18 Temmuz 2011 03:07

KESK’in ‘2. kuruluşu’ bu mudur?

KESK Genel Kurulu ile KESK ve bağlı sendikaların kongreleri tamamlandı. Sınıf hareketinin içinde bulunduğu durum, sermayenin çok yönlü saldırıları, AKP’nin ustalık döneminde saldırılarının kazanacağı yoğunluk, sendikal mücadeleye yaklaşım gibi birçok etkenle birlikte bu süreci değerlendirmekte yarar var. Böyle bir d&o

KESK’in ‘2. kuruluşu’ bu mudur?
Paylaş
İlhami Şahbaz*

İç barışını sağlamamış, kendisine bağlı sendikaları kamu emekçilerinin ortak talepleri etrafında birleştirememiş, istikrarlı bir mücadele merkezi oluşturarak hak almayı hedefleyen mücadele yönelimi oluştur(ama)mamış olması, KESK’in bugüne taşınan temel problemlerinin başında gelmiştir. Çok geniş katılımla gerçekleştirilen, heyecan yaratan grev ve mitinglerin arkası getirilmemiş, protestocu tarzdan vazgeçilmemiştir. Bunun büyük sorumluluğu da, bugüne kadar yönetimlerde karar çoğunluğunu elinde tutan, yasa sonrası ilk toplu görüşmede grev kararı alamayan, grev öneren Danışma Kurulunu dinlemeyen, üye tabanına ve kitlelere güven vermeyen, sendikal politikaların oluşturulması süreçlerine emekçilerin katılımını sağlayacak sendikal organları işletmeyenlerdir. Aynı anlayışların bugün karar organlarını “genişletme” adına, kendi çoğunluklarını merkeze alan “yeni” sendikal organlar yaratmaları manidardır.

SENDİKALARIMIZDA İKİ ÇİZGİ MÜCADELESİ

Son genel kurullarda yaşananlar, sendikal anlayışlardan soyutlanarak değerlendirmez. Sorunu basit olarak ittifak ve kazanmak denklemi olarak görmek gerçeği bütünüyle ifade eden bir değerlendirme olmaz. Emek Hareketi’nin sendikaları sınıf mücadelesinin önemli bir aracı olarak gören anlayışı karşısında, sendikaları birer sivil toplum örgütü olarak tanımlamak, yeni yönetimi oluşturan ana ittifakın ortak anlayışı olmuştur. İttifakta yer alan kimi konuşmacıların genel kurul kürsüsünden sınıfın, sınıf mücadelesinin bittiğini büyük bir coşkuyla ilan etmiş olmaları, bu işbirliğinin ana fikrini özetlemektedir.

Tüzük değişikliğiyle sınıf mücadelesinin karşısında tutum alan bu ortalık berraklaşmış ve saklanamaz hale gelmiştir. “Benzemez” gibi görünen ancak anlayış olarak birbirinin izdüşümü olanların sendikal hareketin ihtiyaçlarını yok sayarak, bu kadar kolay yan yana gelmeleri, sendikalarımızda giderek açığa çıkan sendikal anlayış faklılığının doğal sonucudur. Bir yanda Emek Hareketinin emekçilerin birleşik mücadelesini temel alan, sendikaları hak alma örgütü olarak değerlendiren anlayışı, diğer yanda sınıftan, işçi ve emekçilerin geleceği kurma mücadelesinden umudunu kesen, sorunu kendisinden ve ihtiyaçlarından ibaret gören sınıf dışı akımlar. Bu nedenledir ki; sendikalara ve sendikal mücadelenin sorunlarına yaklaşımdaki anlayış farklılığı 2011 genel kurul sürecinde gizlenemez bir biçimde kendisini dışa vurmuştur.

BİRLİK KARŞISINDA OLUŞAN STATÜKO

Bilinmesi için belirtelim ki, sendikalarımızda devam eden iç sıkıntıların giderilmesi ve kendi içerisinde birleşmiş bir mücadele örgütünün yaratılması için Emek Hareketi elinden gelen çabayı göstermiştir. Ancak, DEMEP ve DSD’nin sorumluluktan uzak tutumları sonucu birlik sağlanamamıştır. Sendikaların şube kongreleri, hatta iş yeri delege seçimleri başlamadan önce önerilen her türlü ikili ittifak; iş yerlerinin, yerellerin iradesine ipotek koymak olarak görüldüğünden Emek Hareketi tarafından sürekli reddedilmiştir. Emek Hareketi; merkeze delege toplayarak, bütün kongre çalışmalarını delege seçimlerine ve ittifaklara kilitleyen, emekçileri gerçek bileşen olarak görmeyip, kongrelerin dışına iten veya onları seyirci konumuna indirgeyen anlayışlarla uzlaşmaktan ısrarla uzak durmuştur. Bu nedenle kongrelerimiz, birleşmiş bir mücadele örgütü olma ihtiyacına yanıt olmak yerine küçük hesapların egemenliğinde başlamış ve sona ermiştir. Öncesi bir yana 2008’de başlayan, KESK Olağanüstü Genel Kurulunda devam eden küçük hesaplar aritmetiği, 2011 Genel Kurullunu da heba etmiştir. Kısacası birleşik ve mücadeleci bir örgüt karşısındaki tutum, ittifak yapan “ikili” tarafından statüko haline getirilmiştir.

GRUPÇU TUTUM

Sendikal hareketin ve demokrasi mücadelesinin içinde bulunduğu koşulları ve ön gördüğü hedefleri görmezden gelen bir genel kurul yaşanmış olmasının mimarı olanlar, bu tutumlarıyla sendikal hareketin sorunlarını çözme iddialarının da dışına düşmüşlerdir. Kendi sorunlarını çözmekle meşgul olanların, sınıf hareketinin sorunlarını çözmekte yetersiz olacakları da aşikardır. Bir bütün olarak “sol” hareketin kamu emekçileri sendikal hareketine miras bıraktığı temel zaaflardan olan grupçu, fraksiyoncu tutumun egemen olduğu bir tercih bu kongrelere de damgasını vurmuştur. Emekçilerin çıkarlarının bir kez daha grup çıkarlarına kurban edilmesi olarak somutlayacağımız durumun, sınıf mücadelesine yaklaşımın doğal bir sonucu olduğu bir kez daha görülmüştür.

GREVİ REDDEDEN ‘2. KESK’

Mücadele örgütleri, emekçilere rağmen ve onlar adına masa başında, kongre salonunda değil, iş yerlerinde, mücadele alanlarında kurulur. Sendikalarımızı kurarken hep birlikte vermiş olduğumuz mücadele gibi. Ancak, başta tüzük değişiklikleri olmak üzere, kongrelerimizde yaşananların ne kadar örgüt süzgecinden geçirilerek emekçilere mal edildiği bilinmektedir. Ayrıca, Genel Kurul’da, önümüzdeki toplusözleşme sürecinde uyuşmazlık halinde greve gidilmesini içeren önergenin reddedilmesine öncülük ederek, konfederasyonun 2. kuruluşunun ilan edilebileceğini görmüş olmanın bahtiyarlığını yaşadık! İttifak yapan “ikili”nin genel kurulda grevi reddederek, tarihe not düşmesi bir başka “yeni”lik oldu. Bu tutum kamu emekçilerinin ihtiyaçlarına, beklentilerine hizmet etmezken, yönetici sınıflar açısından sağladığı memnuniyetin ödülü de bu arkadaşlarımıza ait olsun.

KESK, bir emek örgütü olmanın gerekliliğinden hızla uzaklaşma yolundadır. Liberalizmden devşirilen “yeniden yapılanma” söyleminin özellikle KESK Genel Kurulunda bu kadar sık vurgulanmış olması başka hangi anlamda algılanabilir ki. Bu kavramın mucitlerine göre artık -grevi reddeden- 2. KESK’le karşı karşıyayız. Bilindiği gibi 2008 yılında da “Devrimci KESK” böylesi zorlamalarla, tüm uyarılar reddedilerek kurulmuştu! Umalım ve dileyelim ki, “yeni KESK” 2008 yılında oluşturulan “Devrimci KESK”e benzemesin.

Aslında hem değiştirilen tüzük maddelerinin içeriği, hem de bürokratik bir aygıt yaratmada sağlanan uyum ve işbirliği, ittifak yapan “ikilinin” liberalizmden ne kadar etkilendiklerini göstermektedir. Emekçilerden saklanarak -hatta kendi delegasyonunu bilgilendirmeden- değiştirilen bir tüzük ve bozuşturulmaya çalışılan sınıf mücadelesi anlayışı, “yeni” anlayışın paradigmasını oluşturmaktadır. Nihayetinde bir burjuva akım olmaktan öte bir anlam taşımayan liberalizmin etkileriyle malul bu “yeni” anlayışa karşı mücadele, sendikal bürokrasiye karşı verilen mücadeleden ayrı düşünülemez.


KESK KONGRELERİNDEN BLOKA BAKIŞ

Siyasal alandaki gelişmelere bakıldığında KESK’i zorlu bir sürecin beklediği ortadadır. Özellikle son dönemlerde ülkenin temel demokrasi sorunları karşısında barıştan ve demokrasiden yana tutum alan (almaya çalışan) ve bu tutumuyla devletin ve gerici güç odaklarının hedefi haline gelen KESK ve sendikaların kongrelerinde, siyasal alandaki gelişmeleri görmeyen bir tutum sergilenmiştir. Süreç, demokrasi güçlerinin ortaya çıkardığı gelişmelere güç katmayı önemsemeyen ve bu gelişmelerden güç almayı hedeflemeyen bir biçimde işletilmiştir. 12 Haziran seçimlerinde; ezilen, yok sayılan ve baskı altındaki tüm toplumsal kesimlerin talepleriyle oluşturulan Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku ve yarattığı umut görmezden gelinmiştir.


KESK, BİR MUHALEFET ÖRGÜTÜ MÜDÜR?

Emekçilerin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için örgütlendiği sendikaları “muhalif” örgütler olarak görmek ve böyle sınırlandırmak sınıf dışı bir tutumun ifadesidir. Sivil toplumculuğun ittifak halindeki arkadaşlarımıza mirası olan bu yaklaşım, sendikal örgütleri asli görevlerinden yalıtarak sermaye saldırılarının sonuçlarına itiraz (muhalefet) etmekle sınırlandırmaktır. Emekçilerle birleşmeyi, onlarla birlikte karar alarak sermaye saldırılarına karşı mücadele etmeyi önemsemeyen, emek ve demokrasi alanındaki hakları korumak, yeni haklar elde etmek için sendikaları yeniden yeniden donatmak gibi derdi olmayan, kendisini sadece ve sadece muhalefet etmekle sınırlandıran bir bakış açısının emekçilere bir şey kazandırmadığını birçok kez yaşayarak gördük. Hatırlatmakta yarar var: Hak ve çıkarları savunan bir örgüt doğallığında muhaliftir, ancak sendikaların görev ve sorumlulukları muhalefet etmekle sınırlandırılamayacak kadar önemlidir. Kendini muhaliflikle sınırlandırmak, emekçilerin iktidar perspektifiyle hareket etmesinin de engelidir.


HER SORUNU, İŞ YERLERİNİ ESAS ALARAK ÇÖZMENİN ZAMANIDIR

Yaşanan gelişmeler ve sendikal hareketin ihtiyaçları açısından, emekçilerin hak ve çıkarlarını merkeze alan sendika içi bir “muhalefet” anlayışının, kamu emekçilerinin mücadelelerini büyütmeleri açısından daha da önem kazandığı yadsınamaz. Elbette ki başta temel hizmet birimleri olmak üzere tüm iş yerlerindeki emekçilerle buluşarak sürece müdahale etmenin gerekliliği düne göre daha da artmıştır. Üyelere yabancılaşmış, iş yerlerine dayanmaktan uzaklaşmış, ortaya çıkış temelleri zayıflamış olan KESK’te kamu emekçilerinin gücü ve iradesi 2011 Genel Kurulu’yla daha da zayıflatılmıştır. KESK, kamu emekçilerinin sorunlarını ve sorumluluğunu karşılamaktan adım adım uzaklaşmış ve sorunları mücadelenin unsuru olarak görmek yerine içine kapanmıştır.

Sınıf mücadelesinin devrimci tutumunda ısrar etmek ve sendikal bürokrasiye karşı mücadelenin önemi ertelenmeyecek bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Sendikalarımıza sahip çıkmanın ve sendikal sorunlarla ilgili emekçilere karşı şeffaflık ve aleniyetin önem kazandığı günlerdeyiz. Kırılan kolu yen içinde tutmanın sorumluktan kaçmak anlamına geldiğinin bilinmesi gerekir. Sınıf dışı akımların sendikalarımızda boy vermesine karşı, en büyük güvence emekçilerin kendi talepleri etrafında sağlayacakları mücadele birlikleridir. Sendikal hareketin yeniden inşasını da kapsayacak bir çalışmanın, sendikal bürokrasi de dahil olmak üzere her sorunu, iş yerlerini esas alarak çözmenin zamanıdır.

(*) Eğitim Sen üyesi

ÖNCEKİ HABER

TPAO işçisi kreş için harekete geçiyor

SONRAKİ HABER

Barışın dilini konuşacaklar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa