinden hastaneye vücuttan kopmuş kafalar, kollar, ayaklar getirilmiş çünkü.
“Herkes ağıtlar yakarak, gözyaşlarıyla o buz gibi havada çocuklarını aramaya başladı. Ben de kardeşimi aramaya başladım. Bakıyordum, bir bir baktım cansız bedenlere. 11 yakınımı kaybettim. Hepsi yanmış, paramparça olmuştu. Tanınmayacak haldeydi. Ama kardeşimi ve dostumu bulamadım. Ümitlendim kaçmışlardır diye.”
Kepçenin yan yana kazdığı mezarlar... 34 çocuk düşleriyle, hayattan beklentileriyle, hikâyeleriyle defnediliyor. Öfkesine yön arayan gençler, dehşeti gözbebeklerinde taşıyan çocuklar, yoksul omuzlarına fazla gelen acının gözyaşlarını gizleyen adamlar…
İki gün önce çocukların top koşturduğu halı saha taziye yerine dönüştürülmüş. Erkekler taziye yerine gidince mezarlıkta sadece kadınlar ve eteklerine yapışmış çocuklar kalıyor. Kadınların gözpınarları, dilleri damakları kurumuş acıdan, dehşetten, yorgunluktan. Otuz dört akrabaları yan yana yatıyor, hangisine ağlayacaklarını, hangisine ağıt yakacaklarını şaşırmış kadınlar…
“Sabaha karşı yine baktım oralara. Gördüm Celal’i, Hamza’yı ve Aslan’ı. Paramparça etmişlerdi onları. Katır etleri ve insan etleri birbirine karışmıştı. Kardeşim Celal’in bedenini kemerinden tanıdım.”
Kıyamet yerindeydim. Kıyamete tanıklık etmiş insanlarla konuşuyordum, gözlerine bakıyordum, acılarına dokunuyordum ve kıyametin dalga dalga bütün dünyaya yayılacağını sanıyordum.
Öyle olmadı tabi. Meclis yoğun gündemine, sokaktakiler evlerine döndü. İyi niyetinden kuşku duymadığımız şahıslar ve kurumlar, bir süre sonra yalnız kaldı. Kıyametten geriye, yıldönümlerinde hatırlanan birkaç şarkı, şiir ve belgesel kaldı. Kıyamet Roboski’de koptu ve orada kaldı.
“Şimdi söyleyin bana, bu katliam karşısında nasıl eskisi gibi, hiçbir şey olmamışçasına hayatımıza devam edelim.”
Sonraki gidişlerimde de gördüm, kıyameti yaşayan Roboski köylüleri, kıyamet öncesindeki hayatlarına geri dönemediler. Biz unutsak da, kıyameti yaşayanların kıyameti yaşatanlarla henüz görülmemiş bir hesabı var çünkü…

Not: Mektuptan yaptığım alıntılara birkaç virgül ekledim sadece.

ÖNCEKİ HABER

Efsanelerin kahramanları yaralı kurtulanlardır!

SONRAKİ HABER

Obama’nın Küba konuşmasındaki problem

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...